İklim krizinin Türkiye'deki en yıkıcı etkisi kuraklık

09.12.2020 - 13:32
Haberi paylaş

İklim krizi giderek korkutucu hale geliyor, kaybedecek bir dakikamız dahi yok. Bu yıl her şey koronavirüs salgını gölgesi altında kalsada, iklim krizi giderek yıkıcılaşıyor.

Korkunç sıcaklık rekorları, kuraklık görmezden gelinemez bir uyarı. Unutmamak gerekir ki iklim krizi, covid-19 salgınından çok daha büyük bir sorundur.

Mayıstan beri bütün ayların ortalama sıcaklıkları son 40 yılın verisi ile karşılaştırıldığında her birinin kendi sıcaklık ortalamasında rekor olduğu görülüyor. Küresel ısıtma yıkıcı fırtınaların sayısını ve yıkıcılığını artırdığı gibi sıcak hava dalgalarının da sayısını şiddetini ve süresini artırıyor. Kuraklık ve ona bağlı su ve gıda krizi geçen sürede giderek artıyor.

İklim krizinin Bütün akdenizde olduğu gibi Türkiye’deki  en yıkıcı etkisi kuraklık. 2020 yılında Türkiye'de 93 ekstrem sıcaklık rekoru kırıldı. Göller, barajlar, nehirler kururken birçok bölgede su sıkıntısı yaşanmakta.

‘Trakya’da yağış kaybı yüzde 96’yı buluyor’

Trakya’da yağış kaybı en az yüzde 60 iken bazı bölgelerde yüzde 96’ya kadar ulaşıyor. Meriç nehrinin debisi iki yıl önce aynı dönemde 222 metreküp iken bu sene 59 metreküpe düşmüş durumda. Nehrin ortasında kum adaları gün geçtikçe büyüyor. Tunca içinde durum farklı değil, nehrin debisi 16’dan 2 metreküpe düşmüş. Edirne'nin içme suyunu sağlayan Kayalıköy Barajı kasım ayı sonunda neredeyse tamamen kurumuş durumda. Kayalıköy Barajının seviyesi yüzde 3’ün altında düşmesinin ardından şehre Süloğlu Barajından su sağlanıyor. Bu geçiş sırasında kentte 36 saat su verilmedi, yurttaşlar salgın koşullarında susuz kaldı. Su sıkıntısının tarım üzerindeki etkisi de korkunç. Kırklareli Ziraat Odası Başkanı şu anda bile buğdayın kaybının yüzde 50’leri bulduğunu söylüyor.

Kuraklık sadece Trakya’da yaşanmıyor. İstanbul’un içme suyu da tükeniyor. Her geçen gün istanbul'un su kaynağı olan barajların doluluk oranları düşüyor. Son 10 yılın en düşük seviyesine ulaşan barajların doluluk oranı yüzde 26. Ankara’da ve İzmir’de de su sıkıntısı yaşanmakta. Ankara’da baraj doluluk oranı yüzde 23. İzmir Tahtalı Barajı geçen yıl bu zamanlar yüzde 65 dolu iken şu sıra su seviyesi yüzde 36 civarında. 

‘Göllerin %60’ı kurudu’

Anadolu'da da durum farklı değil yağış yüzde 49 azalmış durumda. Dört bir yandan her hafta göl yada baraj kuruma haberleri geliyor. En son Sivas Karacalar Barajının kuruduğu söylenildi. Meke Gölü, Dipsiz Göl ve hatta türkiyenin en büyük 12. gölü olan Eber Gölü kurudu. En büyük göllerden olan  Eğirdir Gölü, Burdur Gölü de tehlike altındakilerden. Burdur Gölü 50 yıl önce 7,5 milyon ton suya sahipken, su miktarı 2018’de 3,5 milyon tona kadar düşmüştü. Bu süreçte tuzluluk oranı yüzde 40 artan gölün 10 yıl içinde suyun daha azalarak tuz seviyesinin yüzde 30 daha artacağı ve deniz suyundan daha tuzlu hale geleceği düşünülüyor.

Yağmur ve kar yağışlarındaki azalma ve kuraklık sadece gölleri, nehirleri değil yeraltı sularını da tehdit ediyor. Özellikle kar yaşlarındaki azalma yeraltı sularının beslenme mekanizmasını kırmakta. Yeraltı sularında azalmanın en etkili olduğu yerlerden biri de ‘Konya Kapalı Havzası’. Bölgede yağış düşüşünün yanında yanlış tarım uygulamaları su krizinin daha da büyümesine neden oluyor. Yeraltı sularının azalması bölgede hem toprağın tuz oranının artmasına hem de obrukların oluşmasına neden oluyor.

Ekim ayında Türkiye Tabiatını Koruma Derneğinin raporuna göre Türkiye’de son 60 yılda 70’den fazla göl kurudu. Rapor var olan göllerin %60’a yakınının kuruduğunu gösteriyor. Türkiye su kıtlığı riskinde 164 ülke arasında 32’nci sırada. İklim krizi durdurulmazsa Türkiye’de yağış daha da azalacak, sıcak hava dalgaları şiddetlenecek ve uzayacak, kuraklıklık artacak, büyük su krizleri yaşanacak, ekstrem meteorolojik olaylarla artacak ve şiddetlenecek. Krizin şiddetli etkileri bunlarla sınırlı değil  su ve toprak kalitesi düşecek, tarımsal üretim ve kalite düşecek, gıda güvenliği krize girecek, enfeksiyon hastalıklarında ciddi artışlar görülecek. Bu söylediklerim uzun zamanlarda olmayacak. Hatta oldukça yakın bir gelecek. Şu anda dünya nüfusunun yüzde 25’i su krizi eşiğinde, iklim krizi durdurulmazsa 2025’e gelindiğinde nüfusun yüzde 60’ının su krizi eşiğine ulaşacağını düşünülüyor. 

‘Krizin bedelini sorumluları ödemiyor’

Dünya Bankası 2030’da mevcut su kaynakların yüzde 40’ının yok olacağı söylüyor. Su krizinden en çok etkilenenler gelir seviyesi en düşük olan dezavantajlı gruplar oluyorlar. Oxfam'ın eylül ayında yayınladığı “Karbon Eşitsizliğiyle Yüzleşme” raporuna göre dünya nüfusunun en zengin yüzde 1'i, 25 yıllık dönemde insanlığın en yoksul yarısını oluşturan 3,1 milyar insanın iki katından fazla karbon saldı. Krizin sorumlusu olmayanlar krizden daha fazla etkileniyorlar. Bu yokoluş krizinin ortasında mücadeleyi erteleyebileceğimiz bir dakikamız bile yok. Ve mücadelede iklim adaleti kavramını ön planda tutmak zorundayız.

‘Türkiye’de masum değil’

Mevcut sistem ve onların karar vericileri 30 yılı aşkın süredir hiçbir şey yapmıyorlar. Her yıl atmosfere bir önceki yıldan fazla karbon salınıyor ve artarakta salınmaya devam edeceği görülüyor. Örneğin en fazla karbon salanlar listesinde 15’inci sırada olan Türkiye’de hedefler 2023’e kadar kömür üretimini yüzde 30 artırmak, kömürle çalışan termik santrale üretilen elektirik enerjisini yüzde 25 artırmak, doğalgaz ile çalışan termik santralde üretilen elektrik enerjisini yüzde 30 artırmak yönünde.

42 tane kömürlü elektrik santrali bulunan Türkiye’de yapım aşamasında 9, ruhsat verilmiş 7, planlama aşamasında 6 santral daha bulunurken doğalgazla çalışan 217 tane termik santralin 17’sinin büyütülerek kurulu gücü bin 765 megavat artırmayı planlıyor. Bu Türkiye’nin en büyük doğalgazlı termik santrali olan Enka Gebze Termik santralinden daha büyük bir santral açmaya, Tüpraş Kocaeli Santralinden neredeyse 9 tane daha açmaya denk.

Tüm dünyada da durum Türkiye’den farklı değil. Görüyoruz ki icat bile edilmemiş karbon yutma teknolojileri anlatan, hedef rakamlar verse de verdikleri dişe dokunmaz, düşük hedeflere bile ulaşacak icraatları olmayan karar vericiler yalan söylemeye, oyalamaya devam ediyorlar.

‘Yüzde 99’un mücadelesi kazanacak’

Daha büyük, daha önemli bir sorunumuz yok. Bu mücadele yok olup olmamak üzerine. Hem krizi durdurmak hem de krizin faturasını sorumlularına kesmek, hem de kriz mağdurlarını ortadan kaldırmak için tek çaremiz 2019’da milyonlarca kişi indiğimiz sokakları bırakmamak ve mücadeleyi büyütmek. Bütün adaletsizlikleri ve krizleri yaratan kapitalizmi yıkmak, karar verme mekanizmasını halkın eline aldığı, doğrudan demokratik, kâr değil insan odaklı bir sistem inşa etmek zorundayız. İklim adaleti de dahil tüm adaletsizlikleri ortadan kaldıracak başka bir dünya yaratmaktan başka çaremiz yok. Yüzde birin egemenliğine karşı yüzde 99’uz kazanacağız.

Onur Korkmaz

Bültene kayıt ol