Bilim yazarı ve araştırmacısı Tuna Emren ile iklim geribildirim döngülerindeki devrilme noktaları üzerine konuştuk.
1- İklim krizi tartışmalarında sık sık karşımıza çıkmaya başlayan geri bildirimler ve devrilme noktaları ne anlama geliyor?
Tuna Emren: Küresel ısınma, Yer Sistemleri dediğimiz, gezegenimizin alt sistemlerinde gerçekleşen döngüleri olumsuz etkileyip ‘iklim geribildirimleri’ olarak özetlenebilecek kritik süreçleri tetikliyor. Bu geribildirim döngüleri, Dünya bir buzul çağını geride bırakırken de devreye girmiş, ısınmayı hızlandırmıştı. Bunlar ani değişimler yaratıyor, ısınmanın doğrusal ilerlemeye son verip beklenmedik gelişmelerle devam etmesine yol açıyorlar – ki maalesef bunu yaşamaya başladık.
Örneğin, ormanların yok oluşu bir geribildirimdir. Bir diğeri ise buzulların erimesi; güneş ışınlarını geri yansıtan beyaz rengin yerini koyu renkli tundralar ve deniz suyu alıyor. Bunlar sağlıklı iklim koşullarında kendilerini yenileyen döngüler iken ısınmaya devam eden bir gezegende işleri çığırından çıkabilirler.
Şimdilik bildiğimiz kadarıyla sekiz tane iklim geribildirimi var. Ayrıca bu sekiz geribildirimin de bazı geribildirimleri var. İşte biz geribildirim derken aslında bu ikinci gruptan bahsediyoruz. Burada işlemekte olan süreçlerin her biri birbiriyle bağlantılı. Tespit edilmeleri, izlenmeleri ve iklim analizlerine dahil edilebilmeleri kolay olmuyor. Bu nedenle, Hükümetler Arası İklim Değişikliği Paneli’nin (IPCC) iklim raporlarına da yansımazlar.
Her bir geribildirimin bir de kritik eşiği var. Bunlara da ‘devrilme noktaları’ deniyor. Bir tanesi devrilecek olursa bir domino etkisi yaratır. Örneğin, 2001 tarihli IPCC raporu, Grönland ve Batı Antarktika buz tabakalarının 2100 yılına kadar önemli bir kütle kaybı yaşamayacağını söylüyordu, fakat şimdi her ikisi de bir devrilme noktasına ulaştı. Yani kritik eşikleri aşmak üzereyiz ve bu, ısınmayı durdurabilmek için ne kadar şansımız kaldıysa, onu hemen kullanmamız gerektiği anlamına geliyor.
2- Kritik eşiklerin aşılmasına ve zincirleme etkilerine dair bir örnek paylaşabilir misiniz?
Deniz buzunun erimesi en çarpıcı örneklerden birini sunuyor. Kuzey Atlantik akıntısı olarak bilinen (AMOC) ve 1950’lerden bu yana yavaşlamakta olduğunu fark ettiğimiz Atlantik meridyen sirkülasyonuna etki edip onun da sağlıklı işleyişini bozdu. İkincisi de bir devrilme noktasıdır. Bunlar birbirlerini hızlandırarak bir diğer devrilme noktası olan Grönland buz tabakasındaki kütle kaybını büyüttüler, yine başka bir kritik eşik olan Amazonların yağış düzenini iyice bozdular. Hepsi bir arada işlemeye devam etti, Kuzey Kutbu’nda fazladan ısı dalgalanmaları yaşandı. Sibirya’daki eşi benzeri görülmemiş sıcak hava dalgalarının da sebebi buydu. Sonuçta iklim çöküşüne hız kazandırmış oldular.
Geçtiğimiz günlerde paylaşılan bir rapor, Grönland ve Batı Antarktika’nın devrilme yaşadığını gösterdi.
3- Ukrayna işgali iklim krizini genel olarak nasıl etkiledi?
Putin’in Ukrayna’yı işgali, enerji ve gıda fiyatlarındaki dalgalanmaları iyice büyüttü, iklim krizinin çözümüne ayrılması gereken bütçelerin silahlanmaya harcanması için bir bahaneye dönüştü. Yoksulluğu sonlandıracak, açlığı tarihe gömecek, daha iyi bir eğitim ve sağlık sistemi kurulabilecek, tüm dünyayı yenilenebilir enerjiyle dönüştürebilecek meblağlardan bahsediyoruz.
İklim zirvelerine katılan liderler 30 yıldan fazla süredir bazı sözler veriyor ve hiçbirini tutmuyorlar. Fosil yakıtlardan kaynaklı CO2 emisyonlarında en ufak bir azalma olmadı. Şimdi de bu savaşı bahane ederek fosil yakıt endüstrisini yeniden güçlendirmeye başladılar.
Peki, tüm dünyayı türlü acılara sürüklediklerini bile bile bu silahlanma yarışını neden sürdürüyorlar? Çünkü egemen sınıfın çıkarlarını gözetiyorlar. Bunun en güncel kanıtı, geçtiğimiz yılın kâr oranlarını açıklarken “para basan makinelere” dönüşmeleriyle övünen fosil yakıt şirketleridir. Aynı günlerde yayımlanan Oxfam raporu, 60 milyon kişiyi aşırı yoksulluğa ittiklerini gösterdi.
4- İklim krizinin boyutlarını ortaya seren bu tür verilerin paylaşılmasını felaket tellallığı olarak ele alanlara nasıl bir yanıt vermek gerekir?
Felaket tellallığı; ileri sürülen teze yönelik, doğruluğu kanıtlanmamış argümanları doğruymuş gibi göstermeye çalışmaktır. Bizlerse gerçeğin ta kendisinden bahsediyoruz. İnsanlık iklim çöküşünün getireceği bir yok oluşa sürükleniyor.
Az önce bahsettiğim raporda Batı Antarktika’daki Thwaites Buzulu’nun (bu da bir devrilme noktasıdır) birkaç yıl içinde tamamen eriyeceği söyleniyordu. Bu buzul erirse zincirleme bir etki yaratır, bölgedeki diğer buzullar da yok olur. Bu, iklimbilimcilerin ‘kıyamet senaryosu’ dedikleri şey; deniz seviyesi 3 metreden fazla yükselir, ısınma 4-5C’ye ulaşır. Böyle bir gezegende hayatta kalabilme şansımız çok az. Fotosentezin bile sekteye uğradığı bir ısınma değeridir bu.
5- Sizce bu sert ve hızlı gelişmelere “iklimi değil sistemi değiştir” sloganıyla yanıt vermek yeterli mi?
İklim krizi kapitalizmin yarattığı bir kriz. Tüm diğer krizler gibi bunu da sıradan insanları yıkıma sürükleyerek yarattı. Küresel iklim hareketi “sistemi değiştir” diyor, çünkü bu sistemin krizlere çözüm sunabilmesinin mümkün olmadığını görebiliyor ve yeni krizler yaratmasını kabul etmiyoruz. Herhangi bir krizi çözebilecek olsa, sonumuzu getirdiklerini bile bile 30 yıldır gerçekleştirilmekte olan iklim zirvelerini boşa harcamaz, emisyonları çoktan azaltmış olurlardı, değil mi?
Bu tam anlamıyla bir yağma ve barbarlık düzeni. Neden böyle bir düzende yaşamayı kabul etmek zorunda olalım ki? Yaşanmaya değer bir hayat istiyoruz. Bu kadar basit. Açıkça görülüyor ki bunun için mücadele etmek zorunda kalacağız. Gücünü fosil yakıtlardan alan, savaşlardan, acılardan, krizlerden beslenen bu eli kanlı düzenini sonlandırabilecek tek bir güç var; milyonları bir araya getirecek bir kitle hareketi. Bizler bu krizleri nasıl çözeceğimizi biliyor ve artık hepsinden kurtulmak istiyoruz.
(Sosyalist İşçi)