Brezilya faşizme yenik mi düştü?

12.11.2018 - 13:24
Haberi paylaş

Alistair Farrow, Brezilya'da seçimlerdeki sağ yükselişi ve yeni rejimin karakterini tartışıyor.

Jair Bolsonaro’nun Brezilya devlet başkanlığına seçilmesi dünyayı şok etti. Bir aşırı sağcı, 210 milyonluk nüfusa sahip olan bir ülkenin, dünyanın en büyük sekizinci ekonomisinin başına geçti. Bolsonaro kadınlara, LGBT+ bireylere, siyahlara ve diğer ezilen gruplara yönelik bir tehdit oluşturuyor ve durdurulmalı.

Seçimlerin ardından siyasi yorumcular Bolsonaro’yu ve onun politikalarını tarif edecek kelimeleri bulmak için epeyce uğraştılar. Foreign Policy dergisinden Federico Finchelstein “Bolsonaro’nun popülizmi Hitler’in zamanını yâd ediyor” diyordu. Yazısının başlığı ise “Jair Bolsonaro’nun modeli Berlusconi değil, Goebbels” idi. Seçimlerden önce Bolsonaro’nun rakibi olan İşçi Partisi (PT) onu Hitler’le ve Nazilerle karşılaştıran videolar yayınladı. Devrimci soldan bazıları da onu faşist veya yarı-faşist diye adlandırıyor.

Bolsonaro’nun faşist olup olmadığı ile ilgili tartışma önemli, çünkü solun ve diğer güçlerin onun başında olduğu yeni hükümete karşı nasıl tepki göstermesi gerektiğini bu tartışma belirleyecek. Bu soru Brezilya’daki sınıf güçlerinin durumuyla, onun niteliğinin uluslararası anlamıyla ve direniş potansiyelinin ne kadar olduğuyla ilgili bir soru.

Faşizm

Rus devrimci Lev Troçki faşizmi küçük burjuvazinin –çiftçiler, esnaflar ve küçük ölçekli kapitalistler gibi orta sınıfların bir bölümünün– kitle hareketi olarak tanımlamıştı. Tarihsel olarak bu sınıf köylülüğün geniş kesimlerini ve işçilerin daha dar kesimlerini arkasında topladı. Faşizmin amacı işçi sınıfının gücünü ve örgütlülüğünü ezmektir. Bu yüzden faşizm sıradan insanlar için emsalsiz bir tehlikedir ve ezilmesi gerekir. Faşizm derin bir sosyal krizde olan toplumlarda iktidara gelir. Kapitalistler artık normal parlamenter yollarla bir ülkeyi yönetemeyecek duruma geldiklerinde faşist düzen kumarını oynarlar. Çoğu zaman faşistler daha sonra eski egemen sınıfın bazı kısımlarına karşı harekete geçerler.

İtalya ve Almanya’da faşizmin yükselişindeki temel bağlam 1917 Rus Devrimiydi. Uluslararası egemen sınıf işçi eylemlerinin yayılma niyetinden dehşete düşmüştü ve onu yok etmek için faşizm zehrini kullandı. Robert Paxton “Faşizmin Anatomisi” kitabında bugün “Bolşevik devrim tehdidinin izinin bile olmadığını” yazıyor. Günümüzde “klasik faşizme” yakın hiçbir şeyin var olmadığını savunuyor. Faşizmin aldığı özgül biçim ülkeden ülkeye değişiklik gösterir. 1920’lerdeki ve 1930’lardaki faşizm Almanya’dakinden farklıydı. Bugünkü faşizm de geçmiştekinden farklı.

Ancak bütün bunlar Bolsonaro’nun –nasıl tanımlanırsa tanımlansın– karşı çıkılması gereken tehlikeli bir düşman olduğu gerçeğini değiştirmiyor. İnsanların Bolsonaro’ya neden faşist dediğini anlamak kolay. Kampanyasının bazı yönleri faşizan kelimesiyle anlatılabilir. Nefreti kışkırtıyor ve bunu sola karşı seferber etmeyi amaçlayan kitlesel yürüyüşler düzenliyor. Seçimlerden önceki bir mitingde Brezilya’yı “solcu suçlulardan” arındıracağına yemin etti. Faşistlerin Bolsonaro’nun son derece ırkçı konuşmalarından cesaretlendiğine şüphe yok. Demokrasiye mutlak bir küçümsemeyle baktığını da açık bir şekilde ifade etti. 1964-1985 arasındaki diktatörlüğü yeterince ileri gitmediği için eleştirdi. Bolsonaro eğer kendisi olsaydı “askeri rejimin yapmadığı işi yapıp 30.000 kişiyi öldüreceğini” söyledi. PT’li eski başkan Dilma Rousseff’un tehdidi altında olduklarını hisseden orta sınıflara seslendi.

Faşizm zafer kazanmadı

Ancak bu karakteristikler faşizmin zafer kazandığı anlamına gelmiyor. Brezilya kapitalizmi de henüz faşizmin güçlerine yönelecek kadar vahim bir kriz içinde değil. Şu ana kadar Bolsonaro’yu desteklemek için sokaklarda olan hareket, onun seçim stratejisinde tamamlayıcı bir rol oynadı. Artık devlet güçlerine başvurabilir. Bolsonaro kendi iktidarını, bir kitle hareketinde değil var olan baskıcı aygıtta görüyor. Seçim vaatlerinden biri polisi serbest bırakmak ve onlara Bolsonaro’nın rakipleri karşısında neredeyse sınırsız güç vermek vardı.

Askerlerle dolu bir parti

Bolsonaro meslekten politikacı ve eski bir yüzbaşı. İtalya’daki Benito Mussolini gibi faşist hareketten yükselen biri değil ve hareketi kendi siyasal ihtiraslarına tabi görüyor. Bu durum, faşistlerin genelde iktidara gelmesinden farklılık gösteriyor. Troçki faşizmin iktidara “küçük burjuvazinin ve sınıfsızlaşmış ve demoralize olmuş lümpen proletarya güruhlarının” kitle hareketi yoluyla geldiğini anlatır.

Bolsonaro ve destekçilerini, Troçki’nin çizdiği çerçeveye uymadıkları için düşünüp tartmadan önemsiz görme riski var. Onların siyasal gidişatı önem taşıyor. Bolsonaro yönetimi içerisinden gerçekten faşist bir hareketin çıkıp gelişme potansiyeli var. Ayrıca askeri bir rejimin kurulması gibi başka olasılıklar da var.

Bolsonaro ikiyüzlü bir şekilde, PT’nin yolsuzluğuna karşı çıkan orta sınıf hareketinin başına geçti. Brasilia Üniversitesi’nden araştırmacı Sabrina Fernandes “Brezilya’daki aşırı sağ hareket herkesten çok orta sınıfı harekete geçirdi ve bunu da Dilma Rousseff’in görevden alınması meselesi üzerinden yaptı” diye belirtiyor. Bolsonaro PT’nin eski başkanı Lula’yı hapse atan yargıç Sergio Moro’yu Adalet Bakanı yaptı. Bu kendisini destekleyen tabana verilmiş açık bir mesaj; kavgayı bırakmadığını ve hareketin sürmesini istediğini gösteriyor.

Bolsonaro’nun destekçilerini giderek artan bir faşizanlıkta seferber etmesi anlaşılmaz değil. Eğer o, ekonomi danışmanlarının istediği gibi devlete ait sanayi şirketlerinden 147’sini özelleştirmeye çalışacaksa, işçi sınıfının direnişiyle karşılaşacak demektir. Eğer bu olursa Bolsonaro’nun grevleri kırmak ve göstericilere saldırmak için orduyu seferber etmesi yüksek bir ihtimal. Onun yeni Maliye Bakanı Paulo Guedes hükümetin Augusto Pinochet rejiminin ekonomi politikalarını izleyeceğini söyledi. Pinochet iktidara 1973 yılındaki kanlı bir askeri darbe ile gelmişti. Bu politikaları uygulamaya çalışmak, çatışmaya girmek anlamına geliyor. Bu çatışmalar sırasında Bolsonaro yenilebilir, devlet şiddetini seferber edebilir veya faşist bir doğrultuda ilerleyebilir.

Başkanlık seçimlerindeki ses getiren zaferine rağmen Bolsonaro parlamentoda izole olmuş bir durumda. Partisi Sosyal Liberal Parti (PSL)’nin parlamentonun alt kanadındaki sandalye sayısı 1’den 52’ye yükseldi. Ancak PT 56 sandalye ile en büyük parti olma halini koruyor. Parlamentoda her biri kendi çıkarları için mücadele eden 30 parti olacak, bu şu ana kadarki en yüksek sayı. Bu durum Bolsonaro’nun bir araya getireceği herhangi bir koalisyonun büyük ihtimalle son derece istikrarsız olacağı anlamına geliyor. Böylesi bir bağlamda Bolsonaro amaçlarını gerçekleştirmek için küçük burjuvaziden oluşan faşist bir kitle hareketini değil orduyu kullanabilir.

Şu ana kadar etrafına generalleri topladı. Onun Savunma Bakanı, askeri diktatörlükten bu yana bu göreve getirilen ilk asker olacak olan emekli General Augusto Heleno oldu. Başkan yardımcısı başka bir general olacak; Hamilton Mourao. Bunların yanı sıra parlamento seçimlerinde başarılı olan PSL adaylarından çoğu ordudan gelen kişiler. Bolsonaro’nun kalelerinden olan Sao Paulo’da parti 15 sandalye kazandı, bunlardan dokuzunda subaylar oturuyor.

Seçimlerin arifesinde ordu üniversiteleri bastı, insanları tutukladı ve antifaşist toplantıları dağıttı. Ordu Brezilya toplumunda zaten son derece güçlü bir kurumdu. PT iktidarında daha da güçlü bir hale getirildi. İşçi Partisi askeri harcamaları çarpıcı bir şekilde arttırdı. Aynı zamanda orduyu, ABD özel kuvvetlerinin ülkenin demokratik olarak seçilmiş başkanı Jean Bertrand Aristide’yi devirdiği Haiti’ye, ABD’nin arkasını temizleyen BM güçlerine yardıma gönderdi. Hem Heleno hem de Mourao bu göreve liderlik eden subaylardandı.

Onlar ülkenin başkenti Port au Prince’in gecekondularına yaptıkları baskında gerçekleşen onlarca ölümden sorumlular. Şimdi bu insanlar Bolsonaro hükümetinin merkezinde bulunuyor. Brezilya faşist bir devlet değil ama ülkenin hükümeti Brezilya’daki ve tüm dünyadaki sıradan insanlara karşı bir tehdit oluşturuyor. Eğer Bolsonaro orduyu yeniden iktidara getirmeye hazırlanıyorsa, onun daha önce iktidardan kitle grevleriyle uzaklaştırıldığını hatırlamakta fayda var. Sendikalar gücünü koruyor ve onlar Bolsonaro ve sağın diğer güçlerine bir darbe indirecek potansiyele sahipler. 

Alistair Farrow

(Socialist Worker'daki İngilizce orijinalinden çeviren Onur Devrim Üçbaş)

Bültene kayıt ol