Şili’de Ekim ayında metro ücretlerinin artırılmasına karşı lise öğrencilerinin başlattığı eylemler radikalleşerek büyümeye devam ediyor. İsyanın arkasındaki ana neden ülkedeki yoksulluk, işsizlik ve eşitsizlik.
Santiago’da sıkıyönetim ilan etmişti. Ancak eylemler diğer şehirlere yayıldı. Pinera bu sefer de bu şehirlerde sıkıyönetim ilan etti. 25 Ekim’de ise 1 milyondan fazla kişinin katıldığı bir genel grev gerçekleşti. Bu 1973-1990 arasında iktidarda olan Pinochet diktatörlüğünden bugüne yaşanan en büyük eylem oldu.
Ekim ayındaki isyanlarda 20 civarı kişi öldürüldü binlerce kişi gözaltına alındı. Pinera istifa etmedi ama kabinesindeki 8 bakanı görevden aldı. Pinera sağlık ve emeklilikte sosyal reform yapma ve 300 bin peso olan asgari ücrete 50 bin peso zam yapma sözü verdi. Eylemlerin durmaması üzerine Pinera yeni bir anayasa hazırlanacağını da duyurdu 10 Kasım’da.
Ancak bu geri adımlar eylemcileri durdurmadı. 12 Kasım’da ise bir kez daha ülkede genel grev oldu. Yüzbinlerce işçi birçok şehirde yaşamı durdurdu. Gösteriler sırasında polis şiddetine karşı biriken öfke sonucu Latin Amerika’nın en büyük işkence merkezi ateşe verildi. İşçiler ve öğrenciler Pinera’nın istifasını, 30 yıldan fazla bir süredir sürdürülen neoliberal politikaların terk edilmesini ve yeni bir anayasa hazırlanmasını talep ediyor. Halk "Bu 30 peso için değil, 30 yıl için” diye sloganlar atıyor.
Dört haftadır sokaklarda olan yüzbinler Pinera’ya güvenmiyor ve derhal istifasını talep ediyor. Şili halkı şu anki meclisin değil demokratik katılımın olduğu bir kurucu meclisin yeni bir anayasayı hazırlamasını istiyor. Bu arada haftalardır süren eylemler içerisinde birçok yerde cabildos adı verilen mahalle ve semt meclisleri ortaya çıktı. Yeni anayasa tartışması bu meclislerin ulusal bir yapı kurmasına evrilebilir.
Yapılan bir araştırmaya göre yeni anayasa yapımına halkın %87’si evet derken Pinera’ya olan destek %15’e düşmüş durumda.
Ekonomik ve politik mücadele
Eylemler 30 pesoluk aslında oldukça düşük bir ulaşım zammına karşı lise öğrencileri tarafından başlatıldı. Şili Latin Amerika’nın en zengin ülkesi olmakla övülen bir ülke. Dolayısıyla eylemlerin ekonomik nedenlerle başlaması başlangıçta anlaşılamadı. Oysa Şili toplumsal eşitsizliklerin de oldukça büyük olduğu bir ülke.
Latin Amerika ve Karayipler İçin Ekonomik Komisyon’un hazırladığı rapora göre Şili’de en zengin %1 tüm gelirin %26,5’ine sahip iken düşük gelirli hanelerin %50’si ülke zenginliğinin sadece %2,1’ine sahip. Çalışan nüfusun yarısı asgari ücretin sadece biraz üzerinde bir gelirle geçimini sağlamaya çalışıyor. Ülkede eğitim ve sağlık sistemi özelleştirildiği için öğrenciler yüksek eğitime ulaşmakta ve düşük gelirli işçiler sağlık hizmetlerine ulaşmakta zorluk çekiyor. 2018 yılında 26 bin kişinin hastanelerde ayları bulan randevular nedeniyle öldüğü belirtiliyor.
Hareket ekonomik taleplerle başlasa da hızla bütün bir neoliberal politikaların ve diktatörlükten kalma anayasanın sorgulandığı bir politik harekete dönüştü. Şili demokrasiye İspanya’da da olduğu gibi diktatörlük dönemiyle hesaplaşmadan geçmişti. Şimdi sokaklardaki kitleler çok daha köklü bir sistem eleştirisi yapıyor ve bu nedenle yeni bir anayasa istiyor. Üstelik mahallelerde cabildos’ların kurulması da hareketin kendi meclislerini kurması konusunda atılmış ileri bir adım.
Şili eylemlerinde sol partiler pek yer almıyor çünkü Demokrasi İçin Partisi ve Sosyalist Parti gibi merkez sol partiler son 20 yılın önemli bir döneminde iktidarda oldular ve neoliberal politikaları uyguladılar. Komünist Parti ise 2011’deki öğrenci ayaklanmalarına destek verdiğinde hareketin çıkardığı Camila Vallejo gibi öğrenci liderlerini parlamentoya taşımıştı. Ancak merkez sol partilerle birlikte 2013-2018 yıllarında Yeni Çoğunluk ittifakının bir parçası olarak hükümet ortağı olduğunda sistem içi bir parti görünümünden öteye gidemedi.
Bu nedenlerle Şili’nin genel grevlerle, kitle gösterileriyle ve mahalle meclisleriyle sarsıldığı, milyonların politik olarak radikalleştiği bir dönemde hareket içerisinde etkin bir sosyalist parti yok. Bu durum, hareketin taleplerinin yeni bir anayasadan öteye gidememesine neden oluyor. Oysa aşağıdan kurulan ve çoğunlukla işçi semtlerinde kurulan cabildos ulusal bir işçi meclisine doğru evrilebilir ve anti-kapitalist bir alternatif ortaya çıkabilir.
Özdeş Özbay
(Sosyalist İşçi)