Mehmet Can

Mehmet Can son yazıları

Mehmet Can tüm yazıları

27.03.2017 - 08:25

Mahabad'tan Rojava'ya Kürt-Rus ilişkileri

Arap Baharı'yla başlayan ve bölgenin birçok ülkesini etkisi altına alan siyasi ve politik hareketlilik, Suriye ve Rojava sahasını da 2011 yılından itibaren etkilemeye başladı. Özellikle Rusya’nın Sovyetler Birliğinin dağılmasından sonra Ortadoğu’ya, Ortadoğu sahasına ilk defa askeri olarak girip operasyonlar yapması, Rus dış politikası için bir milat sayılmak ile birlikte, bölgedeki siyasi ve politik dengelerin değişimi açısından da önemli bir tarihin başlangıcıdır diyebiliriz.

Suriye’deki Esad rejimi bu müdahale ile birlikte yerini sağlamlaştırırken ve askeri olarak ilerlemeler kaydederken, Rojava bölgesindeki Kürtler ve PYD ise hakim oldukları sınırları korumak ile birlikte, Akdeniz’e kadar ilerleme noktasında büyük avantajlara kavuşmuşlardır. Rusya ile Kürtlerin ilişkisi Mahabad Kürdistan Cumhuriyeti'nin kuruluş aşamasında başlayan, Kürtlerin büyük bir hayal kırıklığı ile sonuçlanan bir döneme tekabül eder. Kürtler o dönem, 1946 yılında Ruslara güvenmişlerdi ama bu güven zamanla boşa çıktı ve Kürtler bunun bedelini çok ağır bir şekilde Doğu Kürdistan’da ödedi. Tarihe o günden bakarak bugüne dair genellemeler yapmak ne kadar doğru bunu bilemem; fakat politik deneyim açısından Mahabad deneyimi faydalanılması ve hatırlanması gereken tarihsel bir laboratuar olarak karşımızda durmaktadır.

Sovyetler Birliği ile İngiltere’nin İran’ı işgal etmesi sonucu Sovyetler Birliğinin desteğiyle kurulan Mahabad Kürt Cumhuriyeti, on bir ay sonra Sovyetlerin İran’dan çekilmesi ile birlikte daha embriyo hâlindeyken yaşamını yitirdi. Bu dönem, 2. Dünya Savaşı aşaması, klasik sömürgeciliğin bitip yeni sömürgecilik dediğimiz bir çağın başlangıç dönemidir. Fiziksel olarak askeri varlıklarını kaldıran sömürgeci ülkelerin, iktisadi anlamda politikalarını o ülkelere kabul ettirerek IMF, Dünya Bankası vs. gibi kurumlar aracılığıyla varlıklarını sürdürdükleri dönemdir. 2.Dünya Savaşı'ndan sonra Kürdistan’ın farklı parçalarında Kürdistani siyasi ve politik örgütlenmelerinin de kurulduğu bir dönemdir. Kürdistan’ın özellikle Irak Kürdistanı diyebileceğimiz bölge ile İran Kürdistanı olarak tarif ettiğimiz parçalarında 1943 yılında KOMELA (Komeleye Jiyanewe Kurdistan) kuruldu. Daha sonra 1945’te Komela Kürdistan Demokrat Partisi İran (KDP-İ) olarak isim değiştirdi.

22 Ocak 1946’da Sovyetler Birliği'nin desteğiyle başkenti Mahabad olan ve Senendec, Şino, Mlyondoab şehirlerini içine alan, 13 bakandan oluşan ve cumhurbaşkanlığına Qazi Muhammed’in getirildiği Mahabad Kürdistan Cumhuriyeti kuruldu. Her şey yolunda ve güzel giderken Sovyetler Birliği neden Mahabad’ı yüzüstü bırakıp desteğini çekti? Sovyetler Birliği sosyalizmin ilkesel bir tavrı olan ulusların kaderlerini tayin hakkını kendi reel politik çıkarları uğruna tanımadı ve Kürt ulusunun 1946 yılında ulusal anlamda Mahabad’ta ortaya çıkardığı iradeye ihanet etti. Sovyetler Birliği'nin Stalin ile birlikte dünya devrimi hedefinden vazgeçişi, yani hedef küçültmesi, Sovyetlerin kendi içindeki iktidar değişimi ile alakalı bir durumdur. Kendi dış politik çıkarlarını her şeyin üzerinde gören Sovyetler Birliği, Kürtlerin kendi kaderini tayin hakkının İran sömürgeci devleti tarafından gasbedilmesine, petrol anlaşması başta olmak üzere yaptığı ticari anlaşmalar nedeniyle rıza göstermiştir.

Sovyetler Birliği'nin Kürtlere önce destek verip daha sonra yüzüstü bırakmasının en önemli nedeni; Kürtleri başında Şah'ın bulunduğu İran’a karşı koz olarak kullanmak ve masada o ülkeden daha fazla ticari imtiyazlar koparmaktır. Sovyetlerin bu politikası sonuç vermiş ve daha önce de ifade ettiğim gibi ciddi petrol anlaşmalarının altına imza atmıştır. İstediği bu ödünleri kopardıktan sonra ise Kürtler, Kürt halkı pek umurunda olmamıştır. 2. Dünya Savaşı sonrası Yalta konferansındaki masadaki tavrı da yine bu söylediklerimden bağımsız değildir. 11 Şubat 1945’te Kırım Yarımadası’nda bulunan Yalta’da, ABD cumhurbaşkanı Roosevelt, İngiltere cumhurbaşkanı Churchill ve SSCB başkanı Stalin’i bir araya getiren Yalta konferansında, Sovyetler Birliği ve Batılı ülkelerin dünya’yı kendi aralarında paylaşmasının sonuçlarını ezilen halklar çok ağır bir şekilde yaşamıştır. Sovyetler Birliği yapılan bu antlaşma gereği, ezilen uluslara bırakalım destek olmayı, kendi reel politik çıkarlarına aykırı ise köstek olmayı, engellemeyi seçmiştir. Doğu Kürdistan, Mahabad Kürdistan Cumhuriyeti’de bu sürecin kurbanlarından biri olmuştur. Günümüzde Rojava, yani Batı Kürdistan ile stratejik ittifak kuran Rusya, yazının başında da ifade ettiğim gibi tekrardan Ortadoğu’ya, Sovyetler Birliği'nin dağılmasından sonra ilk müdahalesini gerçekleştirmiştir askeri olarak. Bu müdahalenin doğrudan sonuçlarını başta Suriye ve Rojava olmak üzere bölge ülkeleri yaşamakta, bölge ülkelerinin politikalarını büyük oranda etkilemektedir.

Rusya, baba Esad ile (Hafız Esad) geçmişten beri kurduğu ilişkiyi günümüzde de sürdürmekte, bölgede  geçmişte askeri üsleri ile günümüzde de bu askeri üslerin dışına çıkarak geliştirmektedir. Peki Rusya, Rojava sahasında PYD ile kurduğu ilişkiyi ne pahasına geliştirmek istiyor? Gerçekten Kürtlerin özgürleşip geleceğin Suriye’sinde söz sahibi olmaları için mi, yoksa Suriye’nin üniter yapısını korumak ve bunu korurken de kendi güvenliğini garanti altına almak için mi?

Kurulan ittifak unutmamak gerekir ki stratejik ve konjoktürel bir ittifaktır. Bu ittifakın kalıcı ve sürdürülebilir olup olmadığını zaman bize gösterecektir. Sahadaki aktörlerin pratiği ve savaşta elde ettikleri neticeler, geleceğin Suriye’sinin şekillenişinde istikametin hangi yöne doğru gittiğinin işaretlerini verecektir bize. Fakat şunu söylemek mümkün: YPG’nin Rojava sahasındaki pratiği ve kazandığı mevziler, geleceğin Suriye ve Rojava’sının şekillenişinde Kürtlerin önemli oranda söz sahibi olacaklarına dair beklentileri ortaya çıkarmaktadır. Rusya bölgede ağırlığını korumak istiyorsa Suriye’nin istikrarına ihtiyacı var, aksi bir durum yani istikrarsız bir Suriye aynı zamanda istikrarsız bir dış politikaya sahip Rusya demektir. Bu istikrarın yolu da Kürtlerin kendilerine ait olanı almaları, başta statü olmak üzere kendi kendilerini yönetebilmelerinin önünün açılması demektir. Ortadoğu’da artık Kürtlersiz bir gelecek ve çözüm mümkün değildir. Rusya, Ortadoğu’da bir geleceğe sahip olmak istiyorsa, Kürtlerin kurmak istediği geleceğe sahip çıkmalı, bu geleceğin bir parçası olmalıdır. Bu da Kürtlerin kendi kaderlerini tayin hakkına saygı göstermek ile olur ancak.

Mehmet Can


Bültene kayıt ol