Son bir ayda altı ülkede gerçekleşen protesto eylemleri ve kitle gösterileri... Özdeş Özbay yazdı.
2019 yılı küresel isyan yılı olarak tarihe geçmişti. On milyonlarca insan otoriter uygulamalara, rejimlere, yoksulluğa ve kemer sıkma politikalarına karşı sokakları doldurmuştu. O kadar ki Financial Times gazetesi Aralık ayı sonundaki 2019 yılı değerlendirmesinde “2019 sokak gösterileri yılı” başlığını kullanmış ve 2020’de isyanının büyüyebileceğini belirtmişti.
Hatırlatmak gerekirse Şili’de, Yunanistan’da, Fransa’da neoliberal uygulamalara karşı; Hong Kong’ta Çin’in muhalefeti ezme girişimine karşı; Arjantin’de, Polonya’da, İrlanda’da kürtaj yasağına karşı; Venezuela’da yoksulluğa karşı; ABD’de Trump’a karşı sokaklara inilmişti.
İklim değişimine karşı başlayan küresel isyan dalgası da 20-27 Eylül arasında dünya çapında 7,5 milyon kişinin sokağa inmesiyle zirve noktasına çıkmıştı.
Sudan’da diktatörlük halk devrimiyle devrilmişti. Cezayir, Lübnan, Irak, İran gibi ülkelerde milyonlar “halk rejimin devrilmesini istiyor” sloganlarıyla sokağa dökülmüştü.
Bu küresel isyan dalgası koronavirüs dalgası nedeniyle Şubat ayından beri giderek duruldu. Fakat milyonları sokağa indiren toplumsal sorunlar azalmak şöyle dursun, salgınla mücadele yöntemlerindeki adaletsizlikler nedeniyle daha da arttı. Trilyonlarca dolarlık bütçeler işlerini kaybedenlere değil yine şirketlere akıtıldı. Ev içi şiddet vakaları arttı, otoriter uygulamalar hız kazandı. Şirketler sokakların boşalmasını fırsat bilerek hükümetlerden yeni imtiyazlar kopardılar.
Ancak bu hava son bir haftadır değişmeye başladı. Dünya yeniden kıpırdanıyor gibi. İşsizlik, sağlık hizmetlerine ulaşımda yaşanan sorunlar ve ölümler artarken sisteme ve devletlere duyulan öfke de birikiyor.
İsyan dalgası
Paris’in yoksul banliyölerinde çoğu siyahlardan ve göçmenlerden oluşan yüzlerce kişi polisle çatıştı, İsrail’de yolsuzluğa karşı fiziksel mesafeyi koruyarak yapılan ilk kitle gösterisi gerçekleşti, Lübnan’da halk arabalarla yolsuzluk ve ekonomik sorunlara karşı caddeleri kapattı, Polonya’da kürtaj yasasına karşı onlarca kadın birkaç metre mesafeyle protesto düzenledi, Yunanistan’da sağlık emekçileri bütün hastanelerde ortak eylemler örgütledi.
Bu sokak eylemlerinin en şiddetlisi Paris’te yaşandı. Hafta sonu motor kullanan birinin polis aracına çarpması sonucu başlayan olaylar banliyöde yaşayan yoksulların polis şiddetinin salgın döneminde artması nedeniyle isyana dönüştü. Paris’in kuzey banliyöleri salgından ölümlerin en yoğun olduğu yer. Bu bölgede yaşayanların çoğu siyahlar ve göçmenlerden oluşuyor. İşsizlik oranı çok yüksek. Tüm bunların biraraya gelmesi sonucu banliyöde yaşayanlar sistematik ayrımcılığa maruz kaldıklarını ve sokakta kimse olmadığı için polisin sert davranmaktan çekinmediğini söylüyorlar. Biriken gerilim bir kazanın çaktığı kıvılcımla salgın döneminin ilk ciddi isyanına dönüştü. Polis biber gazıyla saldırarak isyanı şimdilik bastırdı ve havai fişek satışlarını yasakladı.
Hong Kong’ta 2.500 sağlık emekçisi Çin’den girişlerin tamamen durdurulması talebiyle greve gitti. Grevi örgütleyen sağlık emekçileri sendikası geçen yılki kitle protestoları sırasında kurulmuştu. Hareketin liderleri şimdiden 1 Temmuz’da bir sokak gösterisi için izin başvurusu yapmış durumdalar.
Bu sokak hareketlerinin yanı sıra farklı yeni eylem yolları da buluyor aktivistler. Örneğin, Şili’de 2019 sonundaki dev eylemlerin görüntülerini kent sokaklarına yansıtıldı. Kolombiya’da ise yoksullar, hükümete yiyecek ihtiyaçlarını duyurmak için balkonlara ve camlarına kırmızı t-şörtler ve bez parçaları astı. İklim grevleri ise online olarak örgütlendi.
Gerilim birikiyor
ABD’de salgın başladığından beri 22 milyon kişinin işsiz kaldığı, Uluslararası Emek Örgütü’nün (ILO) 2020 sonunda dünya çapında 195 milyon kişinin işsiz kalabileceğini duyurduğu ve IMF’nin 1929 Buhranı’ndan beri görülen en büyük ekonomik krizle karşı karşıya olduğumuzu söylediği bir dönemden geçiyoruz.
Daha ölümler durmadan kapitalist ekonomiyi çöküşten kurtarmak için üretimi yeniden başlatmaktan söz ediliyor. Üstelik ilan edilen trilyonlarca dolarlık kurtarma paketleri işsizler ve düşük gelirlilerden çok şirketleri kurtarıyor.
Kapitalizm iklim krizini, ekonomik krizi ve salgın krizini aynı anda yaşıyor. Dünya emekçilerinde son derece bariz bir şekilde uygulanan adaletsiz politikalar rahatsızlık yaratıyor. Son haftada yaşanan kıpırdanmalar gösteriyor ki bu rahatsızlık sistem karşı bir hareketin fitilini ateşleyebilir.
Benzer bir dönem olan 1918-1922 yılları arasında da savaşlar, İspanyol gribi salgını ve ekonomik çöküş yaşanırken; Rusya, Almanya, İtalya, Macaristan gibi çok sayıda ülkede işçi devrimleri ve isyanları patlamıştı. Benzer bir devrimci kalkışmanın dünyayı sarsma ihtimali elbette mevcut ama hiçbir isyan politik bir program ve örgütlenme olmadan zafere ulaşamıyor. Bu nedenle bu koşullar altında da patlaması muhtemel olan bir isyan için hareketten öğrenmeyi ve örgütlenmeyi sürdürmek gerekiyor.