İki yıldır ana akım Kürd hareketinin taşıyıcı aktörü HDP, çok yönlü büyük baskı altında. Son aylarda her sabah, milletvekillerinin, belediye başkalarının, parti yöneticilerinin tutuklanması haberleriyle güne başlamak adetten oldu.
Referandum gündeme geldiğinden itibaren, HDP felç edilmeye, siyasal faaliyet yürütemez hale getirilmeye çalışılıyor. Büyük ölçüde bunda başarılı olundu. Birkaç ay içinde tutuklanan parti yöneticilerinin sayısı, görevine devam edenlerin sayısını geçti.
Serbest bırakılan milletvekilleri, savcıların itirazıyla yeniden tutuklanıyor. Artık, bu bir oyuna dönüştü. Savcılar, seçilmişler hakkında isteyecekleri cezaya neredeyse açık artırmayla karar verecekler.
Bütün bunlar, Meclis’in HDP Eş Başkanı Figen Yüksekdağ’ın milletvekilliğini keyfi ve hukuksuz düşürmesiyle yeni bir boyut kazandı. Hükümetin, nerede duracağını kestirmek oldukça zorlaştı. Ancak şu kadarını söylemek mümkün Türk milliyetçilerin duygularını okşama ve kabartma yolunda elinden gelenin fazlasını yapacak gibi gözüküyor. Çünkü başka türlü başarılı olma ihtimali kalmadı. Başbakan Binali Yıldırım’ın, partisinin grup toplantısında bozkurt işareti yapması ve İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun iki gün önce Erzurum’da yaptığı konuşma bunu gösteriyor. http://www.diken.com.tr/bakan-soylu-kilicdarogluna-uyari-verdi-suramiza-kadar-geldi-adamlarini-derle-topla/
Hükümet, bugüne kadar “siyasal kırım planını” uygularken zerrece tereddüt göstermedi. Sadece “muteber” Kürdleri bir parça kolladı. Geride kalanlara ise gerektiğinde Mardin Koruköy’de olduğu gibi, en vahşi ve çağdışı muamele ve işkence yapılmasından bile bir an geri durmadı. Kürdlere vurarak Türk milliyetçilerin, Kürd karşıtlarının oyunu almaya ve mukadderatçı milliyetçi seçmenini canhıraş konsolide etmeye devam ediyor.
Kirli plan
Diğer taraftan da, kirli, ahlaksız, yalana dayalı propagandayla Kürdlerin oyunu kazanma veya hayır oyu kullanmalarını engelleme planı yürütülüyor.
Bazı pek bir kıymeti harbiyesi olmayan, “muteber” çevreler “bu anayasa değişikliği Kürdleri ilgilendirmiyor” tezini ve referandumda boykotu savunuyorlar. Değişikliğin onaylanmasını isteyenlerin, Kürd karşıtı ve Türk milliyetçisi propagandalarını önemsemiyor ve hayır cephesinde yer alanları zayıflatma yoluyla hükümeti kollamayı, ana akım Kürd siyaseti ile husumetlerini sürdürmeyi tercih ediyorlar.
Referandum yaklaştıkça Kürd illerinde fısıltı gazetesi kafa karıştırmak için yoğun çaba gösteriyor. Hükümet, HDP ve Öcalan ile görüşüyor, referandum sonrası yeni süreç başlayacak. Öcalan, Newroz’da çağrı yapacak, Kürd hareketini hayırdan vazgeçirecek. Zaten, Öcalan başkanlık sistemine karşı değil, gibi çeşitli tezviratla, Kürd seçmenin kafasını karıştırma ve evetleri çoğaltma çabası revaçta. Bu gibi cin fikirli siyaset acemilerinin, hendek savaşıyla Kürd illerinde oluşan siyasal ortamı elverişli zemin olarak değerlendirme heyecanıyla yanıp tutuştukları görülüyor. Aynı biçimde hayırcı blok içinde yer alan, tepeden tırnağa bölünme ve Kürd korkusuyla kampanya yürüten, beceriksiz statükocular da büyük bir şevkle Kürdlerin hayırcı cepheden kopmalarını bekliyorlar. AK Parti ile Öcalan’ın anlaştığı haberinin peşinden koşmaktan helak olmak üzereler.
Bütün bu tezviratlarını siyasal zemini olarak Abdullah Öcalan ile HDP heyeti arasında 23 Şubat 2013 tarihinde İmralı’da gerçekleşen görüşme gösterilmekte. Bu görüşmede, “S.S. Önder: Başkanım, her şeyi konuştuk. Bir de Başkanlık meselesi var. Kamuoyu bu konuda çok hassas. Totaliter bir yapıya dönüşmesinden endişe ediliyor” sözlerine Öcalan’ın yanıtı: “Başkanlık sistemi düşünülebilir. Yalnız burada Başkanlık ABD’deki gibi olmalı. Devlet Meclisi gibi bir senato. İkincisi, bir de Halklar Meclisi. Bunun adı Demokratik Meclis de olabilir. Bu da ABD’deki Temsilciler Meclisi gibi olabilir, Rusya’daki Alt Duma gibi olabilir. İngiltere’de Avam Kamarası’nın Türkiye versiyonu gibi. Esas olarak HDK’yi parlamentoya uyarlamak gibi düşünebiliriz” biçimindedir. (Bkz. Demokratik Kuruluş ve Özgür Yaşamı İnşa (İmralı Notları) sayfa:27 )
Bu söylenenlerle bugün yapılmak istenen değişiklik arasında bir yakınlık kurmaya çalışmak ancak iyi bir hokkabazlık olabilir. Çünkü AK Parti’nin önerisiyle Öcalan önerisinin arasında en küçük sağlam bir bağ dahi kurulamaz.
Her şeyden önce Öcalan, Çözüm Süreci’nin başında Ortadoğu’daki gelişmelere AK Parti ile Kürdlerin demokratik bir iş birliğiyle müdahale edilmesini öneriyordu. AK Parti ise bugün tam tersine, tercihini MHP’den ve Türk milliyetçiliğinden yana yaparak, Kürd karşıtı bir cephe kurdu. Bu cephenin bir tek hedefi var: Türk devletinin bekası için ana akım Kürd siyasetinin hiç bir biçim bölgede siyasal bir kazanım elde etmemesi için çalışmak, güçlü ve uyumlu tek adama dayalı devlet mekanizması oluşturmak. AK Parti- MHP bloğunun önerisi çoğunlukçu bir sistem, Öcalan ise, görüşme notlarında yer aldığı kadarıyla HDK’yi parlamentoya uyarlamak gibi düşünebiliriz sözleriyle çoğulcu bir sistem önerdiği görülüyor. Bunun ne derece başarı şansı vardı ayrı bir tartışma ama bunları aynı şey gibi ancak hokkabazlar gösterebilir.
Bu hokkabazlık değilse, algı operasyonu olabilir. Bu algı operasyonunda da pek çok AK Parti ve Kürd karşıtı yer aldığı gibi Kürd milliyetçisi, Kürd haklarını savunmakla ana akım Kürd siyaseti karşıtlığını çok sık karıştıran ve işi AK Parti’yi korumaya, kollamaya vardıranlar da az değil.
Bu iki “düşman kardeşler” farklı yol ve yöntemle, Kürdlerin tepelerine yıkılan evlerini, işyerlerini kentlerini, mezarsız bırakılan evlatlarını, siyasal olarak yok edilmek istenmelerini unutmalarını sağlamak gibi bir aptallığın peşinden koşuyorlar. Referandumun Kürdler için sadece referandum olmaktan çoktan çıktığını görmenin zamanı. Kürdlerin, son siyasal kırım savaşında ne derece politikleştiklerini, öfke biriktirdiklerini ve kızgın olduklarını sandıklarda göstereceklerini ve herkesi kendi ayıbıyla baş başa bırakabileceklerini unutmamak gerek.
Hakan Tahmaz
(IMP News)