Yüz binler sokaktaydı
COP26 görüşmeleri sırasında dünya genelinde yüz binlerce kişi sokaklara çıkarak ‘sıfır karbon’ için gerekli adımları atmayan dünya liderlerini ve kâr hırsıyla gezegeni yok eden şirketleri protesto etti.
Zirvenin düzenlendiği Glasgow’daki ana gösteriye 100 bin kişi katıldı. İklim ve ekoloji örgütlerinin yanı sıra sendikalar ve farklı sosyal hareketler de gösterilerde mevcuttu. Örneğin eylemlerde “Sömürgecilik iklim krizini yarattı. Çare yerli halklar” gibi pankartlar da taşındı. Sudan’dan Tunus’a birçok ülkeden iklim aktivistleri de COP26 için İskoçya’ya gelerek eylemde yer aldılar. 6 Kasım’da Londra’daki protestoda 20 bin kişi yürüdü. Bristol, Sheffield, Manchester gibi birçok farklı İngiltere şehrinde de eylemler gerçekleşti.
COP26 Uluslararası Koalisyonu’nun sayılarına göre, 6 Kasım günü dünyada 250’den fazla gösteri yapıldı.
Avustralya’da Sidney ve Melbourne’de göstericiler zirveyi “sahte” diye tanımladı ve kendi liderlerine “mutlak bir utanç tablosu” dediler. Paris’teki eylemde “İklim eylemsizliği = Yaşayanlara karşı işlenen suçlar” pankartı taşındı. Seul’deki gösteride aktivistlerden biri Güney Kore’nin net sıfır hedefini tutturabilmesi için karar alıcıların “laga luga yapmayı bırakması” gerektiğini ifade etti.
Kenya’dan Brezilya’ya, Kanada’dan Almanya’ya tüm dünya iklim eylemleriyle sarsıldı.
Türkiye’de de iklim hareketi 6 Kasım’da sokağa çıktı. Antikapitalistler, Greenpeace, Yeşiller, Yokoluş İsyanı, FFF Türkiye, 350.org, Açık Radyo gibi grupları bir araya getiren eylemde bol bol “İklimi değil sistemi değiştir” sloganları atıldı. Kadıköy’deki basın açıklamasının ardından aktivistler Müze Gazhane’ye yürüdü. 6 Kasım etkinlikleri burada yapılan konserler ve konuşmalarla devam etti. Türkiye’deki iklim aktivistleri de gezegeni yok eden şirketleri ve hükümeti durdurma kararlılığını vurguladılar.
Kapitalizmin yarattığı krizlere devrimci çözümler
COP26 görüşmeleri başarısızlıkla sona ererken 14 Kasım Pazar günü dünyanın dört bir yanından sosyalistlerin katılımıyla gerçekleştirilen ve her oturumuna 400’den fazla kişinin katıldığı “Kapitalizmin Yarattığı İklim Felaketine Devrimci Alternatif” başlıklı uluslararası panelde devrimci bir alternatifi nasıl inşa edebileceğimiz tartışıldı.
Antikapitalistler Platformu’ndan Özdeş Özbay’ın da konuşmacı olarak katıldığı, Uluslararası Sosyalist Akım’ın ev sahipliğinde gerçekleştirilen üç oturumlu panelin diğer konuşmacıları ise Brezilya’dan Sabrina Fernandez, İngiltere’den Martin Empson, Amy Leather ve Alex Callinicos, İrlanda’dan John Molyneux, Gana’dan Gyekye Tanoh, Yunanistan’dan Aphrodite Frangou, Kanada’dan Michelle Robidoux ve Avustralya’dan Erima Dall oldu.
Panelin “COP26’nın Sınırları ve Kapitalist Çözümler” başlıklı ilk oturumunda söz alan Gyekye Tanoh, Özdeş Özbay, Aphrodite Frangou ve Amy Leather, bir COP zirvesini daha boşa harcayan liderlerin bu zirvelere katılırken aslında fosil yakıt endüstrisini destekleyen politikaları yürürlüğe koyduklarını dile getirirken, zirvelerde alınan göstermelik kararların iklim krizini sonlandırmaktan çok uzak olduğunu gösteren konuşmalar yaptılar. Özdeş Özbay, Türkiye’de kömürden çıkışın henüz gündeme bile gelmediği gerçeğini yansıtan konuşmasında, geçtiğimiz yaz yaşanan iklim felaketlerine rağmen Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kömüre ve nükleer enerjiye dayalı planlarda ısrar ettiğini anlattı.
DSİP’ten Tuna Emren’in moderatörlüğünü yürüttüğü ikinci oturumda ise “Marksizm, Sınıf ve Ekoloji” başlığı altında konuşan Martin Empson, Sabrina Fernandez ve Erima Dall, bu mücadelenin bir sınıf mücadelesi olduğu gerçeğini vurgularken, krizden çıkışın işçileri merkeze alan iklim istihdamı tasarılarıyla mümkün olabileceğini gösteren verileri ve deneyimleri paylaştılar. Martin Empson, Marksizm’i ekolojiye katkıları bağlamında ele aldığı konuşmasında iklim krizinin, Marx ve Engels’in kapitalizmin insan-doğa ilişkisinde yol açtığını söyledikleri ‘metabolik yarığın’ bir sonucu olduğunu, bu yarığın ancak devrimci çözümlerle kapanabileceğini vurgularken; Avustralya Denizcilik Sendikası aktivisti olan Erima Dall ise işçi sınıfının temel sorunlarına, kendi deneyimlerinden yola çıkarak yaklaşıp, sendikaların iklim hareketi ve işçilerin gücünü birleştirme konusunda oynayacağı role dikkat çekti.
Michelle Robidoux, John Molyneux ve Alex Callinicos’un konuşmacı olarak katıldıkları “Sistem Değişikliği İçin Mücadele” başlıklı son oturumda ise fosil yakıt bağımlısı ve yıkıcı bir sistem olan kapitalizmin çözüm geliştiremeyeceği bu krizi sonlandırabilecek olanın, radikal bir değişim talebiyle sokakları dolduran yüz binlerin günden güne artan gücü olduğu üzerinde duruldu ve sisteme meydan okuyacak devrimci politikalar geliştirmenin önemine değinildi.
Kömürü yerin altında bırak!
İklim eylemlerinde “Kömür, petrol, doğalgaz, yerin altında bırak!” diye sloganlar atıyoruz. Kimileri bunların gerçekçi olmadığını düşünüyor. Oysa iklim değişikliğini körükleyen sera gazı salımlarına yol açan fosil yakıtların kullanımını durdurmak, bunların yerine tamamen yenilenebilir enerji kaynaklarına yönelmek mümkün.
WWF-Türkiye Vakfı, Kömürün Ötesinde Avrupa (Europe Beyond Coal), Avrupa İklim Eylem Ağı (CAN Europe), Sürdürülebilir Ekonomi ve Finans Araştırmaları Derneği (SEFiA), Greenpeace Akdeniz, İklim Değişikliği Politika ve Araştırma Derneği ve 350.org’un ortaklaşa hazırladığı “Kömürden Çıkış 2030” başlıklı rapor, Türkiye’nin kömür çıkarmayı durdurabileceğini, termik santralleri kapatabileceğini, bunun yerine yenilenebilir enerji kaynaklarına yönelerek hayatına devam edebileceğini anlatıyor.
Küresel sera gazı emisyonlarının %46’sı kömür kaynaklı. Hem Paris Anlaşması’nın getirdiği yükümlülükler hem de AB gibi kurumların ticarete getireceği şartlar sonucunda, kömürün toplam enerji üretimi içerisindeki payı dünyada gitgide azalıyor. Türkiye “net sıfır” hedefini 2053 olarak belirledi. Bunun çok geç bir tarih olması bir kenara, şimdiden hazırlıkları yapılmazsa tutturulamayacağı da kesin. Dolayısıyla kömür teşviğinin acilen sona erdirilmesi, termik santrallerin kapatılmasına ilişkin yol haritasının çıkartılması ve bunun yerine geçirilecek kaynaklarla ilgili yatırımların hazırlanması lazım.
Yukarıda bahsettiğimiz rapor, 2030’a kadar yapılacaklar bağlamında 2031-2035 arası gerçekleşebilecek üç senaryonun modellemesini içeriyor:
1) Mevcut durumun devamlı,
2) Kömürden çıkış,
3) Kömürden nükleersiz çıkış.
Türkiye hiçbir şey yapmasa ve mevcut durumla devam etse 2035’e kadar yapması gereken enerji yatırımı 68,46 milyar dolar olacak. Nükleersiz, temiz enerjiyi odağına alan bir enerji politikasının hayata geçmesi durumunda ise bu miktar ufak bir artış gösteriyor ve 88,74 milyar dolara ulaşıyor. Bu geçişin getireceği yararlar düşünülürse aradaki farkın hiçbir önemi yok.
Eğer rapordaki yol haritası takip edilirse, 2035 yılına gelindiğinde elektrik üretimindeki 175 bin MW kurulu gücün 112 bini güneş ve rüzgârdan karşılanabilecek. Karbon emisyonları ise 14 yıl gibi bir sürede 8’de 1’ine indirilecek ve net sıfır hedefi doğrultusunda ilk ciddi adım atılmış olacak.
AKP 2022 bütçesini “yeşil milli kalkınma devrimi” olarak açıkladı. Ancak bütçenin içinde buna dair hiçbir ipucu yok. Yırca’dan İkizdere’ye doğanın, yeşilin ve ekosistemin düşmanı olan bir hükümetle karşı karşıyayız. Yönetenlerin kömürden çıkışa dair bir planları veya niyetleri varmış gibi görünmüyor. Bahsi geçen rapordaki bilimsel modellemelerin pratik bir gerçekliğe dönüşebilmesi için iklim hareketinin aşağıdan çok daha radikal bir basıncı kitlesel olarak örgütlemesi şart.
(Sosyalist İşçi)