Alex Callinicos, toplu ölümlerin yaşandığı İngiltere ve ABD'deki durumu ele alarak, otoriter sağcı liderlere güvenilemeyeceğini söylüyor.
Covid-19 krizi daha şimdiden iki mühim şeyi ortaya serdi.
İlki şu; gelecek çoktan geldi.
Körlemesine sürdürülen sermaye birikiminin, üzerimize eninde sonunda dehşet verici bir musibet salıvereceği uzun yıllardır dile getirilmekteydi zaten. Önce Avustralya yangınları, ardından koronavirüs salgını… Yıkım başladı.
Geçtiğimiz birkaç hafta boyunca, on binlerce üniversite emekçisinin katılımıyla süregelen bir greve iştirak ediyordum ki Covid-19’un yol açtığı bu kaos yüzünden hepimiz tekrar işlerimizin başına dönmeye başladık. Üniversite ve Kolej Çalışanları Sendikası’nın ücretler ve emekli aylıklarının iyileştirilmesi, geçici işçi istihdamının azaltılması taleplerine şimdi bir yenisi eklendi; kolejler ve üniversitelerin derhal tatil edilmesi. Artık işler böyle yürüyecek: Mücadelelerimiz bu yıkımdan bağımsız değil.
İkinci ise, aşırı sağın yönetimi ele geçirdiği birçok ülkede felaketin daha da büyümüş olması. Başı da Donald Trump ve Boris Johnson çekti.
Covid-19’un, fabrika çiftçiliği denilen şeyin istenmeyen sonuçlarından biri olabileceği anlaşılıyor. Etik açıdan değerlendirildiğinde, doğanın pervasızca tahrip edilmesinin sorumluluğu kapitalizme ait olmalıdır. Ne var ki geçtiğimiz birkaç haftada tanık olunan sermaye piyasaları paniği, patronların boş yere korkmadıklarını; küresel ekonominin [pandemi yüzünden] bozguna uğrayacağını gösterdi.
Satın alınmaya dünden razı olan aşırı sağcı siyasetçiler ise her şeyi daha da içinden çıkılmaz bir duruma sürüklüyor. Müdahaleleri önemli ölçüde farklı görünse de, bu, ikisinin de (Trump ve Johnson) berbat olduğu gerçeğini değiştirmez.
Trump’ın derdi borsayı canlandırmak, böylece her şeyin yolunda gittiğine dair bir izlenim yaratmaktı ki önümüzdeki Kasım’da başkanlık tacını koruyabilsin. Beklenebileceği üzere, Covid-19’un Demokratlar tarafından ‘uydurulduğunu’ dile getirip konuyu önemsizleştirmeye girişti. Federal hükümet, koronavirüs için denenecek ilaçların ilk üretim sürecini de yönetemeyince her şeyi eline yüzüne bulaştırmış oldu.
Covid-19, Amerikan toplumunu kasıp kavuracak gibi görünüyor.
Trump mucbir sebeplerle hız kesip U-dönüşü yaptı. Ancak bu esnada, virüsün yayılmasını önlemeyi bahane ederek, küresel sermaye akışını durdurmak adına seyahat yasağı uygulamasını başlattı. Sonuçta, üzerinde pek düşünülmemiş olan bu teşebbüsün de nafile bir çaba olduğu anlaşıldı.
Johnson ise biraz daha makul bir yüzleşme yolunu tercih ediyordu. New York Times’ın manşetten duyurduğu şekliyle özetleyecek olursak; “Britanya Şimdilik Halkını Değil, Ekonomisini Koruyor”. İşin doğrusu, böylesi daha da beter.
Testler
Şansölye Rishi Sunak, işletmelerin Covid-19 krizini atlatabilmesi için ekonomiye para akıtmaya adanırken, hükümet ise nüfusun yüzde 60’ının enfekte olacağını bildiği halde testlerin yaygınlaştırılmasından imtina ediyordu.
Destekçileri ise, yeterli sayıda insanın virüsü kapıp topluca bağışıklık geliştirmesine ve böylece sonraki dalgada karşılaşılacak yeni virüse karşı da bağışıklı olabileceği varsayımına dayanan “sürü bağışıklığı” stratejisini “bilimsel kanıtlara” dayandığını savunarak aklamaya çalıştı. Oysa ortada bir kanıt yoktu. Covid-19, koronavirüslerin yeni bir varyantı ve Rob Wallace’ın Big Farms Make Big Flu (Büyük Çiftlikler, Büyük Gripler Yaratır) adlı kitabında influenza örneğiyle gösterdiği üzere; virüs, kendisini öngörülemeyen biyolojik boyutlara zıplatacak bir mutasyon becerisine sahip olduğunu sergilediğinde herkesi hayrete düşürmüştü.
Nüfusun virüse maruz bırakıldığında topluca bağışıklık geçireceği iddiası yalnızca varsayımlara dayanıyor. Hükümetin bu stratejisini beslemek adına referans olarak gösterilen çalışma, enfeksiyon hastalıkları uzmanı Adam Kucharski’nin yaptığı bir modellemeydi. Fakat Kucharski bundan duyduğu endişeyi dile getirdiği bir tweet paylaştı; “Birleşik Krallığın Covid-19 stratejisi olarak ‘sürü bağışıklığını’ tercih etmiş olmasından son derece rahatsızım.”
Daha da kötüsü, Johnson ve Cummings’in insanların (ve bilhassa da risk grubunda bulunan yaşlıların) hayatı üzerine kumar oynamış olmaları. Virüsün çığrından çıkmasına izin vermek, 60 yaş ve üstünü feda etmek ve Ulusal Sağlık Sistemi’ni (NHS) kırılma noktasına dek germenin onları kurtarabileceği üzerine bahse girmek anlamına geliyor.
Hülasa, Johnson’ın insanlara “sevdikleri kişileri” kaybedebilecekleri konusunda uyarıda bulunmasına da şaşmamak gerek.
Bu vurdumduymaz sağcılara güvenip, bizleri koruyabileceklerini varsaymak hata olur.
İngiltere’de yayınlanan Socialist Worker gazetesinden Tuna Emren çevirdi
(Sosyalist İşçi)