6 Şubat 2023 günü 11 ilde büyük yıkıma sebep olan ve resmi rakamlara göre 50binden fazla kişinin hayatını kaybettiği depremin ardından, 15 Mart 2023 günü de özellikle Adıyaman ve Şanlıurfa’da etkili olan sel ve su baskınlarında 16 kişi yaşamını yitirdi; kaybolan 5 kişi aranıyor.
Gerçekleşen her doğa olayının bir afete, felakete dönüşmesine sebep olan yanlış planlama, plansızlık, merkeziyetçi mekânsal politikalar, yaşanan son depremde en çıplak haliyle kendini göstermişti. Yüzyıllardır yer hareketleri ile şekillenen, sayısız su kaynağı, dağlar tepeler, vadilerden oluşan bu coğrafya, insan eliyle ve akıl dışı politikalar ile topyekûn ağır hasarlı bir coğrafyaya dönüşmüş durumda. Geçmişte gerçekleşen tüm yıkıcı depremlerin ardından ısrarla vurgulanan temel gerçekler, 6 Şubat’ın ardından da defalarca dile getirildi. İmara açılmaması gereken yerlere verilen yapılaşma izinleri, imar afları, denetimsizlik ile kısa vadeli kazanç politikalarını yaşama tercih eden zihniyet, yıkımın ardından can kurtarmayı da kurtulabilenleri insan onuruna yakışır bir şekilde yaşatmayı da gündeminde tutmadı.
Depremin ardından gerçekleşen ve aynı bölgeyi etkileyen sel, doğa olaylarını kader ile ilişkilendirerek, önlenebilir tüm riskleri felaket boyutuna taşıyanların ısrarlı tutumu nedeniyle, en çok yoksulun, yaratılan riskler ile burun buruna yaşamak zorunda bırakılmış olanların felaketi olmaya devam ediyor.
Deprem bölgesi için meteorolojinin yaptığı kuvvetli yağış uyarılarına rağmen, hala sağlıklı geçici barınma olanaklarının sağlanmamış olması nedeniyle, özellikle Adıyaman’da yaşam koşulları daha da zorlayıcı bir noktaya geldi. Planlama ilkelerini hem geçici hem de kalıcı yerleşim alanlarının belirlenmesi için devreye sokma gereği duymayanlar, bu konuda yapılan bilimsel uyarı ve önerileri dikkate almayanlar, depremin ardından şimdi de yoğun yağış koşulları ile bireylerin kendilerinin çözüm bulmasını bekliyor. Biriken öfkeyi de en fazla “kader” söylemi ile geçiştirmeye çalışıyor.
Otomobil merkezli ulaşım politikalarını atılım projeleri olarak tanıtan, dere yatakları ve su yollarını sözde “ehlileştirerek” karayolu ulaşımı ve yapılaşmaya açan, kavşaklar- tüneller ile yer altı ve yer üstü tüm kaynakları insan-petrol-otomobil- kazanç öncelikli politikalar ile yağmalayan bir zihniyetin yarattığı felaketler zinciri bu. Mevcut riskleri bertaraf etmenin, fiziksel ve doğal gerçeklikler ile yaşamanın yolları aklın ve bilimin rehberliğinde, bu coğrafyanın kadim bilgisinde mevcutken, yakın çevre müteahhitlerinin oyun alanı hâline gelen katastrofik bir film setinden sahneler izliyoruz. 15 Mart günü yaşanan kuvvetli yağış sonrasında bir çamur dolgusuna dönüşen Abide Kavşağı bunun en somut sembollerinden biri daha olarak zihinlerimize kazındı. 2012 yılında başlayan çalışmalar ile üst yollar ve alt geçitten oluşan Abide Kavşağı, tartışmalı bir ihale ile 104 milyon TL’ye mal olan üst yolların, Aralık 2022’de Erdoğan’ın yaptığı görkemli açılışı ile tamamlanmıştı.
Tüm kentlerin, birbirine benzer projeler ile daha da dayanıksız hale geldiği ve hemen her doğa olayını bir felaket boyutunda yaşamak zorunda kaldığı gerçeği, en son Şanlıurfa örneğinde kendini bu şekilde gösterdi. Hemen her yıl, Karadeniz başta olmak üzere, iklim koşullarına karşı daha da dayanıksız hale gelen tüm yaşam alanlarımızın ve hayatlarımızın yok oluşuna tanıklık etmek, bu felaketi yaratanların dillerinden düşürmedikleri “coğrafi kader” değil. Kapitalist yıkımın ve neoliberal politikaların kaçınılmaz bir sonucu. Bildiğimiz ezberlerin ötesinde, anlamsızlaşan tekrarlardan uzak, hemen şimdi ve acil olarak, bu politikalara karşı, bütüncül yaşamdan yana tüm sözleri ve eylemleri yükseltme zamanı.
Esra Akbalık