Yokoluş İsyanı aktivistleri Birleşik Krallık’ta gerçekleşecek COP26 iklim zirvesi yaklaşırken ‘imkansızı iste’ sloganıyla tüm fosil yakıt yatırımlarının durdurulması ve yurttaş meclisi oluşturulması için İmkansız İsyan (Impossible Rebellion) eylemlerine devam ediyor.
Eylemlerin dördüncü gününde Yokoluş İsyanı aktivistleri İş, Enerji ve Sanayi Stratejisi Departmanı dışında fosil yakıtlara yapılan yeni yatırımların durdurulmasını talep eden bir oturma eylemi düzenledi.
Yokoluş İsyanı ile bağlantılı Hayvan İsyanı aktivistleri de İngiltere Kraliçe'sini "ellerinde kan" olmakla suçlayarak Buckingham Sarayı'nın dışındaki çeşmeyi kırmızıya boyadı.
Yokoluş İsyanı Hollanda ise 30 kadar aktivistiyle ‘iklim suçlusu’ ilan ettikleri fosil yakıt şirketi Shell’in önünde eylem yaparak yolu ulaşıma kapadı.
İsyanın beşinci günü olan Cuma günü de aktivistler İngiltere’nin finans merkezi City of London’da Kanlı Para Yürüyüşü gerçekleştirerek İngiliz finans sermayesinin kölelik, sömürgecilik ve iklim kriziyle olan bağlarını ifşa etti.
Aktivistler iklim adaleti sloganları atarak ‘iktidar halka’ diye bağırdı.
Guardian’ın önemli yazarlarından biri olan George Monbiot da eyleme katılarak bir paylaşım yaptı. Monbiot şu sözleri söyledi:
“İçerisinde yaşadığımız sistem demokratik olduğu iddiasında. Diyor ki oy kullanabilirsiniz, hükümeti seçebilirsiniz ve seçtiğiniz hükümetin iktidarda olacağı sonraki 4-5 yıl boyunca ne olacağını belirleyebilirsiniz. Ancak biraz geriye çekilip baktığınızda bu son derce tuhaf bir demokrasi anlayışı. Basitçe bir oy pusulasına her beş yılda bir, bir işaret bırakıyorsunuz ve belki oy verdiğiniz parti bir sonraki hükümeti kuruyor ya da belki kuramıyor ama ne olursa olsun o hükümet sonraki 4-5 yıl boyunca her şeyi yapabiliyor. Buna karşı çıktığınızda ise ‘üzgünüm ama bizi iktidar yaptınız, bizim de yönetme hakkımız var’ diyorlar. ‘Hayır, ben buna oy vermedim’ dediğinizde ‘ama biz iktidar olduğumuz için yaptığımız her şeye rızanızın olduğunu varsayıyoruz’ deniyor. Ancak cinsiyet söz konusu olduğunda bu ‘varsayılan rıza’ ilkesini kabul etmiyoruz, peki bunu siyasette neden kabul edelim? Bir partiye oy vererek ona açık çek vermiş olmamız ve programlarında olsun veya olmasın her istediklerini yapabilecek olmaları son derece olağandışı ve tiksindirici bir fikir. O zaman ‘varsayılan irade’ üzerine işleyen uzak bir otoriteye delege edilen bu tuhaf temsili sistem yerine gerçek bir demokrasi inşa etmek için politik tercihlerimizi aylık, haftalık ve hatta günlük olarak geliştirebileceğimiz ve böylece kendi hayatlarımız üzerinde karar verici olabileceğimiz, katılımcı ve tartışmacı bir sisteme geçmeliyiz. Bu nedenle, sesimizi duyurmamız çok önemli, her seferinde ‘üzgünüz ama buna rızamız yok, başka bir şey istiyoruz’ diyebilmeliyiz. İşte bu nedenle herkesin sesinizi duyurabilmesi için, gerçek bir demokrasi için, sıradan insanların ihtiyaçlarına yanıt veren bir demokrasi için masaya gelmenizi istiyoruz.”