Sevgili arkadaşım, mektubun ulaştı. Aklımdan geçenleri sana mektupla iletmek istedim. Ama eline geçip geçmeyeceğinden emin olamadığım. Bu nedenle buradan sesleniyorum.
Türkiye’nin yakın siyasal tarihi, kendini devletin sahibi sanan ahmakların ve devletin bazı kurumlarına yerleşmiş “özel güçlerin” toplumu yönlendirmek maksadıyla başvurdukları komplolar ve provokasyonlar tarihi bir anlamıyla.
Ama bu günkü gibi hiç “kör gözün parmağına” olmazdı. Bu gün alenen yurttaşlara tuzak kurulmasına şahitlik ediyoruz. Kamu görevlilerinde, devleti yönetenlerde, iktidar sahiplerinde korkusuzluk, hukuksuzluk, kuralsızlık hâkim. Eskiden hiç olmazsa “işler” kitabına uydurularak yapılırdı.
Celalettin senin ile ilk tanışmam, 78’ler Girişimi çalışmasının ilk toplantısında olmuştu hatırlıyor musun? Seni bilmem ama benim hafızam güçlüdür. Daha sonra yüzlerce toplantıda birlikte olduk. En çok mesaimiz ise Barış Meclisi çalışmalarında ve daha sonra da hükümet tarafından Akil İnsanlar Heyeti üyesi olarak görevlendirilmen sonrasında oldu.
Hükümete seni PKK lideri Abdullah Öcalan’ın önerdiği herkesin malumu. Hükümet de Kürt ve 78’liler girişimi temsilcisi olarak görüşlerini ve temsil kabiliyetini bilerek Akil İnsanlar Heyeti’nde yer almanı sağladı.
Çözüm Süreci‘nde İç Anadolu grubu olarak yaptığınız toplantılarda, Başbakan ile yapılan üç toplantıda (bu toplantıların ikisi Recep Tayyip Erdoğan ile biri de Ahmet Davutoğlu ile idi değil mi?) Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı ile başta olmak üzere bir çok devlet yetkilisi ve bürokratıyla onlarca toplantıya katıldın, hepsinde aynı görüşleri savunduğunu dünya âlem şahit. Celalettin sen düşündüklerini hep eğmeden, bükmeden bazen de “kantarın topuzunu kaçırarak” söylerdin. Ben bunu çözüm sürecinde temas içinde olduğum, birçok siyasetçiden ve bürokrattan bizzat duydum.
Celalettin, senin sorunlara ve konulara başka bir perspektifle yaklaştığını ama sorunun masada çözülmesinin dışında bir yol olmadığını defalarca beyan ettiğine herkes tanıklık eder. Bir anlamda barış için “gerçekçi olup, imkânsızı isteyen” bir anlayışla hareket ettin. Barış çalışması tam da böyle bir şey değil midir? Özcesi Celalettin sen, makulü mümkünde arayan, gerçekçi bir barış insanıydın.
Akil insanlar heyetinde yer alan, muhalif ya da değil, aklını, vicdanını kiraya vermemiş olanların, bu gerçeği dile getirmeleri gerekir. Bu bir etik sorundur. Bugün bundan imtina edenler, yarın benzer durumda kendilerini yalnızlığa mahkûm etmiş oluyorlar.
Kısacası devlet, akil insanlar çalışmasında sana Kürt sorununun çözümü ve barışın inşası için görev ve sorumluk verdi/yükledi. Sen de yüzlerce toplantıda, televizyon programında görüşlerini açık seçik kamuoyu ile paylaştın.
Şimdi bu görüşlerini, HDP, DTK, HDK toplantılarında katılımcılarla paylaştın diye tutuklusun. Buna ne denir? Buyurun “özgürce konuşun hükumetin işini kolaylaştırın, toplumu ikna edin” diye görev verilen insanların bir kısmının bu düşüncelerini “terör örgütü üyeliğine” kanıt olarak sunmaya çalışmaya ne ad verilebilir söyler misiniz?
DTK toplantısına katılmayı suç kapsamına alanlar, sözü edilen toplantılara bir zamanlar bol sayıda bugün Saray yalakacılığı yapanların katıldığını biliyor olsa gerek. Örneğin; Cumhurbaşkanı’nın ekonomik danışmanlarından birinin Celalettin’i dinledikleri DTK toplantısında herkesi sollayıp demokratik özerkliği hararetle, eleştirel yaklaşanları ise suçlayarak savunduğu bilgisini polisin dinleme arşivinde bulabilirler.
Celalettin’i seni toplantısına katılmakla suçladıkları HDK’nin temsilcileriyle Meclis Çözüm Komisyonu’nun, Meclis’te görüşürken sevgili arkadaşımı tutuklamanın ne anlama geldiğini biz çok iyi biliyoruz. Celalettin sen, bugün iktidarın duymak istemedikleri dillendirdiğin ve dik durmaya devam ettiği için Silivri’desin. Osman Kavala ve diğerleri gibi.
25 Haziran 2018 Pazartesi günü İstanbul Çağlayan Adliyesi’nde duruşmada buluşacağız. Haberin olsun vakit geldi, bu kez tamam. 24 Haziran akşamı Abbas yolcu.
Hakan Tahmaz
(www.hakantahmaz.com)