Brezilya’nın tropikal Trump’ı

29.10.2018 - 22:28
Haberi paylaş

Marksist iktisatçı Michael Roberts, Brezilya'nın yeni aşırı sağcı başkanı Jair Bolsonaro'nun ekonomide neler yapabileceğini ele aldı.

Jair Bolsonaro’nun, Brezilya’nın yeni başkanı seçilmesi, aşırı sağcı bir yönetimin dünyanın en büyük 20 devleti arasında bulunan bir devletin başına gelmesini sağladı. Bolsonaro, sokakları ordu ile kontrol altına alarak ve Yüksek Mahkeme’yi kendi atadığı yargıçlarla doldurarak ‘komünizmi’ ezmek istediğini ve ‘kanun ve düzen’i sağlamak istediğini söylüyor. Silahlanma kontrolünü gevşetmek, eşcinsellere ve diğer ‘suçlular’a müsamaha göstermeye son vermek, Başkan Trump’ın politikalarını desteklemek ve ekonomiyi ve Amazon ormanlarını ‘sömürülebilir’ hale getirmek istiyor.

Peki Bolsonaro’nun seçimi kazanması nasıl mümkün oldu? Bolsonaro’nun asıl destekçileri, özellikle 2002’den beri önce Lula, ardından Dilma liderliğinde süregelen İşçi Partisi iktidarına karşı olan zengin ve küçük ölçekli işletme sahipleri arasında giderek büyümekte olan dinci evanjelik hareket. Bu hareket, İşçi Partisi’nin düşük gelirli aileler için zenginleri vergilendireceğini ve iş hayatını regüle edeceğini ve aile değerlerini ortadan kaldıracağını düşünüyor. Fakat en büyük neden Brezilyalıların suç ve işsizlik oranının yüksekliğinden ve politikacıların yolsuzluklarından artık bıkmış olmaları.

Bolsonaro, yolsuzluğu sonlandıracak (tabii ki bunun tersi olacak) kişi olarak görülüyor. Orta sınıflar, İşçi Partisi’nin ülkeyi ‘soyduğunu’ düşünüyor. Lula hala yolsuzluk nedeniyle cezaevinde (muhtemelen düzmece nedenlerle ve seçime katılmasını önlemek için). Ancak Bolsonaro’nun kazanmasının asıl nedeni, işçi sınıfının İşçi Partisi hakkında sahip olduğu yanılsama. Brezilya’da, emtia fiyatlarının çökmesinin ardından ekonomi durgunluğa girdi. İşçi Partisi, bu durgunluğun ve yolsuzlukların sorumlusu olarak görüldü.

Fakat Bolsonaro, Brezilya’nın oy kullanma hakkına sahip olan 147 milyon seçmeninin çoğunluğunun oylarını almadı. Brezilya’da oy kullanmak zorunlu olmasına rağmen seçmenlerin yüzde 30’u geçersiz oy kullandı. İşçi Partisi hala, 30 farklı partinin temsil edildiği Brezilya Kongresi’nin avam kamarasının en büyük partisi. Dolayısıyla Bolsonaro için en otoriter uygulamaları demokratik yolları kullanarak geçirmek çok kolay olmayacak.

En önemlisi ise ekonomi politikası. Daha önceki yazılarımda da açıkladığım gibi Brezilya ekonomisi çok zor durumda. Ekonomik büyüme en iyi ihtimalle durağan düzeyde.

İşsizlik, küresel krizin ardından ulaştığı seviyeye yaklaşmış durumda

Brezilya, zenginler vergi ödemediği için dünyada gelir ve refah eşitsizliğinin en yüksek olduğu ülkelerden biri, hükümet yıllık bütçe açıklarını kapatacak geliri sağlayamıyor.

Bunun sonucunda Brezilya’nın kamu sektörünün borcunun GSHY’e oranı, dünyada yükselmekte olan ekonomiler arasındaki en yüksek oran.

Zenginler ve Bolsonaro için çözüm, ‘kemer sıkma’, yani kamu harcamalarında daha fazla kesinti (Brezilya’da federal hükümetlerin çoğu halihazırda iflas etmiş durumda ve kaynak sıkıntısı yaşıyor), özelleştirmeler ve sanayinin ve bankaların deregüle edilmesi, ancak en önemlisi devlet emekliliği planının yok edilmesi olacak.

Menkul kıymetler piyasaları, Bolsonaro’nun bunu sağlayabileceği umuduyla yükseldi. Bu neo-liberal politikalar muhtemelen Bolsonaro’nun maliye dairesi başkanı Paulo Guedes tarafından hayata geçirilecek. Chicago Üniversitesi’nde eğitim görmüş olan bu ekonomist, bir zamanlar ülkenin en büyük yerli yatırım bankası olan BTG Pactual’ın kurucusu. Piyasalar, Guedes’ten, şu anki başkan Michel Temer tarafından uygulamaya konulan mali harcamaları dondurmasını bekliyor. Ayrıca, merkez bankasını resmen özerk hale getirmesini ve devlete ait petrol şirketi Petrobras’ın yakıt fiyatlarını ‘piyasa düzeyi’ne çekmesini istiyor.

Guedes, gelecekteki patronu olacağı varsayılan Bolonaros’un zaferinin ardından Pazar günü öğleden sonra, hükümetin ilk işinin, emeklilik reformu ve “devlet ayrıcalıklarının ve gereksiz harcamalarının” ortadan kaldırılması olacağını söyledi. Dolayısıyla tıpkı ABD’de olduğu gibi, Brezilyalılar da artık başkanlarından, popülist bir söylem olan suç oranını azaltmak için düzeni sağlamak gerektiği içerikli konuşmalar duyacaklar ve bu arada hükümet zenginleri kurtarmak için neo-liberal reformları uygulayacak ve çalışanların gelirlerini azaltacak.

Bir yıl önce yayınladığım bir yazıda söylediğim gibi, uluslararası kurumlar, yabancı yatırımcılar ve Brezilya’nın büyük patronları, 2018’den itibaren ülkede, dört yıl boyunca kemer sıkma önlemlerini uygulayabilecek, esnek emek ve özelleştirme politikalarını hayata geçirebilecek bir yönetim istiyordu. Tüm bunlar eşitsizliği daha da artıracak. İşin garip yanı bu politikalar kamu sektörünün borcunu azaltmayacak çünkü ekonomik büyüme ve vergi gelirleri düşük seviyede kalmaya devam edecek. Gerçekten de IMF, Brezilya’nın 2020 yılında borcunun şimdikinden çok daha yüksek olacağını öngörüyor.

Aynı zamanda, Brezilya nüfusunun yarısından fazlasının aylık kişi başı geliri R$560. Yoksulluk seviyesini %25’in altına çekilebilmesi için mevcut üretimin dört kat artırılması gerekiyor. Ve Brezilya kapitalizminde bu olasılığın imkanı yok. Çünkü Brezilya sermayesinin kâr oranı çok düşük ve düşük kalmaya devam ediyor.

Brezilya’nın egemen kapitalist sektörünün kâr oranı sürekli düşüyor ve bu nedenle yatırım ve büyümeyi de sürekli aşağı çekiyor.

Brezilya’nın egemen eliti, işçi sınıfını kontrol altında tutmak, kamu harcamalarını ve ücretleri azaltmak ve böylece ülkeye yabancı sermayeyi çekmek gibi zor bir görev ile karşı karşıya. Brezilya kapitalizmi düşük büyüme ve karlılık seviyesine takılıp kalmaya ve bu nedenle paralize olmuş bir siyaset ve ekonomi ile yaşamaya devam edecek. Ve buna, ufukta görünen yeni bir küresel resesyon henüz dahil değil.

Michael Roberts

(İngilizce orijinalinden çeviren Arife Köse)

Bültene kayıt ol