—
Aşağıdan yukarı mı yükseliyor?
Irkçılık gibi ayrımcı ve işçi sınıfını bölen, birbirine düşman eden fikirler, her zaman egemen sınıflar tarafından üretilir, tavandan tabana doğru yayılırlar. Suriyelilerle Türkiyelilerin birbirine düşman olmasından kâr eden patronlardır. Türklerle Kürtlerin düşman olmasında da durum böyledir. Farklı ulusal kimliklerden işçilerin, patronlara karşı ortak bir mücadele yürütmelerindense, birbirlerinden nefret etmeleri egemenlerin çıkarınadır. Suriyelilere düşmanlık da sağcı düzen partileri tarafından üretiliyor. Suriyelilerin Türklerden aşağı olduğu, kültürümüzü bozdukları vb argümanlar Türk milliyetçiliğini kutsuyor. Yerellerde Suriyelilere yönelik zaman zaman görülen linç girişimlerini de genelde örgütlü ırkçı güçler kışkırtıyor. Dolayısıyla buna karşı hegemonya kuracak bir kitlesel ırkçılık karşıtı kampanya, tabanda, işçi sınıfı içerisine, egemen sınıfın mülteci düşmanlığı politikasına karşı ara vermeksizin mücadele ederek kitleselleşebilir. Sosyalistlerin geleneği, antisemit pogromların yaşandığı Rusya’da Yahudi mahallelerinin etrafında işçi milisleriyle nöbet tutan Bolşeviklere dayanıyor. Şu anda da emek örgütleri, solun geniş kesimleri göçmenleri korumak ve onlarla dayanışmak için böylesi bir çaba içerisine girmeli. Türkiye’de de mültecilere karşı kurulan “milli mutabakat” ortamına karşı sesimizi yükseltmeli, mülteciler için bir şeyler yapan tüm grup ve örgütlerin bir araya gelmelerini sağlamalıyız.
—
Çözüm ne?
Göçmenler bir “sorun” değil. Çözülmesi gereken sorun göçenlerle ilgili değil, onlara saldıranlarla ilgili. Bunun yolu da en başta göçmenlere eşitlik içerisinde, kardeşçe yaşayacağımız hakların verilmesinden geçiyor.
Mültecilerin önüne çekilen setler, çitler, duvarlar kaldırılsın. Sığınma hakkı tanınsın. Göç ettikleri ülkelerde sığınmacılara resmi statü verilsin. Göçmenlerin böylesi bir statüye sahip olması, meseleyi “hayırseverlik”, “ev sahipliği” vb kavramlarla değil haklar ekseninden ele almamızı sağlayacaktır. Şu an göçmenler bir gün evlerine göndereceğimiz “misafirler” gibi ele alındığı için sağlık, eğitim, barınma, çalışma yaşamına katılım gibi kritik konularda kalıcı çözümler düşünülmüyor ve günü kurtaracak tedbirlerle idare ediliyor. Bu yaklaşımlar terk edilmeli, asimilasyona değil uyuma dayalı politikalarla göçmenlerin topluma entegrasyonları sağlanmalı.
Sığınmacıları gerçek dışı haberlerle hedef gösteren tüm medya kurumlarına ve siyasetçilere yaptırım uygulanmalı. Bunların kışkırttığı linç ve saldırılara karışanlar hukuk yoluyla cezalandırılmalı.
Göçmenler acıyarak baktığımız, yardım etmemiz gereken kimseler değil; kendi ülkelerinde diktatörlerine karşı ayaklanmış, direnmiş, Türkiye işçi sınıfının müttefiki ve mücadelede ortağı, paydaşı olacak bir topluluk. Hayatındaki sorunların kaynağı olarak patronları, hükümetleri ve kapitalizmi değil de göçmenleri suçlayan bir işçi hareketi kolektif davranamaz, başarı elde edemez. Göçmenlerle ittifak kurarak ortak mücadele yürüten emekçiler ise gerçek suçlulara karşı kazanımlar elde etme şansına sahiptirler. Enternasyonalizm ve işçi sınıfının birliği bu yüzden son derece önemli. Yaşasın dayanışma!
Ozan Tekin
(Sosyalist İşçi)