Emekçileri ve ezilenleri nefes alamaz hale getiren atmosferin değişme ihtimaline ilişkin bir umut varsa; o da bu iç bulandıran ortamın baş müsebbibi Trump’ın seçimlerde kaybetme ihtimalinin yüksek olması.
Ancak tünelin ucunda ışık görme hali sandık fetişizminden kaynaklanmıyor. Trump’ın başkanlık koltuğuna oturduğu ilk günden itibaren iklim değişikliğinden, göçmenlerle dayanışmaya, “Siyahların Hayatı Değerlidir” mücadelesinden işçi mücadelesine; kitlesel antikapitalist hareket sokakları boş bırakmadı.
Kuşkusuz bu hareketin ezici bir çoğunluğunu kadınlar oluşturmakta. Kadınlar, Trump ve onun saldırgan kadın düşmanı, homofobik, transfobik ve ırkçı politikalarına karşı çıktılar. Ayrıca, iklim değişikliğine karşı, işçi haklarına yönelik neoliberal saldırılara karşı verilen pek çok mücadele başlığında da sokağa çıkanların çoğunluğunu kadınlar oluşturdu. Ocak 2017’de düzenlenen kadın yürüyüşüne yarım milyon kadın katıldı. Ayrıca dünyanın 673 noktasındaki kadın yürüyüşlerine 3 milyondan fazla kadın katıldı.
Ardından Siyahların Hayatı Değerlidir, Cezaevi Reform Hareketi, Arap-Amerikan Eylem Ağı gibi etkili kampanyaların önde gelen kadın aktivistlerinden 8 kadın (Linda Martín Alcoff, Cinzia Arruzza, Tithi Bhattacharya, Nancy Fraser, Barbara Ransby, Keeanga-Yamahtta Taylor, Rasmea Yousef Odeh, Angela Davis) “Yüzde 99 için Feminizm” başlıklı bir manifesto yayınlayarak 8 Mart’ta kadın grevi çağrısı yaptılar. Bu çağrı uluslararası yeni bir seferberliğin başlangıcı oldu. Çağrı 50 ülkede karşılık buldu. 2018’de 5 milyondan fazla kişinin iş bırakarak sokağa çıktığı İspanya ve bir milyondan fazla kadının sokakları ele geçirdiği Arjantin dâhil olmak üzere 60 ülkede grev ve yürüyüşler yapıldı.
“Me too” hareketinden “Time Up”a
ABD’li oyuncu Alyssa Milonu’nun “Cinsel tacize uğradıysanız bu tweete cevap olarak ‘ben de’ yazın” tweetinin yarattığı dalga, başta ABD olmak üzere 85’ten fazla ülkeye yayıldı ve farklı dillerde uyarlandı. Pek çok kadın; müzik, ekonomi, siyaset dünyasında yaşadıkları tacizi ifşa ettiler. ABD’de Trump, Georg H. W. Bush, Bill Clinton gibi bilinenlerin dışında tacizcilerin sayısının düşünülenden çok daha fazla olduğu ortaya çıktı.
Holwood’da Bill Cosby, Dustin Hoffman gibi aktörler, Brett Ratner gibi yönetmenler birden fazla kadın tarafından tacizle suçlandı. “Me too” hareketi sosyal medyayla sınırlı kalmadı. Yüzlerce kadın, erkek ve çocuk ellerinde dövizlerle cinsel tacize ve tecavüze karşı yürüdüler. Ayrıca işyerinde cinsel tacize karşı hiçbir yaptırımı bulunmayan şirketlerin cezalandırılması için yasal düzenleme talep eden “Time Up” adlı kampanya 15 milyar dolar topladı.
Tacizciler devletin tepesinde
Trump gibi defalarca tacizle suçlanan Brett Kavanaugh’ın Anayasa mahkemesine üye atanmasıyla iyice görünür hale gelen kadın düşmanlığı, çok sayıda kadının öfkesine yol açtı. Bu öfke, 2018 yılında yapılan ara seçimlerde taban mobilizasyonuna dönüştü. Sonuçları açısından sandığa da yansıyan mücadele Alexandria Ocasio Cortez, İlhan Omar gibi demokratik sosyalistlerin önde gelen kadınlarının Temsilciler Meclisi’ne taşınmasında etkili oldu.
Kadınların eşit haklara sahip olmasını, azınlık haklarını savunan ve ayrımcılığa karşı görüşleriyle efsanevileşen, Yüksek Mahkeme Yargıcı Ruth Bader Ginsburg’un vefat etmesi başkanlık seçimleri öncesinde kadınları sokağa döken başka bir mücadeleye yol açtı. Trump’ın kürtaj karşıtlığıyla bilinen Amy Coney Barett’i aday göstermesi üzerine, ülke çapında 430 miting ve gösteri gerçekleşti, protestolara 100 binden fazla kadın katıldı.
Trump’ın “büyük” anlatısının açığa çıkardığı maçoluk
Trump, ırkçı, milyoner bir maço olarak kapitalizme karşı mücadele eden milyonlarca emekçinin nefret ettiği her şeyin simgesine dönüşen bir isim. Trump’ın kadınlara karşı açtığı savaş başkanlık koltuğuna oturmadan başladı. 2008 ekonomik krizi sonrasında ekonomik ve sosyal statülerini kaybetme korkusuyla yüz yüze gelen orta sınıf beyaz erkeklerin korkularına seslendi.
Tüm seçim propagandasını saldırgan bir ırkçılık ve kadın düşmanlığı üzerinden yürüttü. “Ben sizi yeniden güçlü kılacağım, yeniden gerçek biri yapacağım ve sıkıcı sorulara gerek kalmadan kadınları elde etmenizi sağlayacağım” dedi. Rakibi Hillary Clinton’la ilgili de “kocasını tatmin edemiyorsa, Amerika’yı tatmin edebileceği nasıl düşünülür” ifadesini kullandı. Seçildikten sonra da kürtaj karşıtı kararnameyi imzaladı. Böylece dünya çapında kürtajla ilgili bilgilendirme çalışması yapan ve kürtaj hizmeti veren sağlık klinikleri ve uluslararası programlara ABD’nin verdiği mali yardımı kesen "Mexico City Politikası" yeniden hayata geçti.
Trump’ın kadınlara yönelik sınır tanımayan saldırgan tutumuyla ilgili pek çok örnek var. Ama daha vahimi, kadınlara ilişkin saldırgan tutumun uluslararası düzeyde ana akım siyaset haline gelmesi. Tüm otoriter liderlikler kadınların kazanılmış tüm ekonomik, sosyal haklarına karşı saldırıya geçtiler. Kadınları kuşatan, çalışma yaşamından, sosyal hayata kadar hayatın her alanında ikinci cins olarak kabul eden “kutsal aile” anlayışının etrafında kenetlendiler. Kürtaj hakkından, boşanma hakkına, kadınları koruyan İstanbul Sözleşmesi’ne kadar pek çok hakkı gasp etmek için çabaladılar.
Bu daha başlangıç mücadeleye devam
Küresel kapitalizmin en tepesinden gelen saldırı ilanına kadınlar uluslararası düzeyde, kitlesel mücadelelerle yanıt verdiler.
Nitekim Trump içinden geçtiğimiz mücadele dolu süreci, "ABD'deki genç erkekler için çok korkutucu zamanlar" olarak tanımladı. Gerçekten de kadınların öfkesi Trump’ın kâbusu oldu. 2018 ve 2019 yıllarında Sudan’da, Lübnan’da Şili ve Honkong’da kadınların liderliğini yaptığı kitlesel mücadeleler yaşandı. Trump’ın yenilmesi, tüm otoriter liderlerin sonunu yaklaştıracaktır. Ama daha önemlisi Trump’ın yenilgisini sağlayan, ezici çoğunluğu kadınlardan oluşan anti-kapitalist hareketin çok daha güvenle hareket etmesi olacak. Elbette, ABD’de Biden’ın kazanması milyonlarca emekçinin hayatında köklü bir değişim meydana getirmeyecek.
Ama Trump başkanlık koltuğuna oturduğundan beri mücadele eden ve artık çok daha güvenli ve radikal taleplere sahip hareket, bir kenarda oturup, Biden’ın vaatlerini gerçekleştirmesini beklemeyecek. ABD seçimlerini, sonuçları açısından daha fazla anlamlı kılan şey de bu. Değişim ve dönüşüm, kadınların liderliğini yaptığı milyonların hareketiyle geliyor.
Çağla Oflas