Yemen savaşı: Emperyalizm Arap devrimlerine karşı

09.04.2015 - 16:51
Haberi paylaş

Yemen’de Husilerin aylardır süren ilerleyişi, devlet başkanı Abd Rabbuh Mansur al-Hadi’nin önce güney çekilmek, daha sonra ise ülkeyi terk etmek zorunda kalmasıyla sonuçlanmıştı.

Batı ve müttefikleri, bu gelişmeyi “darbe” olarak tanımlayarak Husi ayaklanmasını tanımadı. Her devrik Yemen liderinin sığındığı yer olan Suudi Arabistan ise, Hadi’yi iktidara geri getirmek için birçok Körfez ve Arap ülkesinin desteği ve ABD’nin onayıyla Yemen’i havadan bombalamaya başladı.

Bu gelişmeler, birçok yorumcu tarafından kolaylıkla son dönemdeki Şii-Sünni mezhep savaşları çerçevesine oturtuluyor. Şii muhalif grup Husilere İran’ın, devrilen hükümete ise Sünni Suudların destek vermesi bu anlatıyı besliyor.

Bölgesel güçler arasındaki kapışmanın Yemen üzerinden devam ettirildiği doğru olsa da, meseleyi sadece böyle mezhepçi bir çatlak üzerinden okumak, Arap devrimlerinin yarattığı siyasi atmosferi, bu çerçevede hızlıca değişen ittifakları ve bölgede emperyalizmin yaşadığı krizi silikleştiriyor. Üstelik, bu noktaya gelinmeden önce yaşanan değişimlerin ve başka bir alternatifin de olduğu gerçeğinin üstünden atlıyor.

İki farklı hikâye

Yemen’in kuzeyi ve güneyi, tarihi farklı olan iki ayrı bölge. Aden limanına sahip olan güney bölgesi, 1839’dan itibaren İngiliz emperyalizminin denetimindeydi. Kuzey ise 1918’de Osmanlı hakimiyetinden çıkıp Şii kraliyetine geçti. 1950 ve 60’larda bölgeyi kasıp kavuran Arap milliyetçisi hareketler, iki ülkede de iktidarlara son verdi. Kuzeyde ise Şii aşiretler ve ordunun içindeki subaylar kraliyete son verip Yemen Arap Cumhuriyeti’ni ilan ettiler. Devrildikten sonra Suudi Arabistan’a kaçan Muhammad al-Badr, bölgedeki gerici rejimlerin ve Batı emperyalizminin desteğiyle giriştiği savaş sonucunda iktidarı geri aldı. İran’daki Pehlevi Hanedanı’nın, Ürdün, İsrail ve Suudi Arabistan gibi ülkelerin desteklediği rejimin zaferi kutlanırken, Güney Yemen’de İngilizler hakimiyetini kaybetti. Uzunca bir süre, kuzeydeki rejim Batı emperyalizminin, güneydeki rejim ise Sovyetler Birliği’nin uydusu olarak davrandı. Doğu Bloku’nun çöküşüyle iki ülke 1990’da birleşti. Ancak 1994’te iç savaş patlak verdi. Diktatör Ali Abdullah Salih’in kontrolündeki kuzey, güney üzerinde zorla hakimiyet kurdu.

İstikrarsızlık

Yemen, bölgedeki en fakir ülkelerden biriydi. Salih diktatörlüğü yolsuzluklara bulaşmıştı ve işsizlik çok yüksekti. 2004 yılında, kendilerini dışlanmış hisseden Şii aşiretlerinin de etkisiyle Husilerin ayaklanması başladı. Sünni bölgelerinde ise hem ekonomideki kötü gidişata hem de İsrail’in Filistin’e saldırılarına duyulan öfke sokakta bir hareket başlattı. Bu zemin, aynı zamanda Yemen El Kaide’sinin güçlenmesine yol açtı. Ülkedeki bir diğer güçlü muhalefet ise güneydeki bağımsızlıkçı hareketti.

ABD, 11 Eylül sonrası “teröre karşı savaş” kapsamında Yemen’e yönelik askeri operasyonlarını artırdı ve rejime desteğini yükseltti. Suud hanedanı ise Şii muhaliflere karşı harekete geçti. Husilere yönelik bombardımanlar sınırda binlerce mülteci yaratırken, 2009’daki askeri harekât Suudi Arabistan için hezimetle sonuçlandı.

Arap Baharı

2011 yılında Arap Baharı bölgeyi sarsarken, Yemen de kitle hareketinin en güçlü olduğu ülkelerden biriydi. Başkent Sanaa’daki Değişim Meydanı’nda başlayan gösteriler 300’e yakın örgütü bir araya getirdi. Sünni grupların yanı sıra Husiler ve güneydeki ayrılıkçılar da ayaklanmaya katıldı. Rejim, gösterilere katliamlarla yanıt verse de devrimi bastıramadı. Diktatör Salih, birkaç ay sonra Körfez ülkelerinin ve Batı’nın arabuluculuğunda, yargılanmama garantisi alarak iktidarı terk etti ve Suudi Arabistan’a kaçtı.

Sonrasında yapılan seçimleri Abd Rabbuh Mansur al-Hadi kazandı. Ancak güneyde seçimler büyük ölçüde boykot edildi. Kuzeyde ise Salih’in geri dönme ihtimali korkusuyla bazı yerlerde Hadi desteklendi.

Yemen’deki geçiş, Batı tarafından, devrimlerin yaşandığı tüm ülkeler için “model” olarak sunulmak istendi. Rejimin baskıcı yapısı, neoliberal politikalar ve yolsuzluk aynen korunurken tepedeki isim değiştirilmişti. Fakat Hadi rejimi de istikrarı sağlayamadı.

Yenilgi dönemi

Bugün yaşananlar, ancak Ortadoğu’daki karşıdevrim sürecinin bir yan ürünü olarak anlaşıldığında anlamlı olabilir. Libya’da devrimin NATO müdahalesiyle boğulması ve keskin bir iç savaş, Mısır’da askeri darbe sonucu Mübarek rejiminin bir benzerinin Sisi tarafından kurulması, Suriye’de ise Esad diktatörlüğü katliamlara devam ederken karşı kutuptan IŞİD adlı canavarın yükselişi. Bölgede radikal değişim için girişilen mücadelelerin yenilgilerle sonuçlanmasından Yemen de payını aldı.

Bugün Husilerin ilerleyişi sürüyor fakat bundan henüz dört yıl önce çeşitli muhalif grupların sağladığı birlik geçerli değil.

Emperyalizmin krizi

Husiler, İran, Baas rejimi ve Hizbullah tarafından destekleniyor. Güneyde ise hem ayrılıkçı hareket hem de El Kaide, Husilere düşman. Bu güçlere de ABD, Suudi Arabistan ve diğer Körfez rejimleri destek veriyor.

Ancak emperyalizmin bölgedeki hegemonya krizinin boyutları bununla sınırlı değil. ABD, Yemen’de Şiilere ve İran eksenine karşı Sünnilere destek verirken, Irak’ta Şii milisleri İran’la birlikte IŞİD’e karşı destekliyor. Hem Yemen’de hem Irak’ta hem de Suriye’de Rusya-Çin blokunun ve İran’ın etkinliği artarken, ABD’nin Soğuk Savaş sonrası çok kutuplu bir dünyada Ortadoğu hakimiyetini yeniden sağlamak için Afganistan ve Irak işgalleriyle başlattığı süreç büyük bir başarısızlıkla devam ediyor.

Ozan Tekin

Bültene kayıt ol