İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Avrupa’daki en tehlikeli savaş yeniden alevlendi. Rus ordusu, Putin’in emriyle, komşusu ve eski sömürgesi Ukrayna’ya saldırdı, işgal etti.
24 Ocak 2022 sabahı Rus ordusunun roketleri ve savaş uçakları Ukrayna’daki çok sayıda askeri tesisi ve sınıf muhafaza birliklerini vurdu. Rus askerleri Ukrayna’ya kuzey, güney ve doğudan girdi.
Çok sayıda tank ve zırhlı araçla gerçekleşen bu işgal, anlaşmazlığın yaşandığı Doğu Ukrayna ile sınırlı kalmadı. Ukrayna’nın şehirlerine de hava saldırıları yapılıyor. Putin ülkenin askeri alt yapısını çökerterek mukavemeti zayıflatmak istiyor. Kamu binaları füzelerle vurulurken hastaneler ve sivilleri konutları da bu saldırılardan nasibini aldı.
Aralarında bebeklerin ve çocukların bulunduğu siviller öldürülüyor.
3 milyon kişinin yaşadığı Ukrayna’nın başkenti Kiev, Rus ordusu tarafından kuşatılmış durumda.
Günler sonra Belarus’ta masaya oturan Rusya ve Ukrayna heyetlerinin görüşmesinden hiçbir sonuç çıkmadı.
Putin’in amacı
Savaş başlatmadan önce ekranlara çıkan Putin, Doğu Ukrayna’daki Rus azınlığın bir soykırımla karşı karşıya olduğunu söyleyerek, Donetsk ve Luhanks halkını neo-nazilerden kurtaracağını iddia etti.
Ukrayna’nın bir yarımadası olan Kırım, 2014’te Rusya tarafından ilhak edilmişti. Donetsk ve Luhanks’ta Rusya yanlıları kendi bağımsızlıklarını ilan etti ve Ukrayna’da savaş başlamış oldu.
Onlarca yıldır milliyetçi sağcı hükümetler tarafından yönetilen Avrupa’nın en yoksul ülkesinde yaşanan bu savaşta Ukrayna’nın en büyük hatası, savaş ve milliyetçi kindarlık. Bu milliyetçi kindarlık, Putin’in hayalini kurduğu hareket alanını yarattı.
Donetsk ve Luhanks’ın bağımsızlığını tanıdığını söyleyen Putin, Ukrayna savaşını en üst seviyeye çıkarmış durumda. Başlangıçta ileri sürdürüğü gerekçeler yalan olmasına rağmen ülkenin tümünü işgal etmeye kalkıştı.
Putin, Çarlık Rusya’sını yeniden diriltmek istiyor, Stalin dönemini övüyor. Rusya her iki dönemde de Rus olmayan halkların hapishanesiydi. Anadilleri yasaklanan Ukraynalılar bu hapishanede baskı altında yaşayan halklardan biriydi. SSCB dağılırken, Ukrayna 1991’de bağımsızlığını ilan etti ve bundan 31 yıl sonra da Putin rejimi tarafından işgal edildi.
Bu savaş, Ukrayna ile sınırlı olmayan bir muhtevaya sahip. Kızıl Ordu işgalleriyle Stalinist rejimlerin kurulduğu Doğu Avrupa ülkelerinin bugün neredeyse tamamı NATO üyesi ve ülkelerinde üslerini ve ABD askerlerini barındırıyor. Avrupa Birliği ile Rusya sınırlarında NATO üyesi olmayan ülkeler Ukrayna, Moldova ve Belarus.
Belarus diktatörü Lukaşenko, Putin’in biricik dostu. Ukrayna 2020’de üyelik başvurusunda bulundu, fakat kabul görmedi. Putin, NATO’nun ablukasına da yanıt vermek istiyor. Avrupa’ya gözdağı vermek için NATO üyesi olmayan Finlandiya ve İsveç’i de savaşla tehdit etti.
Ukrayna’ya, orada yaşayan Rus azınlığı “kurtarmak” için girdiğini söyledi. Fakat işgalin üçüncü gününde Ukraynalı generallere “darbe” yapın çağrısında bulundu. Putin sadece savaşmıyor, komşu devletin yüzde 74 oyla seçilmiş meşru hükümetini de devirmek istiyor. Böylece kendi kontrolündeki devletlere gözdağı verip, hepsinin kendilerine bağlılığını garantilemeye çalışıyor. Bunun için de Ukrayna’da kendine boyun eğmiş bir yönetimi işin başına geçirmek için darbe çağrısı yapıyor.
ABD ve Rus emperyalizmlerinin birçok ortak özelliği var. Bu savaş, eşitsiz güçlerin savaşıdır. Ukrayna tepeden tırnağa silahlanmış bir devlet olsa da karşısındaki ordunun gücüyle yarışabilecek durumda değil, üstelik karşılaştığı bu ordunun sahibi de kendisinden kat be kat güçlü bir devlet.
Putin antifaşist söylemlerle kendi halkını ve dünya solunu kandırmaya çalışsa da bu savaş Vietnam’da, Irak’ta, Suriye’de yaşananlar gibi emperyalist bir savaştır.
ABD ve NATO’nun hazırlayıcı rolü
Pek çok kişi Batılı emperyalist devletleri iki yüzlü olmakla, Ukrayna halkını kurtarmamakla eleştiriyor.
Doğu Avrupa’ya askeri yığınak yapan ve savaş öncesinden itibaren Rusya’yı ekonomik yaptırımlarla vuran ABD basit bir gerçeği dile getirdi: Asker gönderemeyiz, gönderirsek Üçüncü Dünya Savaşı çıkar.
Almanya’da sosyal demokratlar, yeşiller ve liberallerin oluşturduğu “ilerici” hükümet ise Ukrayna’ya silah yığınağı yapmaya başladı ve onu diğer devletler izledi. Zaten silahlı olan bir ülke, bir silah deposuna çevrildi. Batı emperyalizmi, ülkesini savunan Zelensky’i alkışlarken, bizzat kışkırttığı ve hazırlayıcısı olduğu bu savaşın uzun sürmesini de garantilemeye çalışıyor. Savaşın bedelini de elbette sadece Ukraynalılar ödeyecek.
Silah sevkiyatını, art arda ilan edilen ekonomik yaptırımlar izledi. ABD ve Avrupa Birliği, özellikle küresel finans sistemi yoluyla getirdiği bir dizi uygulama ve yasaklarla Rus ekonomisini kilit noktalardan vurup çökertmeye çalışıyor. Yaptırımlar listesine bakılırsa, Putin’in bu savaşı Rus ekonomisini toparlanamayacak ölçüde bozacak gibi görünüyor. Fakat Batı’nın yaptırımlarının faturası da maalesef sadece Rus işçileri ve halkına ödetilecek.
ABD emperyalizminin küresel hegemonya mücadelesi, Avrupa’da bir savaşa neden oldu. Ukrayna işgali ve nükleer tehditle birlikte Putin dünyadaki aşırı sağcı, milliyetçi, yayılmacı güçlere de cesaret verdi. Ukrayna’daki kanlı çatışmalar sürerken, birkaç yıl öncesine kadar kendi içinde bölünmüş olan NATO, yani Batı emperyalizminin savaş örgütü de ABD etrafında toparlanma şansı elde etti ve tarafsız devletler için bir adres haline geldi.
Savaşa karşı mücadele
Putin’in en büyük kozlarından biri, Rusya’da kurduğu baskı rejimidir. İçeride muhalefeti bastıran Putin kamu bütçesini kullanıp gösterişli askeri maceralara atılabiliyor. Ukrayna işgali, Rusya’da binlerce kişi tarafından eleştirildi, başkent Moskova’da savaş karşıtı gösteriler düzenlendi. Fakat bunlar henüz işçilerin de katıldığı kitlesel eylemlere dönüşebilmiş değil.
Rus devrimci sosyalistler, savaş karşıtı mücadelenin büyütülmesi ve işçilerin gündemine taşınması için mücadele ediyor.
Aralarında İstanbul, Ankara ve Muğla’nın da bulunduğu dünyanın pek çok şehrinde yaşayan Ukraynalı göçmenler ise savaşın ilk gününden itibaren sokaklardaydı. Fakat Doğu Avrupa dışında yapılan bu savaş karşıtı gösterilerin de tıpkı Rusya’daki gibi büyütülmeye ihtiyacı var.
Gösterilerin en büyükleri, bir zamanlar Stalinizmin işgali altında olan Doğu Avrupa ülkelerinde yaşandı. Gürcistan’dan Letonya’ya birçok ülkede kitlesel savaş ve işgal protestoları yapıldı, Ukrayna halkıyla dayanışma ilan edildi.
Putin’e karşı mücadele NATO’nun ellerine bırakılamaz. Kalıcı barış için her ikisi de yenilmelidir.
Ukrayna ve Rus işçileri savaşa karşı mücadelede belirleyici bir rol oynayabilir. Bizler de dünyanın geri kalanında olduğu gibi Türkiye’de savaşa, işgale ve emperyalizme karşı mücadeleyi büyütmeliyiz.