ABD’de yerleşik politik sistemin ve geçmiş başkanların tümünün bir ölçüde ırkçı olduğu söylenebilir.
Köleliğin anavatanı olan, siyahlara yönelik linçlerin yaygın olduğu, bundan birkaç on yıl öncesine kadar siyahların beyazlarla farklı salonlarda yemek yedikleri ve tren bekledikleri bir ülkeden bahsediyoruz. Neyse ki kitlesel mücadeleler, ABD egemen sınıfının ırkçılığını geriletti ve ırk ayrımcılığı itibarsızlaştırıldı.
Trump’ın iktidara gelişi, aşağıdan mücadelenin elde ettiği tüm bu kazanımlara meydan okuyan, ABD çapında geçmişin ruhunu çağırmak isteyen tüm ırkçılara moral veren bir gelişmeydi. 2016 sonunda yapılan bir araştırmaya1 göre Trump başkan seçildikten sonraki ilk 10 günde nefret eylemlerinde bir patlama yaşanmış ve 900 durum raporlanmış. Bunların %40’ında saldırganlar Trump’ın ya adını söylemiş ya da kampanya sloganlarından birini kullanmış. Trump CBS’deki 60 Dakika programında bu saldırıları yarım ağızla kınayarak “medyanın abarttığını” iddia etmişti.
Trump, 7 Müslüman ülkeden ABD’ye gelmek isteyenlerin girişlerini yasaklamıştı. Bu karar mahkeme tarafından bozuldu. Verdiği kararı beğenmediği bir yargıç için “Çünkü o Meksikalı” dediğinde kendi partisi içinden dahi kınanmıştı. Başkanlık kampanyasına destek veren Ku Klux Klan lideri David Duke hakkında, defalarca sorulmasına rağmen, arasına mesafe koyan bir söz söylemedi. Obama’nın ABD’de doğmadığına yönelik ırkçı komplo teorilerini destekledi, “Nerede doğduğunu bilmiyorum” dedi, Hawaii’de doğup doğmadığını incelemeleri için buraya “araştırmacılar” gönderdi. Köleciliğin sembolü olan isimlerin heykellerinin kaldırılmasıyla ilgili taleplere her zaman karşı çıktı, bu heykelleri korumak isteyen alt-right denilen aşırı sağcılarla ırkçılık karşıtları kapıştığında her zaman “iki tarafta da kötüler olduğunu” söyleyerek tarafları eşitledi. Meksika sınırına duvar çekebilmek için tüm politik sistemi krize sokacak şekilde federal hükümetin haftalarca kapalı kalmasına yol açtı. Göçmenler için “Ne kadar kötü insanlar olduğuna inanamazsınız. Bunlar insan değil hayvanlar” dedi. Göçmenlerin geldikleri Haiti ve Afrika ülkeleri için “bok çukuru ülkeler” dedi. Başkanlıktan önceki patronluk kariyeri de ırkçı öğelerle bezeliydi, Beyaz Saray’a yerleşince kabinesiyle birlikte ırkçılığı kurumsallaştıran adımlarını hızlandırdı.
Trump’ın tüm bu adımları direnişle karşılandı. Kadınlar, LGBTİ+ topluluklar, işçiler gibi siyahlar ve ırkçılık karşıtları da tüm iktidarı boyunca Trump’a direndi. Black Lives Matter hareketi Trump’tan önce doğmuştu, ancak onun döneminde kitleselleşti. Trump bu gösterileri hep hedefe koydu, kriminalize etmeye çalıştı, “Antifa” adı altında ırkçılık karşıtlarını hedef gösterdi. Bugün Biden bir başkan adayı olarak neredeyse dişe dokunur hiçbir vaat sunmuyorken Trump’ın bu kadar gerilemesini, aslında ırkçılık karşıtı hareketlerin başarısına borçluyuz. George Floyd’un ölümünün arkasından patlak veren hareket, seçim sürecinde Trump’ın tabutuna çivileri çakan muazzam bir sosyal patlamaydı. Bu harekete 15 ila 26 milyon kişi katıldı. İki binden fazla ayrı noktada gösteriler oldu. Bütün dünyada dayanışma eylemleri örgütlendi. Haziran-Temmuz’u kasıp kavuran bu süreç, ırkçılığın yanında otoriterleşmeye de isyanın sembolü hâline geldi.
Böylesi birleşik mücadeleler, Trump’ın tarihin çöp sepetine gönderilmesinden sonraki dönemler için de umutlarımızı besliyor. İşçi sınıfının birliğini sağlayan hareketler, egemen sınıfın tüm kuvvetlerini yenebilir.
Ozan Tekin
1. www.huffpost.com/entry/donald-trump-hate-incidents_n_583dd8bfe4b0860d6116bf9