Sahi Kürtler referandumda evet mi dediler? Referandum sonrasında çarpıtılmış aktüel sorulardan biri de bu. Bu soruyla yanıtı aranan, 1 Kasım seçimlerinde HDP’ye oy vermiş seçmenin tutumunda bir değişiklik olup, olmadığı, olduysa da bunun referandum sonuçlarını ne derece belirlediği sorusu. Referandum sonuçlarının analizinde bu sorulara yanıt aranması ilk bakışta olağan gibi görünüyor. Ana akım Kürt siyasetinin, mevcut koşullarda güçlü bir biçimde Hayır cephesinde yer aldığı ve büyük ölçüde seçmeninin hayır oyu kullandığı referandum sonuçlarından anlaşılıyor.
Buna rağmen, son iki yıldır olup bitene, savaş politikalarına ve ağırlaştırılmış OHAL uygulamalarına karşın, 1 Kasım seçimlerinde HDP’ ye oy veren bir kısım muhafazakâr seçmenin evet oyu vermesi sorgulanıyor, şaşılıyor.
Bu sorgulama, Kürtlerin kimlik mücadelesinin fazlaca gelişmiş olduğu kabulüne de dayanıyor. Ancak ana akım Kürt siyasetinin politik etki alanının dışında çok daha büyük bir sosyolojik, siyasal, toplumsal kitlenin varlığı göz ardı ediliyor. Bunun küçük bir kısmı ana akım Kürt siyasetinin etki alanın kenarında duruyor. Kürt sorununun demokratik çözümüne/mücadelesine aktif katılıma yatkın sosyal, siyasal kesim. Bu nedenle de bölgenin güçlü iki siyasal aktörleri arasında geçişken bir alan söz konusu. İki siyasal aktör arasındaki keskinleşmiş mücadele tam bu alanda sürüyor.
Çözüm Süreci’nde, ana akım Kürt siyasetinin Türkiyelileşme yönelimine paralel bu kesimlerden ana akım Kürt siyasetine ciddi bir yönelim oldu. Demokratik Kürt İslam hareketi filizlenmeye başladı. Bu aynı zamanda muhafazakâr Kürt seçmenin, demokratik muhtevalı Kürt siyasal mücadeleye kapalı olmadığının da göstergesi oldu. Ancak süreç tersine döndüğünde, barış süreci bittiğinde işler çok değişti.
Bunun, çok farklı nedenlerle böyle olduğu bir gerçek. Belediyelere kayyım atanması, milletvekillerin ve parti yöneticilerinin tutuklanması sonrasında yaşananlar bu doğrultudaki önemli emarelerdi. Baskı, gerilim, çatışma dönemlerinde olabilecekler hızlı ve keskin bir biçimde yaşandı. Harekette bir geriye çekiliş, doğal daralma oldu.
Bu nedenle kaymanın olup olmadığını tartışmak anlamsız. Buna dair sayısal veriler mevcut. Bunlarda biri de KHK mağduru akademisyen Cuma Çiçek’in yaptığı aşağıdaki çalışma.
Muhafazakâr Kürt seçmen ve Hayır Cephesi
Bu tablo karşısında, Hayır Cephesinin sorması gereken soru, bu kayma neden önlenemedi sorusu olmalı. Bu sorunun birçok farklı yanıtı var. Daha önce referandum üzerine yazılarımda belirttiğim gibi Hayır cephesi, Kürt seçmenin, dikkatini celp edecek bir tutum, yaklaşım sergilemedi. Aksine, HDP’nin Kürt muhafazakârları hayır oyu vermeye ikna etmeye çalışırken, bazı hayırcılar Kürt muhafazakârları yanıltıcı ve yalan eyalet tartışmasını sürekli köpürterek evet cephesine ittiler.
Ak Parti’nin Kürtlere özellikle de muhafazakâr Kürt seçmene anlattığı Demokratik Açılım, Milli Birlik ve Kardeşlik Süreci, Oslo Süreci ve Çözüm Süreci gibi bir hikâyeleri var. Cumhurbaşkanının referandum kampanyası kapsamında Diyarbakır’da sarf ettiği ‘Silahsız olmak koşuluyla herkesle her projeyi konuşuruz’ cümlesini ve bir dizi ekonomik vaatlerini Kürt muhafazakâr seçmen satın aldı.
CHP’nin 90’ların efsanevi raporundan başka anlatabildiği bir şeyi hala yok. Hatta Kürt kimliği ile CHP’de siyaset yapan Sezgin Tanrıkulu gibi siyasetçilerin partinin ötekileri muamelesi görmesi büyük handikap oluşturuyor.
Kürt muhafazakârların, Recep Tayyip Erdoğan liderliğinde, demokratik çözümün imkânsız hala gelmiş olması, MHP ile ittifakı ve Türklük duyarlılığının sürekli kaşınması, baskı, çatışma ve savaş politikaları otomatik olarak muhalefet saflarında toplanmalarına yetmiyor. Bunun nedenini Kürt muhafazakârlarında değil, muhalefet kendinde aramalı.
Referandum sonrası Ankara’nın, toplumsal barışı inşa etmenin önündeki siyasal, sosyal ve kültürel engelleri kaldıracağını beklemek artık bir hayal. Peki, bu konuda hayır cephesi ne durumda? Hayır cephesinin ana omurgasının Kürt sorununda statükocu bir konumda olması, Ak Parti’ye paralel siyasete sahip olması yeteri kadar ürkütücü.
Hayır cephesinin, Türk milliyetçi, muhafazakar seçmene gösterdiği ilgi, alakayı Kürtlerin son iki yıldır yaşadıklarına göstermeyi bir kenara bırakalım, referandumda Kürt illerinde uygulanan ağırlaştırılmış OHAL uygulamalarını ve özel seçim tedbirlerini dahi ağızlarına almaktan imtina ettikleri bir süreç yaşandı. Ak Parti’nin MHP ile ittifak yapmasının sonuçlarını Kürt muhafazakârların yeteri kadar kavramadığını iddia edebilmek mümkün. Ama Hayır cephesinde, yer alan Doğu Perinçek’in, Devlet Bahçeli muhaliflerinin, ulusalcı, Kemalist solcuların, CHP’nin büyük bir bölümünün barış, çözüm konularında Devlet Bahçeli ekibinden ciddi bir farkı mı var? Ak Parti, HDP’yi ötekileştirdi de, CHP’yi ötekileştirmedi mi? Daha da önemlisi CHP, Diyarbakır’da Kürtlere geçmişini aşan bir şey söyledi mi, ya da referandum sonrasına dair bir vaadi oldu mu, hatırlayan var mı?
Hayırcıların, üsten, kibirli, ön yargılı ve sosyal, siyasal gerçeklikten kopuk değerlendirmelerden uzak durmaları ve Ak Parti’nin, bunca yıl iktidar olmanın yıpranmışlığına rağmen bu derece yüksek oy almasının nedeniyle yüzleşmeleri daha sonuç alıcı olur. Mesela CHP, CNN Türk için Fransa merkezli IPSOS isimli uluslararası araştırma kuruluşu tarafından referandum sonrası yapılan ankette görülen; 1 Kasım seçimlerinde CHP oy vermiş seçmenin %5’nin referandumda evet oyu vermelerinin nedenleri araştırılmalı.
Hakan Tahmaz
21.04.2017