“Ahlaki reformlar her zaman kurbanlar yaratırken, halkın gündelik davranışlarını nadiren değiştirir...Yasalar binlerce zina davasına yol açtı, ama ne doğum oranını yükseltti ne de namus duygusunu güçlendirdi.”
Bu cümleler, Eric Berkowitz’in 2012’de yayınlanan Seks ve Ceza kitabında, M.Ö. Roma’da Augustus tarafından konulan seks yasa ve cezalarına dair yazıldı. Günümüze baktığımızda dünyanın her yerinde Augustus’un yolundan yürümeye devam eden onlarca belki yüzlerce devlet insanı görebiliriz. Augustus kendi döneminde evlenmenin, çocuk doğurmanın ve kadınların evlerinde karı ve anne olarak oturmalarının iyiliğinden bahsetmiş. Ne tuhaf, bugünün Cumhurları ve çeşitli bakanları ve daha niceleri de aynı şeyleri söylüyor. Augustus için sonuç; kaos!
İnsanlığın çok eski zamanlarından bu yana devlet erkanı dediğimiz sermayeyi, yönetimi ve yasa koyma, ceza verme gücünü/yetkisini elinde bulduranlar bu yetkilerini kendilerince kurdukları “ahlak” anlayışı etrafında şekillendirdiler. Yine aynı kitapta tecavüz, zina gibi meselelerin asla kurban açısından bakılmadığından asıl olarak “namus” ve parayı elinde bulunduranlar açısından bakılarak değerlendirildiğini ve cezalandırıldığını anlatır. Örneğin; bakire bir kadının tecavüze uğraması babanın alacağı başlık parasını düşürdüğü ve namusunu lekelediği için bir suçtur ve çok eski dönemlerden bu yana fail ya kurban ile evlenir yada aileye bir para öder. Ne yazık ki modernizenim dibine vurduğumuzu zannettiğimiz şu çağda dahi pek değişiklik olmadı. Tecavüzcüsü ile evlenmenin yasalardan kaldırılması bizim için bile daha birkaç yıllık bir olaydır.
Günümüzü düşündüğümüzde yasaların bugün geldiği hal şüphesiz ki geçmişe göre kısmen daha makul. Kadının/kurbanın konumunu biraz daha kağıt üzerinde değiştirdi. Kağıt üzerindeki değişikliğin olması gerektiği gibi uygulanması ise ne yazık ki hala bizim mücadelemize ve inadımıza bağlı. Özgecan’ın öldürülmesi olayının üzerinden daha günler geçmiş olmasına rağmen basında günde en az bir tane olmak üzere cinayet, tecavüz haberi, sonrasında başlatan “sen de anlat” kampanyasında ise yüzlerce taciz olayı okuduk. Aynı günlerde daha önce yaşanmış cinayet ve tecavüz olaylarında yürürlükteki yasaların nasıl uygulandığını da gördük. Onu öldürenler ile daha önce içki içtiği bilinen kadının katilleri hafifletilmiş cezalar alanını, tecavüzü sonlandıramadığı için indirimden yararlananı ve ceza evlerinde bulunan çocuklara tecavüz ettikleri bilinenlerin ise hiç ceza almadıklarını da bildik.
Aradan geçen yüzyıllar boyunca görünen o ki biz ezilenlerin lehine kazanılan tüm değişiklikler bizim birebir iktidar gücünü elinde bulunduranlara karşı verdiğimiz mücadelemiz ile kazanıldı. Ancak bunun gerçek hayatta olması gerektiği gibi uygulanması da ne yazık ki hala bizim sokakta inatla ve inanarak vereceğimiz mücadele ile mümkün olacak.
Namusu kadının bedeni üzerinden kurgularken, iki yüzlü ahlak anlayışlarına sığınarak hayatlarımızdan ve geleceğimizden çaldıkları milyonları aklayanların lehimize reformalar yapmasını bekleyemeyiz.
Bu cinayetlerin ve vahşetin sorumlusunun iktidarın kendisi olduğunu hep birlikte teşhir etme zamanı. Onların “bacak arası”, “kızlı –erkekli evler”, “annelik kariyeri”, “ hamile kadının dışarıda gezmesi utanç” söylemleri, onların “ üç çocuğa erken emeklilik”, “ evlenen öğrencilerin kredilerinin silinmesi” gibi kendilerince önleyici uygulamaları bugün yaşananların başlıca sebebidir.
Yasalarda lehimize olan düzenlemelere rağmen yukarıda saydığımız sonuçların çıkması da bu anlayışın bir sonucu. Oysa aynı yasa uygulayıcıların kendileri söz konusu olduğunda bu yasaları nasıl da kendi lehlerine pervasıza kullandıklarını çaldıkları paraları aklarken gördük.
Bugün Özgecan’ın katledilmesine de, Nuh’un bir kar topu oyunu sonrasında öldürülmesine de, bir kaç gündür üniversitelerde ve sokalarda Kürtlere karşı saldırılara da neden olan iktidarın üzerine oturduğu ve topluma yaymaya çalıştığı nefret dilidir.
Bizler için ise hep birlikte biriken öfkemizi birleştirme, nefret diline karşı omuz omuza barış ve özgürlüğümüz için sokaklarda inatla mücadeleyi büyütme zamanıdır.
Ayşe Demirbilek