Cumartesi Anneleri, 26 yıl önce Bitlis'te katledilen gazeteci Ferhat Tepe'yi andı, katillerinin yargılanmasını istedi. Basına yönelik baskıların sürdüğüne dikkat çeken kayıp yakınları, "Bugün gazetecilik mesleği katledilmek isteniyor ama her şeye rağmen gazetecilik de, hakikat de karanlığa karşı direniyor" dedi.
Galatasaray Meydanı'na gitmek isteyen kayıp yakınlarının önünü, bu haftada yasak nedeniyle polis barikatı ile kesildi. Bunun üzerine açıklama İHD İstanbul Şubesi önünde gerçekleştirildi.
Haftanın açıklamasını gözaltında kaybedilen Hayrettin Eren'in ablası İkbal Eren okudu.
"Doğru ve çarpıtılmamış bilgiye erişmenin mümkün olmadığı, halkın haber alma özgürlüğünün engellendiği yerde sağlıklı bir kamuoyu oluşması mümkün değildir" diyen Eren, demokratik yönetimlerin, halkın doğru bilgilenme, farklı görüş ve önerilere ulaşma hakkını sağlama fonksiyonunu yerine getirmesi gerektiğini belirtti.
Eren, Türkiye'de basın özgürlüğünü, düşünce ve ifade özgürlüğünü ihlal eden dolayısıyla sağlıklı bir kamuoyu oluşmasını engelleyen demokrasi dışı bir yönetim olduğunu vurguladı.
En son Jandarma Genel Komutanlığı'nın yazısı üzerine Ankara 3. Sulh Ceza Hakimliği'nin 136 internet sitesine erişim engeli getirdiğini hatırlatan Eren, böylece bir kez daha ifade ve basın özgürlüğünün ihlal edildiğini söyledi.
*Eren, "'Önce halka ve gerçeğe karşı sorumluyum' diyen, 'sesini duyuramayanların sesi' olma yükümlülüğünü yerine getirmeye çalışan gazeteciler, dün de bugün de ağır bedellerle karşı karşıya kaldılar" dedi, bunlardan birinin de 26 yıl önce Özgür Gündem gazetesinin Bitlis muhabirliğini yaptığı sırada gözaltına alınarak katledilen Ferhat Tepe'nin olduğunu belirtti.
Galatasaray ısrarı
Bir kez daha hükümeti ve idari makamları soruşturma ve kovuşturma makamlarını, uluslararası insan hakları hukukuna uygun davranmaya çağıran Eren, "Ferhat Tepe ve tüm kayıplarımız için adalet talebimizden vazgeçmeyeceğiz" dedi. Eren, 50 haftadır kendilerine yasaklanan, kayıplarıyla buluşma mekanı olan Galatasaray Meydanı'ndan da vazgeçmeyeceklerini vurguladı.
Ardından, Ferhat Tepe'nin annesi Zübeyde Tepe konuştu.
Oğlunun katillerinin 26 yıldır korunduğunu söyleyen Tepe, dava sürecine ilişkin 26 yıldır bir gelişme olmadığını sadece Elazığ Cumhuriyet Başsavcılığı'nın davanın düştüğüne dair kendilerine tebligat gönderdiğini kaydetti.
Adalet mücadelesinin sürdürdüklerini ifade eden Tepe, "Hâlâ bu ülkede katiller kol geziyor, mağdurlar cezalandırılıyor. Sorumlular cezalandırılana, Galatasaray yasağı kalkana kadar da mücadelemiz sürecek" dedi.
"Ferhat'ı unutmayacağız, unutturmayacağız"
Sincan Hapishanesi'nde tutuklu olan Gündem gazetesi yazarı Hüseyin Aykol ise mesaj gönderdi. Aykol'un mesajı şöyle:
"Halkımızın haber ihtiyacını karşılamak için hiçbir fedakarlıktan kaçınmayan muhabir arkadaşlarımızdan Ferhat Tepe'yi kaçıranları, kaçırdıktan sonra babası İshak Tepe'yi tehdit edenleri ve öldürdükten sonra, onu tutulduğu garnizondan uzak bir yere atanları, en az bizim kadar, devlet de iyi biliyor.
Bu konudaki soruşturmalardan bir sonuç alamasak da, Ferhat'ın arkadaşı gazeteciler olarak onun boşluğunu hissettirmedik. Bundan sonra da O'nu unutmayacağız, unutturmayacağız."
Hayarettin Eren'in kardeşi ve DİSK Basın İş Başkanı Faruk Eren, gazetecilik mesleği ve gazetecilerin ağır bedeller ödediği zamanlardan geçildiğini kaydetti.
Dün gazetecilerin katledildiğini hatırlatan Eren, "Aradan geçen zamanda artık gazetecilik mesleği kaybedilmek, katledilmek isteniyor" dedi.
150 gazetecinin tutsak olduğunu söyleyen Eren, gazeteciler hakkında kaç dava açıldığını bile takip edemediklerini kaydetti. Eren, şunları söyledi: "Gazetecilik bu ülkenin en zor dönemlerini yaşıyor. Ama onurlu bir direniş de var her şeye rağmen. Her şeye rağmen gerçekleri halka ulaştırmaya çalışıyorlar. Bu da iktidar da olanları rahatsız ediyor. İktidar jandarma genel komutanlığının emri ile onlarca siteyi kapatıyor. Ama gazetecilik de, hakikat de direniyor."
Ne olmuştu?
1974 doğumlu Ferhat Tepe, Özgür Gündem gazetesi Bitlis muhabiriydi. 90'lı yılların karanlığında bölgede işlenen ağır insanlık suçlarını haberleriyle kamuoyuna taşıyordu.
28 Temmuz 1993 tarihinde Bitlis şehir merkezinde sivil polis olarak bilinen, silahlı telsizli 3 kişi tarafından kaçırıldı. Ferhat'ı kaçıran otomobillerden biri daha sonra bölgedeki karakolun önünde görüldü.
Ferhat Tepe'nin kaçırılmasının ardından DEP Bitlis İl Başkanı olan babası İshak Tepe'yi telefonla arayan bir kişi, oğlunun hayatına karşılık DEP il örgütünü kapatmasını ve fidye vermesini istedi. İshak Tepe, telefondaki sesi Tatvan 6. Zırhlı Tugay Komutanı General Korkmaz Tağma'ya benzettiğini kamuoyuna açıkladı.
Tepe Ailesi, Bitlis Asayiş Şube Başkanlığı'na, Emniyet Müdürlüğü'ne, Valiliğe, Savcılığa, Başbakan'a, İçişleri Bakanı'na ve OHAL Valisi'ne başvurarak oğullarının bulunmasını istedi.
Ailenin ısrarlı arayışı sonucunda gözaltına alındığı inkar edilen Ferhat'ın ağır işkence görmüş bedenine 13 gün sonra "meçhul kişi" olarak gömüldüğü Elazığ Kimsesizler Mezarlığı'nda ulaşıldı.
Ailenin avukatlığını üstlenen İHD temsilcisi Şevket Epözdemir, tüm tehditlere rağmen davadan vazgeçmeyince kaçırılarak katledildi.
Baba İshak Tepe oğlunun kaybedilmesi ile ilgili kamuoyuna yaptığı açıklamalar nedeniyle "güvenlik güçlerini tahkir ve tezyif etme" suçundan bir yıl hapse mahkum oldu.
Dava AİHM'e taşındı. Kamu görevlileri, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nde tanıklık yapacak iki kişinin baskı ve menfaat sağlama taahhüdüyle yalan beyanda bulunmalarını sağladı. AİHM'in olayın kamu görevlileri ile ilgisi olup olmadığı açısından kritik öneme sahip olduğunu değerlendirdiği General Korkmaz Tağma'nın Mahkeme'ye ifade vermesi hükümet tarafından sağlanmadı.
Tüm engellemelere rağmen 9 Mayıs 2003 tarihinde AİHM, Ferhat Tepe soruşturmasında "şaşırtıcı eksiklikler" olduğu tespitini yaptı. Olayın aydınlanması için hükümetin AİHM'le işbirliği yapmadığı, gerekli bilgi, belge ve tanıklara ulaşımı sağlamadığı ve etkin bir cezai soruşturma yapmadığı için Türkiye'yi mahkum etti.
İç hukukta ailenin yaptığı tüm başvurular gerekçesiz reddedildi. Ferhat'ı Diyarbakır Jandarma Alay Komutanlığı'nda işkenceli sorguda gördüğünü söyleyen 14 tanığın ifadesine başvurulmadı. Elazığ Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yürütülen soruşturma 2013 yılında zamanaşımı gerekçesiyle kapatıldı.
Bunun üzerine Anayasa Mahkemesi'ne taşınan davada Mahkeme, "savcılığın soruşturmayı genişletmek için somut hiçbir talimat vermediğini, olayı aydınlatacak işlem yapmadığını, soruşturmanın sürüncemede bırakıldığını" kayıt altına aldı ve hak ihlali kararı verdi. Ancak değerlendirmesini uluslararası hukuka aykırı biçimde "insanlığa karşı suç" kapsamında yapmayarak, zamanaşımı gerekçesiyle soruşturmanın yeniden açılmasını engelledi.
Failler yargılanıp cezalandırılmazken, Ferhat'ın gözaltında kaybedilmesinde sorumluluğu olanlardan Korkmaz Tağma'nın başvurusuyla, içinde TBMM tutanağı, AİHM kararı ve Diyarbakır Barosu'nun veri tabanında olduğu 56 web sitesi Ankara 8. Sulh Ceza Hakimliği kararıyla erişime engellendi.
(ETHA)