Putin arka arkaya Ukrayna’yı vurduğunda ve işgalin daha 35. gününde yaklaşık 2 bin Ukraynalı sivil ölmüş, 4 milyondan fazla Ukraynalı Rusya’nın işgali nedeniyle ülkelerinden kaçmış durumdayken bizler Türkiye’de Putin özürcüleriyle uğraşmak zorundaydık.
Putin’in savaşından, Putin’den başka herkesi sorumlu tutan bir eğilim baş gösterdi. Giderek etkisini azaltsa da bir Putin özürcülüğüyle ile karşı karşıya kaldık ve bu özürcüler net bir şekilde saçmalık olan Avraysacı tezleri savunanlardan ibaret değildi. Birçok gerekçe öne sürüldü Putin’in işgalini anlamlandırmak için. NATO, en başta gelen gerekçe oldu. İlerleyen bölümlerde değinmeye çalışacağım ABD yayılmacılığı, işgali anlamlandırmak için değil, NATO’nun bir ABD aparatı bir savaş ve işgal örgütü olarak Ukrayna’da Rusya’nın bağrına hançer batırdığını söyleyip Putin’in işgal emrini makul göstermeye çalışanlar oldu. Birdenbire NATO’nun ne kadar çok katliam gerçekleştirdiğinin dökümleri paylaşılmaya, ABD başkanlarının kanlı sicili gündeme getirilmeye başlandı.
Kötü olduğunu düşündükleri her fikri liberal olmakla suçlayanlar, Putin’in şahsında bir anti liberal görüyorlardı çok açık ki. Liberal NATO’ya karşı liberal olmayan Putin! Başlangıçta oldukça hoş bir ikilem gibi görüns de şu artık açık bir gerçek ki liberalizm düşmanı olmak, liberal değerlere düşman olmak hiç kimseyi otomatikman sosyalist yapmıyor. Burada kaçırılmaması gereken asli nokta Çarlık dönemi Rus emperyalizmine özenen, Stalin dönemi Rus emperyalizminin tüm zorbalığını sahiplenilmesi gereken değerler olarak ele alan bir diktatörle karşı karşıya olduğumuzdu. Putin özürcüleri bu gerçeği kaçırdı.
- Putin bir emperyalisttir.
Putin savaş ve işgal politikalarıyla önce Avrupa’yı, ardından tüm bölgeyi ve dünyayı çok daha tehlikeli bir yer haline getirdi.
- Putin Rus şovenistidir
Putin, Ukrayna’yı elleri kanlı olmakla suçladı. Elleri kanlı bir siyasinin başkalarını elleri kanlı diye mahkûm etmesini inandırıcı bulanlara şunu hatırlatmak bir zorunluluk: Putin savaş ilanı olan konuşmasında ulusların kendi kaderlerini belirlemesine, halkların demokratik tercihlerine karşı apaçık bir Rus milliyetçiliğini, Rusya’da sosyalistlerin büyük Rus şovenizmi dedikleri fikirleri savunmuştur.
- Putin antifaşist değildir
Putin’in Ukrayna’daki Neonazilerin etkilediği rejime karşı olduğunu ve bazı faşist saldırılardan sorumlu olan paramiliter çeteleri çökertmek istediği “iddiası” önemli. Ama daha önemli olan Dünyada faşizmle mücadelenin Putin’e kaldığına inanların olması. Bu iddiaların, Irak’a saldırmadan önce Saddam Hüseyin’in elinde kitle imha silahı olduğunu savunan Bush’un iddialarından hiçbir farkı yok. Bir ülkenin iç siyasal rejiminde aşırı sağcı ve faşist kurumların olup olmaması, başka bir emperyalist gücün bu ülkeyi işgal etmesi için bir gerekçe olamaz.
- Nükleer silahları olan bir antifaşist!
Putin’in ne antiemperyalist olmakla ne de faşizmle mücadele etmekle bir alakası var. Putin’in akıl hocalarından olduğu iddia edilen ve Türkiye’de 15 temmuz darbe girişiminden sonra oluşan AKP-devlet koalisyonu nedeniyle önemli bir düşünür muamelesi yapılan Alexander Dugin , “Faşizm bizi düşünsel, idealist yanı itibariyle ilgilendiriyor, ulusal faktöre çağrısı aracılığıyla toplumda sınıfları karşı karşıya koymayı aşan bir ideoloji olarak." Faşizmi benimseyen, neofaşist örgütler kurma peşinde koşturan bu tuhaf figürün Putin’in temel ideoloğu olması şaşırtıcı değil. Bizzat tanık oluğumuz danışman ve başdanışmanlara bakınca bunun çok garip görünmediği ortada.
- NATO suçlu ama hırsızın hiç mi kabahati yok!
Putin’i mazur göstermeye çalışanlar, nasıl bir ideolojik sistematikle karşı karşıya olduğumuza yakından bakmalılar. Örneğin, NATO, Doğu’ya doğru genişlemeseydi Rusya’nın işgale başlamayacağını düşünenler, bu tezden nasıl bu kadar emin olabiliyorlar? Tetikleyici mekanizmanın NATO’nun genişlemesi olduğu çok açık görünüyor, ama bu genişleme olmasaydı Putin’in işgale girişmeyeceğinin garantisi nasıl verilebiliyor. Şu sözleri, Putin’in “şef danışmanı” ediyor: “’Great Reset'e karşı Büyük Uyanış’ kitabında Dugin, ‘Saldırmak zorundayız’, ‘ABD'de bir aptal iktidarda olduğu sürece’ (Biden'ı kastediyor) Rusya'nın ‘dünya çapında nüfuz alanlarını genişletmesi için’ tarihsel bir şans var diyor. Şimdi Rusya saldırıyor.”
Son olarak, Ukrayna işgalinin arkasında yatan güç, Rus egemen sınıfıdır, “Rus oligarkları” diyerek Putin’le birlikte şekillenen ve çöken SSCB’nin kaynaklarının özelleştirilmesi sürecinde, “piyasaya açılan devlet sermayesi” parçalanırken devreye girenlerden sonraki kuşak.
- Ne NATO ne Rusya!
Putin’in ne yapmak istediğini belliydi: Ukrayna siyasal rejimini ve Ukrayna’nın askeri varlığını imha ederek hem tüm bölge ülkelerine, hem tüm Avrupa ülkelerine, ama esas olarak ABD’ye güç gösterisinde bulunuyor. Tıpkı, 2000’li yılların başında Afganistan ve Irak işgallerini dünyanın jandarması olduğunu kanıtlamak ve askeri güçlerini Asya’ya doğru kaydırmak için şiddet dolu bir güç gösterisi olarak planlayan ABD gibi, Putin de ABD ve NATO’yla hesaplaşmasını Ukrayna üzerinden görüyor. İşgal ederek, bombalayarak, çocukları öldürerek meydan okuyor. Rusya devlet başkanı, bir savaşı sürdürmenin geçerli yolu olan tüm ahlaksızlıkları adım adım hayata geçiriyor. Ukrayna ordusuna darbe yapmaları çağrısında bulunmaktan sivillerin yaşadığı yerleşim yerlerini füzelerle vurmaya, oradan nükleer silahları hazır etme emrini vermesine kadar tüm militarist adımları arka arkaya attı ve atıyor. Putin’in darbe yapmasını umduğu askerlerle daha kolay anlaşacağını açıkladı. Sadece bu darbe çağrısı bile, nasıl bir siyasal figürle karşı karşıya olduğumuzu gösteriyor.
- NATO özürcülüğüne de hayır!
ABD egemen sınıfı krizin küresel hegemonya kaybına dönüşmesini engellemek için mukayese edilemez askeri gücünün yanı sıra, aynı zamanda savaş masraflarını Batı’ya çıkartmasını sağlayan NATO’yu kullanıyor. NATO tam anlamıyla bir ABD icadı. 12 batı Avrupa ülkesinin katılımıyla kuruldu, 1949'dan günümüze NATO'nun 19 başkomutanının her biri ABD'dendi. SSCB’den gelecek saldırıya karşı bir savunma örgütü olarak kurulduğu iddiası Doğu Bloku’nun çökmesinden sonra anlamsızlaştı. NATO liderliği de bu anlamsızlığı fark etti ve misyonunu yeniden tanımladı ve çoğu Rusya ile sınırı olan 30 ülkeye genişledi. Üstelik 1995’den 2011’e kadar Balkanlar, Afganistan, Irak, Aden Körfezi ve Libya’da işgallere girişti ya da yardımcı oldu.
NATO yayılmacılığı, ABD’nin bu örgüt aracılığıyla Batı ülkelerini disiplin altında tutmanın yanı sıra sürekli bir meydan okuma örgütü olarak savaş gerginliğinin artmasında başat bir role sahip. Bu yüzden Ukrayna savaşında Türkiye gibi ülkelerde Stalinizm’in etkisi nedeniyle muhalefet saflarında bir kafa karışıklığı yaşandığı için tartışmalarımızda Putin’in temsil ettiği emperyalist siyasi geleneğin altını çizmek ne kadar önemliyse, NATO’nun yayılmacılığının maskelenip bu sefer de bir NATO özürcülüğü üretilmesine izin vermemek de o kadar önemli.
- Antikapitalist bir savaş karşıtlığı
Sorun otoriter liderlerin ABD tarafından korunan barış ve demokratik evrensel ilklere dayalı liberal demokrasilere düşmanlığı değil. Sorun, liberal demokrasi denilen sistemin içinden çıkan kutuplaşmacı, otoriter liderlerin de hemen hemen bir ve aynı kapitalist mantık üzerinde yükseldiğini görmek. İnsanlığın geleceği Obama ya da Biden’la Putin, Trump ya da Orban arasındaki kavgayla belirlenmeyecek.
Hepimizin geleceği, eskisiyle yenisiyle tüm kapitalist kurumlardan, üretim ilişkilerinden kurtulup kurtulamayacağımıza bağlı. Yüz yıl önce emperyalizm can çekişen kapitalizm olarak adlandırılıyordu. Bugün emperyalizm, “zombi kapitalizmin” kopmaz bir aşaması. Çürük kokusunun ve tüm dünyada ezilenlerin bir ve aynı kaygıyı yaşamasının nedeni bu. Ukrayna’da masum insanların öldürülmesinin nedeni bu.
Sosyalist gelenek, aynı anda Ukrayna’da işgale hemen son verilmesini , NATO’nun dağıtılmasını, Ukrayna’dan, Rusya’da Putinin savaşına karşı çıktıkları için maruz kaldıkları devlet baskısından kaçan göçmenlere sınırıların derhal açılmasını savunmanın yanı sıra bir başka vurguyu daha öne çıkartıyor.