Gazze faciasının görgü tanığı: Dr. Ghassan Abu Sittah

28.12.2023 - 20:48
Haberi paylaş

Selim Deringil, Gazze'den soykırıma canlı olarak şahitlik eden Ghassan Abu Sittah ile görüştü. 

 

Ghassan Abu Sittah kimdir?

Ghassan Abu Sittah plastik cerrahi uzmanı İngiliz vatandaşı Filistinli bir cerrah. Beyrut Amerikan Üniversitesi’nde (AUB) tıp fakültesinde plastik cerrahi bölümü başkanı olarak çalışmış. Ayrıca Dr. Abu Sittah savaş cerrahisi alanında uzman, Suriye, Irak ve Yemen’de görev yapmış. Gazze savaşının başladığı 7 Ekim tarihinden itibaren Gazze’nin nin muhtelif hastahanelerinde görev yaptı. Tam 43 gün Gazze’de yaşananların hem görgü tanığı hem de cerrah olarak müdahili oldu. Dr. Abu Sittah’nin Gazze’de bulunduğu günlerde İngiliz istihbarat biriminden görevliler Londra’da yaşayan ailesinin evine gittiler ve eşine, “Gazze’ye uçak biletinin parasını kimlerin verdiği” yolunda sorular sordular. Al Ahli hastahanesinin vuruluşunda oradaydı. Son günlerde Beyrut’a dönen Dr. Abu Sittah 9 Aralık tarihinde AUB’de gerçekleştirilen bir konuşma ve panelde deneyimlerini paylaştı.

Soykırımın görgü tanığı bir hekim

Dr. Abu Sittah’nın en çarpıcı biçimde tekrarladığı, defalarca vurguladığı husus, Gazze’de yaşananın bir soykırım olduğu: “Bu devirde soykırım olamaz demeyin, dünyanın gözü önünde oluyor. İsrail’in hedefi askeri bir zafer değil Filistin halkının bu topraklardan silinmesi”. İsrail savaş sonrasını hedef alarak, “kendi kendini tamamlayan bir felaket döngüsü” yaşatıyor Filistin halkına. Mümkün olduğu kadar çok insan öldürme bu projenin sadece ilk aşaması, bununla birlikte gelişen ikinci aşama açlık ve hastalıkla kalanların eritilmesi. Üçüncü aşama Gazze’de tüm altyapıyı, hastahaneleri, okulları ve üniversiteleri yok ederek savaş sonrasında sağ kalanları göçe zorlamak. Dr. Abu Sittah’ya göre Gazze’de İsrail’in savaş taktikleri “adeta bir ibret gösterisi” . Amaç ne kadar güçlü olduklarını, neler yapabildiklerini bir çeşit temaşaya çevirerek Filistin halkını umutsuzluğa düşürmek, yıldırmak. Camiler özellikle Cuma namazında vuruluyor. Camilere postallarla girilip askeri karargahlar kuruluyor ve duvarlarına hakaretamiz grafiti yazılıyor. Dr. Abu Sittah’nın çalıştığı Al Ahli hastahanesi İngiliz mandası döneminden beri Gazze’de “İngiliz Hastahanesi” olarak bilindiğinden, ve halen halk arasında İngiltere’nin koruması altında olduğuna inanıldığından, çok yoğun bir sığınmacı nüfusunu barındırıyor. Zira insanlar İsrail’in bir “İngiliz kurumunu” vurmayacağı için güvende olacaklarını düşünüyorlardı. Dr. Abu Sittah bu inancın ne denli trajik bir hata olduğunun altını çiziyor: “Öncelikle Al Ahli’yi vurdular . İngiliz hastahanesi vurulursa dünya kamuoyundan ne denli bir tepki geleceğini ölçmeyi hedefliyorlardı. Gelen tepkinin cılızlığını görünce diğer hastahenelere saldırılarını yoğunlaştırdılar”.

Dr.Abu Sittah ve diğer sağlık çalışanları kuzey Gazze’den güneye giderken dar bir koridordan geçmeye zorlanıyorlar, “koridorun iki yanında yüz tanıma teknolojisiyle donatılmış dürbün ve kameralarla izleniyorduk...Zaman zaman bir kişi guruptan ve çocuklarından ayrılıp götürülüyordu, yol boyunca özellikle yol kenarında terk edilmiş cesetlerin önünden geçirildik.”

Güneyde durum farklı değil. Bir baba tekerlekli sandalyedeki tek bacaklı oğlunu altı saat yol yürüyerek doktorlara getiriyor. Bir uzman doktor olan Dr. Abu Sittah’nın sakin bir tıp diliyle, ağır başlı ve abartısız bir biçimde anlattıkları gerçekten tüyler ürpertici. “Savaşın aşamalarını önümüze gelen yaralıların türünden anlıyorduk” diyor, “önce özellikle insan parçalamak üzere tasarlanmış şarapnel bombaları, sonra bedeni içten içe yakan fosfor bombaları, sonra keskin nişancı uygulamasıyla donatılmış dronlar, ki bu sonuncular özellikle hastahanelere ulaşmaya çalışan insanları hedefliyordu”.

Uzman cerrahlar özellikle hedef alınıyor. Dr. Abu Sittah’nın yedi kişilik operator meslekdaş ekibinin tümünün evleri yıkılmış. Hepsinin ailesinden kayıpları var; 9 Aralık itibariyle 299 sağlık çalışanı öldürülmüş. Ancak bütün bunlara rağmen, doktorlar, hastabakıcılar ve hastane çalışanları hastalarını terk etmiyorlar: “bir hastahanede bir ameliyathane devreye girince oraya gidiyorduk”.

Morfin ve diğer ağrı kesiciler tükendiğinden ameliyatlar anestezisiz yapılmak zorunda, “yaraları temizlemek için sirke ve bulaşık deterjanı kullanmak zorunda kaldık”. Ameliyathaneler kapasitelerini çoktan aşmış. Dr. Abu Sittah’nın anlattıklarını dinlerken insanın gözleri yaşarıyor: “Ebeveyne hangi çocuğunu kurtarmamızı istediklerini soruyorduk, zira umutsuz görünenleri alamıyorduk ameliyata..” Doktorun tahminlerine göre, “şu an itibariyle en az 900 çocuk uzuv kaybı yaşıyor, bazıları birden fazla uzuv kaybetti”, ve ekliyor, “şu an itibariyle (9 Aralık) Gazze’de çocuk nüfusunun yüzde biri öldürüldü”. Al Şifa hastahanesi çökünce, “hiç kimsesi olmayan 120 çocuk kaldı ortada . Bazıları üç yaşındaydı isimlerini dahi bilmiyorduk”.

Bu savaş neden farklı?

Gazze’de beş savaş görmüş olan Dr. Abu Sittah’ ya sorulan sorulardan biri şuydu: “Bu savaşın diğer Gazze savaşlarından farkı nedir?” Dr. Ghassan’ın cevabı çok net: “ Diğerleri sel idiyse bu bir tsunamidir. Bu bir soykırım savaşıdır. Tüm Filistin halkı bu topraklardan silinmedikce İsrail doymayacaktır. Bugün Gazze, yarın batı Kudüs daha öbür gün Lübnan. İsrail nihai amacı olan tüm bölgeye hakim olma hedefine ulaşmadıkca durmayacak”. Savaş sonrasında Gazze’de neler olacağı ve neler yapılması gerektiği sorulunca Dr. Abu Sittah Filistin halkının olağanüstü direnç gösterme ve dayanışma hasletleriyle dayanışma içinde olmanın zorunluluğundan söz etti: “kendi evlerini ve yakınlarını kaybetmiş insanlar büyük bir gönül zenginliği sergiliyorlar. Bir çok öksüz çocuk hiç tanımadıkları insanlar tarafından sahipleniliyor, evlere alınıyor. İsrail’in en çok korktuğu da bu zaten... Yetmiş beş senedir silemediler bizleri bu topraklardan...” Dr. Ghassan’ın vurguladığı en önemli şeylerden biri Filistin halkının bir kez daha mülteci olmama konusunda direnci ve azmi: “İkinci bir naqba (1948 de İsrail devletinin kuruluşundan sonra yaşanan büyük göç) olmayacak. Zira Filistin halkının toplu hafızasına mülteci olmanın ruhu acıtan sızısı yerleşmiş durumda.”

Selim Deringil

Bültene kayıt ol