Avrupa Birliği’nde Covid aşısının tedarik edilmesiyle ilgili olarak yaşanan kavgalar mevcut sistemin pandemiyle baş edebilmekten uzak olduğunu gösterdi.
Aşının tedarik edilmesinde yavaş ve etkisiz davrandığı için Avrupa Komisyonu şimdi aşının AB sınırları dışına ihraç edilmesini yasaklama tehdidi savuruyor.
Başlangıçta Komisyon bu yasağa Kuzey İrlanda’yı da dahil etmeyi planlıyordu. Bunu yapsaydı, 2019 Ekim’inde İngiltere’yle AB’nin imzaladığı ve Kuzey İrlanda’yı Brexit sonrasında da AB pazar mekanizmasına dahil eden protokol çiğnenmiş olacaktı.
AB’nin, daha önceden İngiltere’yle sözleşme imzalamış olan AstraZeneca’nın AB’ye öncelik tanımasını istemesi meseleyi acıklı bir komediye dönüştürdü. Üstelik aynı zamanda, Fransa ve Almanya hükümetleri bu aşının 65 yaş üstü insanlar için etkili olmadığını ileri sürüyor.
İngiltere’nin aşı tedarik edip insanları aşılatma süreci Avrupa’ya kıyasla çok daha iyi gittiği için, AB’ye kıyasla Johnson bile makul bir lider gibi görünmeye başladı. Pandemiyle baş etme konusundaki beceriksizliği 100 bin kişinin hayatına mâl olan bir liderden bile daha beceriksiz olmak AB için bayağı bir başarı doğrusu!
Bütün bu itişmeler bir iktisatçının ifadesiyle “aşı ticaretçiliği”nin bir ifadesi. Önde gelen kapitalist devletler (veya AB özelinde devlet ittifakları) kendi nüfuslarına aşı tedarik edebilmek için piyasa mekanizmalarını çiğniyor. Bunu yaparken de serbest piyasaya bağlılık yeminlerini görmezden gelmiş oluyorlar.
AB açısından bu ilk değil. Pandeminin başlangıcında kişisel korunma teçhizatının Avrupa dışına ihraç edilmesini de sınırlamışlardı. Financial Times’a göre “Kriz durumlarında dahili arz ve talebi yönetemediği için AB’nin iç piyasasındaki zayıflıklar dış ticarette marazî durumlara yol açıyor.”
Aşı ticaretçiliği devletler ile büyük ilaç şirketleri arasında bir ittifak anlamına geliyor. Yine aynı gazeteden alıntılarsak, “Zengin dünyanın hükümetleri koronavirüs aşısının geliştirilmesine kamu ve özel sektörlerin ortaklığı modeliyle yaklaştı. Devletler belli miktarda aşı almayı vadederek şirketlerin satışlarını garantiliyor. Şirketler de gerekli araştırma ve geliştirmeyi yapıyor ve bunun karşılığında aşıların patentine sahip oluyor. Oxford Üniversitesi başlangıçta aşının patentini almayıp formülünü bedava dağıtmayı planlıyorken, büyük bir ilaç şirketiyle ortaklık yapmaya ikna edildi.”
Bu sürecin kurbanları itişen Avrupa ülkelerinin halkları değil. İtişmelere rağmen AB aşı programlarını büyük ihtimalle bu yıl tamamlayacak. Olan yoksul dünyanın nüfusuna olacak. Büyük ilaç şirketleriyle anlaşmalar yapamayan yoksul ülkeler aşı için fon sıkıntısı çeken Dünya Sağlık Örgütü’ne ve aşı dağıtmaya çalışan STK’lara muhtaç kalacak.
Zengin ülkelerin hükümetleri servetlerini ve güçlerini kullanarak ihtiyaç duyduklarından çok daha fazla doz aşı satın aldılar. New York Times gazetesine göre, AB ihtiyacının iki katı, İngiltere ve ABD dört katı ve Kanada altı katı aşı dozu için anlaşma imzalamış durumda. Demek ki, aşı dozlarının yüzde 51’i dünya nüfusunun sadece yüzde 15’ini oluşturan ülkeler tarafından sipariş edildi.
Bu berbat adaletsizlik hepimizi tehlikeye atıyor. Dünya çapında pandemi ne kadar uzun sürerse virüsün yeni ve daha tehlikeli varyantlarının ortaya çıkma ve yayılma ihtimali de o kadar artıyor. Aşı ticaretçiliğinin faturası çok yüksek olacak.
Socialist Worker’dan çeviren Roni Margulies.