Carola Rackete: İklim apartheidi Akdeniz’de ancak daha fazla trajediye yol açar

10.09.2019 - 17:16
Haberi paylaş

Akdeniz’de gemimden gördüğüm şey, şimdi harekete geçmezsek gelecekte milyonların yüz yüze geleceği şeyin bir anlık görüntüsü.

İtalya’nın Lampedusa limanında tutuklanmak genç bir kadın ve gemisi Sea-Watch 3 Akdeniz’den 40 insanı kurtarmış ve onları güvenli bir yere ulaştırmış deniz kaptanı olarak bu yaz kendi üzerimde çok fazla medya ilgisinin toplanmasına neden oldu. Tutuklanmam, Libya’daki iç savaştan kaçan mültecileri hukuka uygun bir şekilde karaya çıkarmak için bir siyasal çözüm bulma girişimiyle geçen iki haftayı takiben gerçekleşti. Aşırı sağcı içişleri bakanı Matteo Salvini’nin emrine rağmen gemim İtalyan kara sularına girdi, böylelikle İtalya ve Avrupa’da sağa kafa tutan kadın haline geldim.

İtalyan yetkililer (bir hakim hayat kurtarmaya çalıştığım için tutuklanma kararımı kaldırmış olsa da) hakkımda halen soruşturma yürütüyorlar, peki kaygılı mıyım? Açıkçası hayır, çünkü yaptıklarım meşruydu. Esas korkum gezegenimize verdiğimiz zarar ve kuraklık, kıtlık, yangınlar ve fırtınalardan kaçanlara yöneltilebilecek düşmanlıkla ilgili. Benim için bir iklim çöküşünün arz ettiği tehlikeler ve Akdeniz’i geçmeye çalışanlara yardım etme gereksinimi birbirlerine doğrudan bağlılar.

Birçok insan anlaşılır bir şekilde, göç ve iklim krizi arasındaki bağlantıları tartışmaktan, bu durum daha fazla yabancı düşmanlığına ve daha da sert sınır politikalarına yol açacağı için çekiniyor. Ancak yabancı düşmanlığı ve sert sınır politikaları halihazırda burada, yanı başımızda. Bunu denizden çıkardığım insanlarda ve kurtarmaya yetişemediklerimde kendi gözlerimle gördüm.

İklim çöküşü umutsuz sosyoekonomik koşullar ya da siyasal baskı gibi insanların göç etmek durumunda kalmasının halihazırdaki nedenlerini daha da kötüleştiriyor. Yükselen deniz seviyeleriyle, su kıtlığıyla, kasırga hasarlarıyla ya da ekinlerin ürün vermemesiyle olsun iklim çöküşü insanların hayatta kalmak için halihazırda mücadele ettiği durumlardaki baskıyı yoğunlaştırıyor. Dünyada en dezavantajlı yerlerde yaşayan ve iklim krizinde en az sorumluluğa sahip olanlar bu krizin etkileriyle ilk karşılaşanlar. Mozambik’teki yıkıcı fırtınalar, binlerce besi hayvanını öldüren Somaliland’daki kuraklıklar ve Hindistan’daki sıcaklık dalgaları atmosfere sera gazlarını pompalamaya devam edersek başımıza geleceklerin ipuçlarını sunuyor. Gitgide daha fazla sayıda insan sadece hayatta kalabilmek için harekete geçmek zorunda kalacak.

Gelecek birkaç on yılda milyonlarca kişi gitgide değişen ve daha kötü hale gelen çevre koşullarından sakınmak için göçe zorlanacak. Şimdiye kadar çoğu kırlardan kentlere kendi ülkeleri içinde ya da komşu ülkelere göç ediyorlar. Bunlar daha sonra, genellikle hem çevresel hem de siyasal açıdan o koşullardan sorumlu olan ve göç ettikleri ülkelerin duvarları karşısında zor duruma düşüyorlar. Küresel Kuzey sömürgeciliğin zirvesindeyken işgal etti, yağmaladı ve bu ülkeleri halen borçları karşılığında rehin tutuyor, ancak şimdi ayrıca kendi yüksek karbon lüksü bağımlılığı ile insanları hayati ihtiyaçlarını karşılamaktan alıkoyuyor.

Buna karşın zengin uluslarda sağcı retoriğin yükseldiğini görüyoruz. İster Avustralya’nın acımasız Manus ve Nauru toplama merkezlerinde kendi yaşamlarına son verenler, ABD-Meksika sınırında Göçmenlik ve Gümrük Muhafaza gözetiminde ölenler olsun, ister bugünlerde Dünyanın en ölümcül sınırı olan Akdeniz’de boğulanlar olsun, sağcı retoriğin yükselişinin ondan etkilenenler için felaket sonuçları mevcut. Siyasetçiler söz konusu dehşet verici koşulları, bunların daha fazla insanın gelişini engelleyeceği gerekçesiyle meşrulaştırıyorlar. Ancak gelmeye devam eden göçmenler ve mülteciler bu stratejinin işe yaramadığını gösteriyor. Elbette, her göç iklim kriziyle bağlantılı değil, ancak iklim olağanüstü hali şimdilerdeki herhangi bir “göçmen krizinin” çay partisi gibi görünmesine yol açacak.

BM yoksulluk ve insan hakları özel raportörünün bir raporu yakın bir zaman önce gelecekte gerçekleşecek ve zenginler göreli güvenlik satın alırken kürenin yoksullarının en kötü koşullardan muzdarip olduğu bir iklim apartheidi uyarısında bulundu. Rapor, “insan hakları yaklaşan alt üst oluşu atlatamayabilir” gibi kasvetli bir şekilde sona eriyor. En büyük korkum bu distopik gelecek versiyonunun gerçekleşmesidir. İtalya’da insan haklarının halihazırda aşınmakta olduğu, benim için oldukça açıktı.

Sea-Watch mürettabatı ve benim yaptıklarımız görece küçük bir şeydi. Yaşamları doğrudan tehdit altında olanlarla bir dayanışma momentiydi. Sonradan düşündüğümde bunun sembolik olarak nitelenmesine katılıyorum. AB’nin göç konusundaki ikiyüzlülüğünü gösteriyor ancak aynı zamanda ne tür bir gelecek istediğimizi cesurca haykırıyor: küresel eşitlik, dayanışma ve adaletten müteşekkil bir gelecek.

Kutup araştırma gemilerinde çalışırken küresel ısınmanın doğa üzerindeki etkilerini gördüm. Ancak Sea-Watch için gönüllü olduğumda milyonlarca hatta milyarlarca insanın gelecekte yüz yüze geleceği şeyin bir anlık görüntüsünü gördüm. Her zaman felaketler yaratan ya da bundan kazanç veya güç elde etmeye çalışanlar mevcuttur. İklim krizi tiranlar ya da faşistlerin iktidara gelmesine yardımcı olabilecek felaketlere neden olacak. Bunların Avrupa’da güç kazanmasını engellemek için ne yapabiliyorsak yapmalıyız.

Avrupalıların Avrupa Kalesi ideolojisine meydan okuyanları alkışlaması yeterli değil. Pasif destekle hiçbir şeyi değiştiremeyiz – istediğimiz geleceği talep etmek ve yaratmak için aktif bir şekilde uğraşmalıyız. Kişisel karbon ayak izimizi çarpıcı bir şekilde azaltın. Halihazırda ülkenizde olan göçmenler ve mültecilere topluma entegre olmaları için yardımcı olun. Sea-Watch gibi örgütleri elinizden nasıl geliyorsa öyle destekleyin. Ve nefret ve bölünme siyasetine karşı sesinizi çıkartın, bu tarz bir siyasete karşı oy verin.

Bir Alman vatandaşı olarak tehlikeli bir yere gönderilmek üzere sınır dışı edilme ya da denizde boğulmaya terk edilme korkusu olmadan tutuklanma riskine girme ayrıcalığına sahibim. Ancak bir Alman olarak başka bir düşünceye daha sahibim. Çoğumuz 1930’larda ırkçı retorik, ırkçı politikalara ve nihai olarak soykırıma yol verirken ne yapmamız gerekirdi diye düşünürüz. Sea-Watch’ta yaptıklarım, umuyorum ki, o zaman yaşasaydım ne yapacağımı bana gösteriyor. Size sorum, siz şimdi ne yapacaksınız?

Carola Rackete

Çeviri: Ali Rıza Güngen 

(Politik Yol)

Bültene kayıt ol