Geleceği kurtarmak için mücadeleye

08.09.2021 - 12:07
Haberi paylaş

Tarihsel bir kırılma noktasındayız. Karşısına çıkan her şeyi yıkarak büyümeye devam eden, bu esnada dünya nüfusunun önemli bir kısmını aşırı yoksulluğa iten ve oradan çıkışı da imkânsız kılan, fosil yakıtlardan vazgeçmesi söz konusu bile olmadığı için gezegendeki yaşamı varoluşsal bir tehditle karşı karşıya bırakıp adeta “ne haliniz varsa görün” diyerek kenara çekilen kapitalist üretim iklim krizini öyle bir seviyeye taşıdı ki 1,5C’lik ısınma sınırında kalabilmek adına kullanabileceğimiz 10 yıl bıraktı geriye sadece. 

İsyan zamanı!

IPCC raporları 30 yıldır aynı şeyi söylüyor. Son rapor ılımlı tabloları geride bırakıp gerçekçi bir resim sunduğu için yeni bir şey yapmış oldu. Böyle devam edersek nasıl bir geleceğimiz olacağını bugünden görebiliyoruz. İklim çöküşü, insan için yaşamın bir ölüm-kalım meselesine dönüşmesi anlamına geliyor. Her 0,5C’lik ısınma artışında gıda ve su kıtlığının, kuraklıkların, sel felaketlerinin, orman yangınlarının şiddeti, etkisi katlanarak artıyor, ani değişimlere neden olacağı bilinen devrilme noktalarının devreye gireceği süreçler hızlanıyor. 

Karar vericilerin uzun yıllardır süren eylemsizliği, insanlığın ihtiyaç duyduğu enerji dönüşümünün önünü tıkayıp bu tabloya rağmen fosil yakıt endüstrisini desteklemeye devam etmeleri, iklim zirvelerinin tamamını sanki bir krizle karşı karşıya değilmişiz gibi boşa harcamaları, liderlerin hiçbir şeyi çözemeyeceğinin kanıtıdır. 

Bir avuç kapitalistin çıkarları uğruna geleceğimiz üzerine oynanan bu kumarı yeterince izledik. Artık geriye tek bir çözüm kalıyor; hepimizi gözden çıkaran kapitalistlerden kurtulmak.

Dünyadaki her lider bu raporlara imza attı. Şimdi onlardan hesap sorma zamanıdır. 

Eylemler tüm dünyayı ele geçirmeli

Yokoluş İsyanı’nın Londra’da günlerce sürdürdüğü “imkânsız isyan” bu eylemsizliği hedef alıyordu. Sivil itaatsizlik hareketinin talebi açık ve net oldu: Tüm fosil yakıt yatırımlarına hemen son verin!

İsyanın ilk günlerinde kentin meydanlarını, işlek caddelerini hedef alan protestocular öncelikle iklim krizinden çıkış yollarını tartışmaya açtı ve ardından yükselen isyanın odak noktası, fosil yakıt endüstrisini destekleyen finans kurumlarıydı. 

Şiddet içermeyen eylemlere orantısız güç kullanarak yanıt veren Londra polisi karşısında geri adım atmayan Yokoluş İsyancıları taktiklerini sürekli güncelledi, kentin en merkezi noktalarında kamp alanları kurdu, köprülerin kontrolünü ele geçirdi, değişimin zaruri olduğunu ve gerçekleşene dek geri adım atmayacaklarını gösterdi.

Greta Thunberg’in liderlik ettiği Gelecek İçin Cumalar (FFF) ise, “fosil yakıt yatırımlarını durdurmak yetmez”, diyerek yenilenebilir enerjiye küresel erişim talep ediyor ve bunun adil bir geçiş olmasını gerektiğini dile getiriyor. FFF’in 24 Eylül için yaptığı küresel iklim grevi çağrısına Türkiye’den Antikapitalistler olarak destek veriyor, çığ gibi büyüyecek olan iklim isyanının Türkiye kanadını örgütlüyoruz. 

18 Eylül Cumartesi 15:30’da gerçekleştireceğimiz slogan ve döviz atölyesi ile başlayacak hazırlıklarımız aynı gün 17:00’de gerçekleştirilecek olan “İklim Adaleti İçin Mücadele: Birlikte Kazanabiliriz” başlıklı panelle devam edecek. Açık Radyo kurucusu Ömer Madra, Greenpeace Akdeniz Direktörü Ersin Tek, FFF Türkiye’den Duru Barbak, Eğitim Sen’den Sadık Şahin, Antikapitalist Öğrenciler’den Tibet Şahin, İkizköy Çevre Komitesi’nden Deniz Gümüşel ve Antikapitalistler Platformu’ndan Tuna Emren’in konuşacakları panelde hareketin gücünü nasıl büyüteceğimizi tartışacağız. 

24 Eylül’de Türkiye’nin her yerinden ses vereceğimiz büyük eylemde savaşlara karşı barışı, ırkçılığa karşı dayanışma ve kardeşliği, sömürüye karşı eşitliği, baskıya karşı özgürlüğü savunanlar olarak, iklim ve geleceğimiz için bir araya geliyoruz.

---

24 Eylül neden önemli?

Otoriter Tarih, mücadelelerin tarihidir. İklim krizine karşı mücadele, sözgelimi 1000 yıl evvel yaşanan bir sel felaketinde olduğu gibi, doğal bir olguya karşı dayanışma içerisindeki insanlık mücadelelerinden biri değildir. İklim krizi, doğaya değil; doğayı yok etmeye ve onu sahip olduğu kaynaklar açısından görmeye belirlenmiş toplumsal dinamiklere karşı bir mücadeledir. 

İklim krizi, tekniğin çağımızdaki krizidir; bu açıdan tekniği olduğu haliyle dayatmaya belirlenmiş burjuva sınıflarının tüm insanlık üzerindeki dayatmacı belirlenimidir. İklim krizine karşı mücadele, iklim krizinin doğal değil, tarihsel olarak belirlenmiş ve çürüklerin oluşturduğu birikim dağlarıyla beslenen, böyle beslenmeyi öğütleyen sosyal dinamiklere ve bu dinamiklerin tahtında oturanlara karşı mücadeledir. 

Bu mücadele, tam da bu dinamiklerin mantığıyla yapılandırılmış ve bu dinamiklerin kokusunu, ruhunu taşıyan sıralı, mikrofonlu ve son derece nazik salonlarda verilemez. Uyutulmuş bugünlerimizde 50 kişinin, 100 kişinin, 200 kişinin salonlar yerine sokağa çıkıp demokrasi üstüne konuşabilmesi, en azından bana bir olanağı göstermektedir. Bu olanak, insanlığın, mevcudiyetin koşullarına muhtaç olmadığını, insanın bir güce sahip olduğunu hatırlatır.

Tibet Şahin - Antikapitalist Öğrenciler

---

Sendikaların desteğini bekliyoruz

İklim değişikliği hayatımızı giderek daha fazla etkiliyor. Kuraklık, seller, fırtınalar gıda üretimini olumsuz etkiliyor ve gıda fiyatları yükseliyor. Sıcak hava dalgaları, yoğun yağış gibi bir dizi doğa olayı ev ve iş yerindeki yaşam koşullarımızı zorlaştırıyor, ulaşımı zaman zaman riskli hale getiriyor. 

İklim değişikliğinin olumsuzluklarından toplumun ekonomik olarak en alt grupları öncelikli olarak etkileniyor. Yani Türkiye’deki çalışanların büyük çoğunluğu iklim değişikliğinin yaratacağı olumsuzluklardan öncelikli olarak etkilenecek grupta. 

Çalışanların örgütleri de iklim değişikliğinin giderek artan etkilerine karşı taleplerini yükseltmeli; iş yerlerinin, kentlerin iklim değişikliğine uygun hazırlıklar yapması öncelikli taleplerinden olmalı. Ancak bu da yetmez. Çünkü iklim değişikliğini durduramazsak alınacak önlemler yeterli olamayacak. Hükümetlerin iklim değişikliğini durdurmak üzere adımlar atması için taleplerde bulunmalıyız. Bu dönüşümün faturasını çalışanlar değil, iklimi değiştiren ve bundan muazzam kârlar elde eden şirketler ödemeli. 

24 Eylül’de tüm dünyada iklim değişikliğini durdurmak üzere sokağa çıkılacak. Pandeminin şok dalgası sonrası ve Kasım ayında hükümetlerin katılımıyla yapılacak olan iklim zirvesinin hemen öncesinde gerçekleşecek olan bu eyleme sendikaların katılımı büyük önem arz etmekte.

Bekir Ersin - Sağlık çalışanı

Bültene kayıt ol