İklim krizini çözmeye çalışmak için ülkeleri düzenli olarak bir araya getirecek küresel bir sistemin kurulduğu Rio Dünya zirvesinden bu yana 30 yıl geçti. İşte o zamandan beri öne çıkanlar.
1
1995: Berlin
Birkaç yıllık hazırlıktan sonra ilk konferans Berlin'de gerçekleşti ve düzenlenecek Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Konferansları’nın (COP) formatı da belli oldu. Sera gazı emisyonları üzerindeki kısıtlamalar yoluyla iklime zarar veren insani müdahaleyi önlemek için ülkelerin Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi'nin (UNFCCC) hedeflerini uygulamaya koymalarının gerektiği kısa sürede anlaşıldı.
2
1997: Kyoto
İlk kez, sera gazı emisyonlarını azaltmak için bir hedef belirlendi. Amaç, sera gazı emisyonlarını 2012 yılına kadar 1990 yılı seviyesine kıyasla %5 azaltmaktı. Bunu başarmak için tüm gelişmiş ülkeler ulusal hedefler belirlerken, gelişmekte olan ülkelerin emisyonlarını arttırlamalrına izin verildi.
Ancak ABD Kongresi anlaşmayı onaylamadı, ki bu da protokolün yürürlüğe giremeyeceği anlamına geliyordu. COP toplantıları her yıl düzenlenmeye devam etti ancak merkezi siyasi çıkmazı aşmanın bir yolu yok gibi görünüyordu.
Rio Dünya zirvesinin ardından geçen otuz yılda karbon emisyonları yükselmeye devam etti
1. 1992 Rio Dünya zirvesi Brezilya'da gerçekleşti.
2. 2004 Yıllarca süren çıkmazdan sonra, Kyoto protokolü Buenos Aires'te onaylandı.
3. 2010 Cancun anlaşması, tüm ülkelerin 2020’ye kadarki ulusal hedeflerini resmileştirdi.
4. 2015 Paris anlaşması, yükselen ortalama sıcaklığa ülkelerin hepsinin karşılamayı taahhüt ettiği bir sınır belirledi
5. 2021 Glasgow'da ülkeler, küresel ısınmayı 1,5 santigrat derece ile sınırlamayı ve kömürün kullanımını aşamalı olarak kaldırmayı kabul etti
3
2004: Buenos Aires
Ve sonra Kyoto protokolü, beklenmedik bir ülke tarafından, Rusya tarafından, tarihin hurda yığınından çıkarılıp kurtarıldı. Rusya, Dünya Ticaret Örgütü'ne katılmak istedi ve karşılığında protokolün karşılıksız olarak onaylanmasını teklif etti.
Rusya'nın Ekim 2004’teki bu kararı protokolü yasal olarak yürürlüğe koydu. Ancak ABD halen karşı olduğundan, bu protokolün yalnızca sınırlı bir etkisi olabilirdi. Sonuç olarak, çoğu ülke ufak Kyoto taahhütlerini yerine getirdi ancak, bunun küresel emisyonlar üzerindeki etkisi Çin ve ABD’nin 2000'ler boyunca karbon üretimini artırmaya devam etmeleri nedeniyle çok az oldu. Bu sırada Çin karbon salınımında ABD’yi geçerek dünya birincisi oldu.
4
2006: Bali
Yürürlükte olan, ancak büyük ölçüde etkisiz olan Kyoto protokolü nedeniyle BM, yeni bir yol bulması gerektiğini fark etti. Dolayısıyla, 2006 yılında UNFCCC'nin icra sekreteri olarak atanan Yvo de Boer, Kyoto protokolünün yerine geçecek veya onun halefi olacak ve tüm ülkeleri kapsayacak bir yol haritası önerdi. ABD’nin, sürekli olarak Beyaz Saray’daki George W. Bush ile temas halindeki delegasyonu hiçbir şeyi kabul etmediği için toplantılar huysuz ve gergin bir havada devam etti. Gelişmekte olan ülkelerin delegeleri durumdan bezmiş durumdayken sonunda birisi söz aldı. Papua Yeni Gine'den Kevin Conrad ABD'ye hitâben şunları söyledi: "Liderlik etmenizi talep ediyoruz, liderlik etmenizi bekliyoruz, ancak liderlik etmeye istekli değilseniz, lütfen yoldan çekilin."
Bunun ardından ABD, nihai olarak 2009 yılı sonuna kadar imzalanması hedeflenen emisyon seviyeleri konusunda bir anlaşma olan Bali yol haritasını imzalamayı nihayet kabul etti.
5
2009: Copenhagen
Kopenhag'da, Kyoto protokolünün yerini alacak bir anlaşmanın gelişmiş ve gelişmekte olan tüm ülkeler tarafından imzalanabileceğine dair umutlar yüksekti. Ancak konferans yaklaştıkça tam teşekküllü yeni bir anlaşmanın olmayacağı ortaya çıktı ve konferans öncesindeki son birkaç ay yetkililer, Kopenhag'ın yalnızca bir “siyasi bildiri” üreteceğini açıkça belirterek beklentileri azaltmaya çalıştılar.
Konferans başladığındaysa bunu başarmanın bile neredeyse imkansız olduğu ortaya çıktı. Danimarkalılar karmaşık UNFCCC prosedürlerinin kontrolünü kaybetti ve Çin, emisyonlarını azaltacağını ima eden herhangi bir anlaşmayı imzalamaya yanaşmadı. Konferansın son günü için gelen dünya liderleri bir kaosla karşılaştı.
Sonunda Barack Obama ve diğer liderler, Çin dahil dünyanın en büyük emisyon salan ülkelerinin tümünün 2020 sera gazı emisyon hedefleriyle ilgili yapılan anlaşmayı kabul etmelerini sağladılar. Ancak, gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin, sera gazlarını azaltma sorumluluğunu ilk kez ortaklaşa üstlenmeleri, yalnızca konferanstaki anlaşmazlığı ve dehşeti gören dünyanın geri kalanı tarafından büyük ölçüde göz ardı edildi.
6
2010: Cancún
Cancún'da, daha önce Kopenhag'da kabul edilmiş olan siyasi deklarasyon bir dizi COP kararı ile nihayet yasal hale getirildi. Cancún anlaşmaları, tüm ülkelerin 2020 yılına kadarki ulusal hedeflerini resmileştirdi.
7
2011: Durban
Kopenhag'da yeni bir protokol veya yasal olarak bağlayıcı bir anlaşmanın yazılamamış olması BM sürecinin kırılganlığını ortaya koymuştu. Neyse ki dönemin AB iklim komiseri Connie Hedegaard, ülkeleri yeni bir anlaşmaya varacak bir yol haritasına ikna edecek bir plana sahipti. Bu plan sonunda Paris anlaşmasına yol açtı.
Avrupa Birliği, Çin ve Hindistan'ın muhalefetiyle karşılaştı ve müzakereler son güne kadar sürdü. Sonunda AB boyun eğmedi ve gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerden oluşan bir koalisyon topladı. İzole edilmiş olan Çin ve Hindistan boyun eğdiler ve dünya Paris'e doğru yola çıktı.
8
2015: Paris
Fransızlar, Kopenhag'ın hatalarından kaçınmaya kararlıydılar ve konferanstan önceki yılı durmksızın “360 derece diplomasi” çalışmalarıyla geçirdiler. Dünya liderleri, ekiplerine anlaşmaya varmaları konusunda talimat vermek için ilk günden geldiler ve en çetrefilli konulardaki bazı pürüzler giderildi. Kopenhag'da verilmiş olan yoksul ülkelere 100 milyar dolar sözü teyit edildi, emisyon azaltımlarına yönelik bağlayıcılığı olmayan ulusal hedefler yasal olarak bağlayıcı hâle getirildi ve sıcaklık artışı limitinin 1,5 derece olarak mı yoksa 2 derece olarak mı belirleneceği sorusu her ikisinin de dahil edilmesiyle çözüldü.
Anlaşmanın son haliyle tarihte ilk kez tüm ülkeler belirledikleri küresel sıcaklık artışı limitini tutturabilmek için söz verdiler.
9
2021: Glasgow
Covid pandemisi nedeniyle bir yıl ertelenen Cop26, her halükârda çok önemli bir konferans olacaktı. Ülkelerin Paris anlaşmasında kabul ettikleri ulusal taahhütler, küresel sıcaklık artışını 2 derecede tutmak için yetersizdi, dolayısıyla daha katı hedefler gerekliydi. Ayrıca yeni bilimsel çalışmalar 2 dereceye ulaşmanın ne kadar tehlikeli olacağını göstermişti. Bu nedenle Birleşik Krallık'taki ev sahipleri için asıl hedef ülkelerin küresel ısınmayı 1,5 derece ile sınırlamayı hedefleyeceği bir anlaşmanın onaylanmasıydı ve bu elde edildi. Ayrıca ülkeler, son dakikaya kadar Çin ve Hindistan’dan gelen itirazlara rağmen kömür kullanımının aşamalı olarak sonlandırılmasını da onayladılar.
Anlaşma kırılgandı. Ancak ülkeler 2022'de ve sonrasındaki her yıl emisyon kesintileri konusunda daha sert ulusal planlarla geri dönmeyi kabul ettikleri için önemli bir ilerleme anlamına geliyordu.
10
2022: Geleceğe ve Mısır’a doğru
Glasgow Paktı’nın mürekkebi daha kurumamıştı ki dünya, iklim kriziyle mücadele umutları açısından potansiyel olarak felaket olacak şekilde değişmeye başladı. Enerji ve gıda fiyatlarındaki artışlar hükümetlerin hayat pahalılığı ve enerji güvenliği kriziyle karşı karşıya kaldıkları anlamına geliyor ve bazı hükümetler kömür de dahil olmak üzere fosil yakıtlara geri dönerek karşılık vereceklerini duyurdular bile.
Bununla birlikte, Ukrayna'daki savaş, yüksek fosil yakıt fiyatlarına kıyasla daha avantajlı olan yenilenebilir enerji seçeneğini güçlendiriyor. Ayrıca bu durum, enerji ve iklim meselesini hükümetlerin dikkate alması gereken en önemli ulusal güvenlik sorunları haline getirdi.
Ne var ki jeopolitik kaymalar; tahıl, yakıt ve turizm nedeniyle Rusya’nın yakın dostu olan Mısır'ın diplomatik açıdan zor bir görevle karşı karşıya kalacağı anlamına geliyor.
Fiano Harvey’in The Guardian’da yayımlanan yazısından çeviren Burak Demir