İklim ve su krizini her ay düzenli eylemlerle halka duyuran Bursa Su Kolektifi, Dünya Su Günü'nde basın açıklaması yaptı.
Bursa Su Kolektifi'nin açıklamasının tam metni:
"Ucuz işgücü göçü ile plansız nüfus artışına uğratılan kentlerdeki sorunların başında susuzluk gelmektedir. Son yıllarda kış aylarında dahi kuraklığı yaşamaya başladık. Son yağışlardan önce Nilüfer Barajı’nda su seviyesi 0 iken Doğancı Barajı’nda %24 seviyesinde idi. Daha düşük seviyelere inmemesi için de yeraltı suyunun kullanımına ağırlık verildiğini biliyoruz. Yapılan uzun dönemli hava tahminleri, bahar aylarında da beklenen yağış müjdesini vermiyor.
Endişeleniyoruz çünkü iklim krizinin bilimsel olarak havadaki karbondioksit ile bağlantısının kurulduğundan bu yana on yıllar geçti. Birleşmiş Milletler çağrısıyla bir araya gelen ülkelerin temsilcileri yıllarca havanda su dövdü. Kapitalizmin güdümündeki hükümetler, kömür gibi fosil yakıtların yarattığı havadaki karbon emisyonlarını azaltmadı. Hükümetler, halk adına ürünlerde kalite ve kullanım ömrü standartlarını yükselterek kalitesiz üretimi engelleyebilir, düşen enerji ihtiyacı ile kömürlü santralleri kapatarak karbon emisyonunu düşürebilirdi. Bunun yerine, sürekli büyümek zorunda olan ve büyürken enerji gereksinimini ve havada kirlilik ve karbondioksiti arttıran sermayenin kapitalizmin taleplerini yerine getirdiler.
20 yıldır Türkiye'nin yönetiminde olan AKP Hükümetlerinin politikaları iklim krizini körükledi. Yeni kömürlü termik santralleri, çimento, demir çelik gibi diğer ülkelerin kaçırdığı yoğun enerji tüketen yatırımları teşvik etti. AKP, devletin halk adına korumakla yükümlü olduğu ormanlarımızı talana açtı. Ormanlar iklim krizini önlemede birinci derecede öneme sahipken AKP orman yangınlarına izleyici kaldı. THK uçaklarının orman yangınlarını söndürmelerine izin vermedi. Kirlilik denetim mekanizmalarını yozlaştırması patronların işine yaradı. Derelerimiz, göl ve denizlerimiz daha önce hiç görülmeyen boyutta kirletildi. Sudaki kirliliğin iklim krizinin yarattığı kuraklıktan farkı kalmadı. Su derede akıyor ama kirletilmiş olduğu için kullanılamıyor. İklim krizine bağlı kuraklığın yanı sıra kirletilmiş sular da kuraklık yaratıyor. Bursa Büyük Şehir Belediyesi kentte inşa edilen atık su arıtma tesislerinin çokluğuna dem vuruyor. Evsel ve endüstriyel kullanımdan çıkan atık sular arıtılıyorsa Nilüfer Çayı ve Bursa genelindeki diğer dereler neden zehir akıyor? Trakya’daki Ergene Nehri gibi Bursa’nın gözbebeği Nilüfer Çayı’ndan akan sular başka hiç bir amaçla kullanılmayacak boyutta kirletilmiş durumdadır. Nilüfer Çayı’ndan su içen hayvan ölür, sulanan tarlalar ürün vermez.
Fabrikalar, arıtma tesisleri gerektiği gibi denetlenmiyor. Ne Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı, ne Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı, ne de Sağlık Bakanlığı kendine görev çıkarıp sulardaki kirletilmeyi engelleyecek gerekli denetim mekanizmaları oluşturmuyorlar. Bu durum AKP Hükümetlerinin devlet organlarının halk için değil şirketlerin, patronların yani kapitalizmin güdümünde olduğunu gözler önüne sürmektedir.
Sağlık Bakanlığı’nın çevrenin sağlık üzerine etkisi araştırma sonuçları halka açıklamadığı için araştırmada görev alan Bülent Şık analiz sonuçlarını basınla paylaştı. Sanayi atıkları sızan içme sularında arsenik, ağır metal ve tarım zehiri olduğu ortaya çıktı. Bu belgeleri açıkladığı için Bülent Şık’ın yargılanması, AKP Hükümetlerinin suyu kirleten patronların karlılığını halkın sağlığından daha üstün tuttuğunu açıkça kanıtladı. Prof. Dr. Onur Hamzaoğlu, Dilovası’nda yaptığı araştırmada kimyasal kirliliğin anne sütünden bebeklere geçtiğini ortaya çıkardığı için hakkında dava açılıp KHK ile akademik görevinden uzaklaştırılması, kirliliği ortaya çıkaran akademisyenlere AKP Hükümetinin yaşama hakkı tanımadığını göstermektedir
AKP Hükümetleri, halk adına derelerin, sularımızın kirletilmesini engellemek, kentlerdeki kullanılan suların arıtılarak gene kent içinde kullanımını sağlamak yerine barajlar ve gölet projeleri ile yine inşaat ekonomisine hizmet etmektedir. Binlerce sulama göleti inşa etti. Böylece doğanın kılcal damarları olan
Küçük derelerin önü sulama göletleriyle tıkandı. Vadilerde akan sular bir vadiye yönlendirilerek diğer vadiler kurutuldu. Doğada yaşayan hayvanlar susuzluktan öldü. Bitkiler, ağaçlar kurudu. Bununla da kalmadı AKP Hükümetleri sulama göletlerinden köylüye verdiği suyu parayla sattı. Sulama Birlikleri adıyla bir çeşit özelleştirmeye giderek sulamadaki devlet teşvik ve desteğini ortadan kaldırdı. Kılcal damarlarımız tıkanırsa yaşayamayız. Sulama göletleriyle kurutulan küçük dereler doğada yaşayan tüm canlıları bir bütün olarak ölümüne sürüklemektedir. Yapılması gereken sulama göletleri inşa etmek değil derelerimizi sanayi ve maden kirliliğinden engelleyerek suyun temiz ve berrak akmasını sağlamaktır. Baraj projeleri ile su havzalarına şiddetli bir şekilde müdahale edilmekte, ekolojik açıdan biyoçeşitlilik büyük bir kayba uğramaktadır. Nehirlerin akış yönü boyunca kapladığı alan ve çevresinde yaşam yok olma noktasına gelmektedir. Büyük barajlar bölgesel iklimde değişiklik yaratmakta, toplumları borçlandırmakta, tarım topraklarını hatta tarihi yok etmektedir. Toplumlar göçe zorlanmakta, göçle birlikte toplumların kültürleri, ortak bellekleri ve uzun süre içinde gelişen sosyal yapıları da çoğu zaman silinmektedir.
Kaçak kuyu kullanımları ve deşarjlar önlenmelidir. Sanayinin kentin atık suyunu arıtarak veya yağmur suyunu kullanmasının önünü açacak düzenleme ve teşvikler verilmelidir. Bursa’daki içme suyu fabrikalarına verilen suyun satışı engellenmeli ve içme suyu sistemine verilmelidir. Herkesin temiz suya erişimi haktır. Yerel yönetimlerin önceliği bunu sağlamak olmalıdır.
Geldiğimiz noktada derelerimiz, göl ve denizlerimiz kirletildi ya da önü barajlarla kesilerek sermaye düzenini kutsayan su baronlarına teslim edildi. Sermayenin ucuz işgücü talebini emir kabul eden AKP Hükümetleri köyden kente göçü teşvik ederek kentlerimizin nüfusunu katladı. Bursa gibi Hatay, Kahramanmaraş’ta ve daha pek çok tarım kentinde ovaların betonlaşmasına fabrikalar ve konutlar inşa edilmesine göz yamuldu. Ovada yapılaşma gıda krizine kapı aralarken ülkemizin içinde bulunduğu yüksek deprem riski göz ardı eden AKP Hükümetleri, dayanıksız binalar üretilmesine izleyici kaldı. 6 Şubat günü Hatay ve Kahramanmaraş depremzedeleri büyük acılar yaşadı. Resmi olarak 50 bine yakın insan yaşamını yitirdi. Depremden sağ kurtulanlar, susuzluk, açlık ve barınma olmak üzere çok daha büyük sorunlarla baş başa kaldılar.
Başta AFAD ve Kızılay olmak üzere devlet organlarındaki yozlaşma ve beceriksizlik çok sayıda insanın yaşamını yitirmelerine neden oldu. Yaşadığımız bu acı depremden kurtulanlar için susuzluğun ne büyük bir sorun olduğunu bir kez daha kanıtladı. Altyapılar için Afet ve Acil Durum Müdahale Hizmetleri Yönetmeliği ’ne göre 72 saatte depremzedelere su gereksiniminin karşılanması gerektiği yazdığı halde aradan haftalar geçtiği halde depremzedelerin su sorunu çözülemedi. TMMOB Çevre Mühendisleri Odası’nın deprem bölgesinde yaptığı incelemelerde kuyu, şebeke ve tanker sularında bulanıklık, demir, alüminyum ve ağır metal değerlerinin standardın çok üzerinde olduğu ayrıca bütün kuyu sularının mikrobiyolojik kirlendiği belirlendi. Yaşananlardan ders çıkartılmalı Bursa’nın da yüksek deprem riski göz önüne alınarak afetlerde, suya erişimi, gıda ve barınma gereksinimini hızla çözen yapılar oluşturulmalıdır.
Bursa Su Kolektifi olarak Dünya Su Günü’nde uyarılarımızı tekrarlıyoruz. Başta içme suyu sorunu olmak üzere dere, göl ve denizlerimizi kirletilmesini engelleyecek sıkı önlemler alınması ve acil önlem planı oluşturularak kirletilmiş kuraklığa son verilmesini istiyoruz. Her zaman olduğu gibi suyu savunmaya, yanlış yapılanları ve yapılmayanların takipçisi olmaya devam edeceğiz. 22.03.2023
Bursa Su Kolektifi"