Marx21 Almanya seçimlerini değerlendirdi

01.10.2021 - 12:39
Haberi paylaş

Sol Parti’nin 2021 Federal Meclis seçimlerinde elde ettiği sonuç tarihi bir yenilgiydi. Bu hezimete kim veya ne sebep oldu?  Daha da önemlisi: Sol Parti bundan sonra ne yapacak? Aşağıda Marx21’in parti içinde yapılan tartışmalara dair öne sürdüğü yedi tez yer alıyor.

1. Sol Parti, Hıristiyan Birlik partileriyle (CDU/CSU) birlikte 2021 Federal Meclis seçimlerinin kaybedeni oldu. Sola göz kırpan sosyal demokratlar ve Yeşiller tarafından tabiri caizse partinin sırtı yere getirildi.

Sol Parti, seçimlerde iki milyondan fazla oy, yani seçmenlerinin yarısından fazlasını kaybetti. Berlin ve Leipzig’de bulunan üç seçim bölgesinden birinci parti olarak çıkmasaydı, meclis dışında kalacaktı. Son haftalarda oy istemek için kapı kapı dolaşan, her türlü tartışmaya katılan, gösteriler düzenleyen ve sokağa çıkan aktivistler için bu hezimet daha da can yakıcı oldu. Çünkü Sol Parti’nin politikalarına ve seçim programına gösterilen tepkiler genellikle olumluydu. Parti pek çok yerde gerçekten de canla başla çalıştı ve hareket odaklı bir seçim kampanyası yaptı, yeni örgütlenme modelleri denedi ve yeni üyeler de kazandı.

Ancak yine de meclis dışında kalmaktan kıl payı kurtulabildi. Bunun en önemli sebeplerinden biri, her şeye rağmen pek çok Sol Parti seçmeninin Sosyal Demokrat Parti’ye (SPD) oy vermesiydi. Sosyal Demokrat Parti, düzenlediği sol seçim kampanyasıyla hem “Ajanda 2010”daki hem de Merkel başkanlığındaki Büyük Koalisyon’un korkunç politikalarındaki sorumluluğunu unutturmayı başararak, Sol Parti’nin yaklaşık 800.000 seçmenini kazandı.

Pek çok seçmen için seçimlerin belirleyici unsuru iklim politikalarıydı. Sol Parti bu konuda oldukça iyi bir programa sahip olmasına ve Yeşiller’den çok daha ileri taleplerde bulunmasına rağmen, oyların çoğu bu partiye gitti. Bu durumun esas nedeni, Yeşiller’in daha yüksek oy alacağına kesin gözüyle bakıldığı için, nasıl bir koalisyon kurulursa kurulsun, iklim meselesinin hükümet tarafından daha güçlü bir şekilde ele alınacağının düşünülmesiydi. Neticede 600.000 Sol Parti seçmeni, Yeşiller’e oy verdi.

Sol Parti, SPD ve Yeşiller ile içinde bulunduğu kıran kırana rekabeti hafife aldığı için, toplam 1,4 milyon Sol Parti seçmeni, oyunu bu kez bu iki partiye verdi.

2. Sol Parti’nin seçim yenilgisi kaçınılmaz değildi, ancak SPD ve Yeşiller konusunda takındığı tavrın yanlışlığı hezimetin altyapısını hazırladı. Seçim kampanyasının en kızgın anında, Sol Parti en önemli rakiplerini eleştirmekten kaçındı, çünkü bunlarla koalisyon ortağı olmayı hedefliyordu. Bu, büyük bir hataydı.

Sol partinin başından beri yaptığı en büyük yanlış, SPD ve Yeşiller ile koalisyon yapma arzusuydu. Bu çaba yüzünden en büyük rakibi olan bu iki partiyi eleştirmekten kaçınıyordu. Oysa kafası karışık ve ne yapacağını bilemeyen pek çok seçmen vardı ve Sol Parti’ye neden ihtiyaç duyulduğu açık ve net bir şekilde anlatılabilseydi, bu insanları kazanmak mümkün olabilirdi.

Yapılan araştırmalar, seçmenlerin yüzde 40’ının köklü politik değişiklikler istediğini ortaya koyuyordu. Sosyal güvenlik, çevre/iklim ve ekonomi/iş, seçim için belirleyici öneme sahip üç konuydu. Ancak SPD ve Yeşiller de bu konularda sol söylemler kullandı ve Sol Parti bu söylemlerin altının ne kadar boş olduğunu ortaya koymaktan kaçındı.

Öte yandan, partinin reformist kanadı, ne pahasına olursa olsun koalisyon ortağı olarak hükümete girmek istediği için partinin radikal taleplerini yumuşatmaya çalıştı. Bu, seçimlerin kazanılması durumunda, zenginler ve büyük şirketler için önemli vergi artışlarının olmayacağı anlamına geliyordu. Ancak SPD ve Yeşiller de aynı vaatlerde bulunuyordu ve kafası karışık pek çok seçmen, taklide değil de asıllara oy vermeyi tercih ettiler.

850.000 seçmen ya hiç oy vermedi, ya da diğer partilere kaydı.

Sol Parti, iki blok arasında geçecek bir seçim kampanyasının parçası olmak yerine kendi profilini öne çıkarmalı ve SPD ile Yeşiller’den farkını net bir şekilde ortaya koymalıydı. Sol Parti, politik bir değişim istediğini, ancak esas hedefin iktidar olmak olmadığını açıkça belirtmeliydi. Bu çizgi sadece birkaç kişi tarafından izlendi, seçim kampanyasının temeli olmadı. Bunun faturası da seçim sonuçlarıyla birlikte ortaya çıktı.

3. Sol Parti’nin bloklar arasında geçecek bir seçim mücadelesinin parçası olma düşüncesi öyle kendiliğinden ortaya çıkmadı, partinin reformist kanadı bunu en başından beri savunuyordu. Ancak sadece parti içi çekişmelere işaret etmek, seçim yenilgisinin gerçek sebeplerinin gözden kaçmasına neden oluyor.

Sol kanadın bir kısmı partiyi bu duruma karşı uyarmıştı ama sonunda beklenen oldu ve Sol Parti bloklar arasında geçecek bir mücadelenin parçası olmayı tercih etti. Bu kararda başı çekenler Dietmar Bartsch, Bodo Ramelow ve partinin eşbaşkanı Susanne Hennig-Wellsow’du.

Henning-Wellsow daha göreve başlarken seçim kampanyasının izleyeceği hatalı yolu işaret etmişti: “Hedefim CDU’nun olmadığı bir hükümetin kurulması. Yeşil/Kırmızı/Kırmızı (Yeşiller/SPD/Sol Parti)  bir hükümet en iyisi olur. Bizi iktidar yapmaya çalışacağım.” Bu arada “kırmızı çizgileri” aşmaya ve örneğin partinin savaş karşıtı pozisyonunu yumuşatmaya hazır olduğunu da gizlemeye gerek görmüyordu. Bu çizgiye uygun olarak, başbakan adayı Dietmar Bartsch da Sol Parti’nin uzlaşmaya istekli olduğunu vurgulayıp durdu. 

Reformist kanadın bu stratejisi, ilk kez başarısız olmuyor. Sol Parti’nin öncülü olan Demokratik Sosyalizm Partisi (PDS) de 2002 yılındaki seçim kampanyasında “iktidar gitsin de ne olursa olsun” yaklaşımını benimsemiş ve ağır bir seçim hezimetine uğrayarak parlamento dışında kalmıştı.

2021 seçim kampanyasında da bu durum kendini tekrar etti. Ancak parti liderliğinin bir kısmı, özeleştiri yapacak yerde, SPD ve Yeşiller ile ittifak kurmayı savunmanın eleştirilecek bir şey olmadığını söylemeyi sürdürüyor. Eşbaşkan Hennig-Wellsow’a göre, seçim yenilgisinin nedenlerinden biri, Federal Meclis'te yıllarca süren muhalefetten sonra, Sol Parti’nin sorumluluk almaya hazır olduğunu göstermekte zorlanması. Dietmar Bartsch da seçim sonuçlarını “iç çekişmelere” bağladı.

İzlenilen hatalı ittifak politikalarının görmezden gelinip çeşitli bahaneler üretilmeye devam edilmesi durumunda, partinin federal düzeyde yeni bir başlangıç yapması çok zor görünüyor.

4. Sol Parti’nin söylemlerinin onu geleneksel taraftarlarının çıkarlarından fazlasıyla uzaklaştırdığı ve iklim, ırkçılık karşıtlığı veya feminizm gibi konulara gereğinden fazla önem verdiği iddiası sadece yanlış olmakla kalmayıp, partiye iki şekilde zarar verdi. 

Beklendiği gibi, Sahra Wagenknecht seçim sonuçları konusunda Sol Parti’nin "son yıllarda kuruluş amacından, yani çalışanların ve emeklilerin çıkarlarını temsil etmekten" giderek uzaklaştığı tezini yineledi. Klaus Ernst de Sol Parti’nin sorununun “çalışanların dertleriyle ilgilenmek yerine her hareketin peşine takılması, Yeşil’den daha yeşil olması, sınırların açılması için çalışması ve Wagenknecht’in partiden atılması için çabalaması” olduğunu söyledi.

Sol Parti’nin işçi sınıfı içinde pek az kök salabildiği doğrudur. Wagenknecht'in tezleri hakkında yürütülen tartışmanın partiye zarar verdiği de doğrudur. Bununla birlikte, Sol Parti’nin sosyal soruna çok az öncelik verdiğini, aksine iklim değişikliği, ırkçılık ve baskıya karşı mücadeleyle çok fazla ilgilendiğini iddia etmek tamamen yanlıştır. Gerçekten de sosyal konular - ücretler, kiralar, emekli maaşları, Hartz IV – Sol Parti seçim kampanyasının merkezinde bariz bir şekilde yer aldı.

Ayrıca kadınların, cinsel ya da etnik azınlıkların mücadelesi de sınıf mücadelesinin önemli bir parçasıdır. Bu mücadelenin ya da iklim hareketinin verdiği mücadelenin işçileri korkutacağı düşüncesi doğru değildir. Elbette ki işçiler arasında da bu konulara pek ilgi duymayan muhafazakâr bir kesim var; örneğin Bavyera'daki örgütlü işçilerin hatırı sayılır bir çoğunluğu hâlâ CSU’ya oy veriyor. Hatta AfD sadece işçi sınıfının bazı kısımlarını kazanmakla kalmadı, sendikalarda mücadele eden işçileri dahi kendilerine oy vermeye ikna etmeyi başardı. Ancak Sol Parti’nin muhafazakâr/sağ partilere oy veriyor olduğu düşüncesiyle işçi sınıfına sırt çevirme gibi bir düşünce içine girmesi, büyük bir hata olur. Sınıf bilinci, muhafazakâr ve hatta gerici tutumlardan kaçınarak değil, ortak mücadeleler, örgütlenme ve dayanışma deneyimi ile oluşturulabilir.

5. Sol Parti, toplumsal sorunlarda itici güç olmak için çalışmaya devam ederse yeni bir çıkış yakalayabilir. 

Federal Meclis seçimlerinde batıda da elde edilen kötü sonuçlar, Sol Parti’nin son dönemde elde ettiği başarıları perdelemiş durumda. Aslında ülkenin batısında üye sayılarında yaşanan negatif eğilim bir süredir durdurulmuştu. Sol Parti, Berlin de dahil olmak üzere, batı eyaletlerinde 2009 yılındaki rekor üye sayısını yıl sonu itibarıyla neredeyse yakalamış durumdaydı. Peki, bu durumu ortaya çıkaran koşullar neydi?

Sol Parti, kurulduğu günden bu yana, parlamentarist bir parti olmanın yanı sıra, aynı zamanda bir hareket partisi de olmuştu. Parti, son yılların en önemli protestolarını desteklemiş, harekete geçirmiş ve örgütlemişti: 2007'de Heiligendamm'daki G8 zirvesi protestoları, 2011'deki Blockupy protestoları, Dresden Nazifrei eylemleri ve 2013 Serbest Ticaret Anlaşması protestoları, hastanelerde ve kreşlerde yaşanan irili ufaklı grevler, tren makinistlerinin protesto ve grevleri, eğitim sektöründeki grevler, on yıl boyunca yükselen ırkçılık ve faşizm karşıtı kitlesel hareket, fahiş kiralara karşı verilen mücadele, Hamburg'daki G20 protestoları, kadın grevleri, iklim gösterileri, AfD karşıtı protestolar ya da Siyah Hayatlar Önemlidir hareketi, yerel grevlerle dayanışma – bütün bunlar hem seçim başarılarının, hem de Sol Parti’nin inşa sürecinin itici gücüydü. Doğal olarak da partiye pek çok yeni üye akın etmişti.

Sol Parti’yi inşa eden şey çeşitli yerlerde iktidar olması değildi, aksine, son yılların en önemli hareketlerine ve işyerlerinde yaşanan mücadelelere verdiği güçlü destekti. Bugün de pek çok yerde partinin çeşitli grupları parlamento dışı inisiyatiflerdeki faaliyetlere odaklanıyor. Eksik olan şey ise partinin bir bütün olarak bu tür bir faaliyete odaklanmasıdır. Sol Parti’nin faaliyetleri tepeden tırnağa yeniden örgütlenmeli, mahallelerde, okullarda, işyerlerinde ve üniversitelerde, hem eyalet hem de federal düzeyde mücadele odaklı olmalıdır.

Bunun pratikte nasıl olacağı, Berlin örneğinin incelenmesiyle görülebilir. Buradaki güçlü kira karşıtı hareket “Deutsche Wohnen und Co. Şirketini kamulaştırın!” adlı referandumu başarıyla sonuçlandırdı. Sol Parti, referandumu destekleyen tek partiydi. Ancak Sol Parti’nin Berlin eyalet yönetiminde temsil ediliyor olması, ağır sonuçlara neden oldu: Parti, meclis seçimlerinde oyların yüzde 1,6'sını kaybetti. Yine de Sol Parti’nin hareketin önemli bir parçası olduğu mahallelerde, özellikle de referandumu organize ettiği bölgelerde elde ettiği iyi seçim sonuçları, kötü gidişat eğilimini yumuşattı. Referanduma yüksek oranda evet diyen mahalleler, Sol Parti’nin en yüksek oy aldığı seçim bölgeleri oldu.

Buradan yola çıkılarak, Sol Parti’nin ne pahasına olursa olsun parlamentoya girme sevdasından vazgeçmesi, aşağıdan hareketleri desteklemesi ve önünü açması halinde, yeni bir büyüme sürecine girebileceği söylenebilir.

6. Sol Parti’nin yeniden inşasının önündeki en büyük engellerden biri, hükümet oldukları yerlerdeki icraatı. Yönetime katıldığı her yerde, programıyla ve hedefleriyle sık sık çelişkiye düştü. Bu da güvenilirliğini önemli ölçüde etkiledi.

Sol Parti’nin güvenilirliğini bozan şey, sadece kendi iç tartışmaları değil. Parti, yönetimde bulunduğu her yerde, kendi programıyla ve politik hedefleriyle büyük çelişkilerin içine düştü. Örneğin Federal Meclis’te her türlü özelleştirmeye ve İltica Yasası’nın ağırlaştırılmasına kesin bir şekilde karşı çıktı. Ancak aynı anda eyalet parlamentolarında özelleştirmelere ve mültecilerin sınır dışı edilmelerine onay veriyordu.

Bunun son örneği, Bremen’in SPD/Sol Parti/Yeşiller’den oluşan eyalet yönetiminin, pandeminin tam ortasında hastanelere verilen ödeneklerde kesintiye gitmesi oldu. Geno isimli bir hastanede 440 çalışan işten atıldı. Bremen’in Sol Parti üyesi sağlık senatörü Claudia Bernhard ise bu hastanenin zarar ettiği gerekçesiyle bu durumu savundu ve meşrulaştırdı. Dolayısıyla Sol Parti’nin hastanelerde personel sayısının artırılması için onlarca yıldır verdiği mücadele ile elde ettiği güveni bir çırpıda çöpe atmış oldu.

Tabii bu sadece tek vaka değil: 2002’de Berlin’de SPD/Sol Parti yönetimi 70.000 konutun özelleştirilmesi planına imza attı, Berlin tramvayını özelleştirdi, Brandenburg’da kömür sanayiini iklim hareketine karşı destekledi, Thrüngen’de mültecilerin sınır dışı edilmesi politikalarına onay verdi.

Bunun sonucu olarak da, Sol Parti’nin antikapitalist politikalardan uzaklaşması, geleceğe kaygıyla bakan hoşnutsuz insanların sağcılar ve faşistler tarafından manipüle edilmesinin önünü açtı. SPD/Sol Parti/Yeşiller iktidarının yönetimindeki Thüringen eyaletinde, AfD bu seçimlerden en güçlü parti olarak çıktı. Bu acı sonuç, hükümet sorumluluğunun seyrinin ne kadar tehlikeli olabileceğini açıkça ortaya koydu.

7. Yeniden başlayın! Muhalefet işe yaramayan bir şey değildir. Sol Parti, direnişin ve karşı gücün sesi ve motoru olabilir.

Şimdi nasıl bir koalisyon kurulacak olursa olsun, Almanya’nın yeni federal hükümeti kendisine oy veren milyonları hayal kırıklığına uğratacak. Olası koalisyonların hiçbiri iklim krizine yeterli bir yanıt vermeyecek. Olası koalisyonlardan hiçbiri, yapılacak işler için zenginlerden ve şirketlerden ödeme yapmalarını istemeyecek. Sorun, Sosyal Demokratlar’ın ve Yeşiller'in temel yönelimidir: Zenginlerle ve şirketlerle uğraşmak yerine, uluslararası kapitalist rekabette şirketlerin kâr odaklı çıkarlarını güvence altına almak istiyorlar. Projeleri, kapitalizmin sosyal ve ekolojik bir cilayla modernize edilmesinden başka bir şey değil. Üstelik bunu patronların onayı ve çalışanların parasıyla yapacaklar.

Ancak seçimler ülkede sağa kayma diye bir şey olmadığını da ortaya koymuş durumda. SPD ve Yeşiller'in oylarındaki artış, Sol Parti’nin kayıplarından çok daha fazla. Bu iki partiye verilen oylar, ilerici bir sosyal ve ekolojik politika beklentisini temsil ediyor. Bu politikalar hayata geçirilmediği takdirde, güçlü bir Sol Parti’ye ihtiyaç duyulduğu pek yakında ortaya çıkacaktır. Önümüzdeki birkaç yıl içinde, korona krizinin bedelini kimin ödemesi gerektiği konusundaki çatışmalar doruğa çıkacak. Aynı durum emperyalist rekabet için de geçerli: Dünya daha barışçıl hale gelmiyor; silahlanma harcamaları 2020'de rekor seviyeye yükseldi. İklim krizinin etkileri, ödenebilir konut sorunu, yaşlı ve hasta bakımı sektöründeki çalışma koşulları da toplumsal tartışma konusu olmaya devam edecek.

Sol Parti, bütün bu konularda direnişi ve karşı gücü örgütleyebilir, bu hareketin sözcüsü ve motoru olabilir. Sol Parti, partiyi hareketin bir partisi olarak inşa etme konusunda zengin bir deneyim birikimine sahip. Son yıllarda partinin birçok yerel örgütünde yaşanan olumlu deneyimler, partinin “yeniden yöneliminin” temelini oluşturmalıdır.

Çeviren: Atilla Dirim

 

Bültene kayıt ol