Aralık ayı sonlarında her yıl orta/uzak mesafeli dostlarımdan bayram tebrikleri gelir. Yakın dostlarım dinî bayramlarla alakam olmadığını, bunları içki içmek ve domuz pirzolası yemek için bahane olarak gördüğümü bilir. Ve tabii, benim tanrıtanımazlığımı bir yana bıraksak bile, Noel'in Yahudilikle alakası yok. İsa'nın doğduğu gün. Bize ne?
İsa diye bir kişinin yaşayıp yaşamadığı kuşkulu. Dönemin kaynaklarında adı hemen hemen hiç geçmiyor. Yaşamışsa da, İncil'de anlatılan kişi olmadığı kesin. Kutsal Kitap'taki anlatı baştan sona çelişkilerle dolu, anlatıldığı şekilde gerçekleşmiş olması mümkün olmayan hikâyelerle dolu. Gerçek doğum gününü biliyor olma ihtimalimiz solda sıfır. Zaten Amerikalı bazı manyaklar dışında hiçbir ilahiyatçı 25 Aralık gününün tarihsel bir gerçeklik olduğunu iddia etmiyor.
Bunların hiçbirinin önemi yok ama. Önemli olan, dünyada milyarlarca insanın İsa'ya ve vaaz ettiği sevgi dinine inanıyor olması; simgesel anlamda da olsa, ticarîleşmiş, metalaşmış ve kapitalizmin gadrine uğramış bir şekilde de olsa 25 Aralık'ta inançlarını kutluyor olması. İncil'de yazılanlar masal olabilir, ama dünya nüfusunun önemli bir kısmının bu yazılanlara inanıyor olduğu tarihsel bir gerçeklik.
Bu yıl da, Noel günü epey tebrik mesajı aldım. Hiç bozuntuya vermedim elbet. Türkiye gibi bir memlekette Müslüman olmayanların dinî bayramını kutlamak özel ve anlamlı bir davranış. Bilinçli bir radikallik adeta. Kardeşlikten, eşitlikten yana bir duruş sergileme. Böyle olmaması gerek, tamamen normal bir şey olması gerek, ama Türkiye'de böyle işte. Dolayısıyla, "bayramımı" kutlayan hiç kimseye "Yahu, ben Hıristiyan değil Yahudi'yim, üstelik de ateistim" demedim, teşekkür ettim.
Ve zaten onlar haklı çıktı! Ertesi gün öğrendim, bu yıl Yahudilerin Hanuka bayramı da 25 Aralık gününe denk gelmiş. Ne yalan söyleyeyim, salak gibi hissettim kendimi! İyi ki kimseye "Yok abi, bayram değil bugün" dememişim.
Benim bu ufak tefek şeyleri yaşadığım günlerde, Türkiye'de eskiden beri dar çevrelerde rağbet gören "Noel kutlanmasın" kampanyası ilk kez daha geniş, daha resmî çevrelere yayılıyordu. Ne ölçüde resmî olduğunu, ne kadarının hükümet talimatlarından kaynaklandığını bilemiyorum. Ama son tahlilde hükümetin "dindar nesiller yetiştirmek" amacı ile uyum içinde olduğu, hükümetin bu tür kampanyalarda bir sorun görmediği belli.
Haksızlık etmemek amacıyla, önce şunu belirtmek gerek belki. Kampanyalar "Noel kutlanmasın" demiyor, "Müslümanlar Noel kutlamasın" diyor. Eyvallah. Ama yine de sorun var.
Birinci sorun şu: Niye kutlamasın Müslümanlar? Uyumlu toplumlarda, özellikle mahallelerde, köylerde komşular birbirlerinin bayramlarını adeta kendi bayramlarıymışçasına hep beraber kutlar, bazen birbirlerinin güzel dini adetlerini bile benimser, dostluk pekişir, doğal bir kardeşlik duygusu yayılır. Ne var bunda? Nedir sorun? Müslüman, bunu yaptığında dinden mi çıkıyor? Bu kadar mı kolay dinden çıkmak? Ayrıca, Müslüman Müslümanlığından, Hıristiyan Hıristiyanlığından bu kadar kolay çıkıyorsa, demek ki çıkacağı varmış! Bırakalım çıksın, ne Müslümanlığa halel gelir, ne Hıristiyanlığa.
İkinci ve daha önemli sorun, bu tür kampanyaların, hemen zıvanadan çıkmaya yatkın olması. Yeniçeri kılıklı üç herifin Noel Baba'nın kafasına tabanca tutması elbette Diyanet İşleri Başkanı'nın talimatıyla sahnelenmedi. Ama Başkan'ın tavrıyla heriflerin tavrı arasında çok kolay bir geçiş var. Başkan'ı kaygılandıran, bazı Müslümanların yılbaşını kutlaması değil, o tabanca olmalıdır. Mehmet Görmez, Hıristiyan vatandaşların yaşadığı bir memleketin Diyanet İşleri Başkanı olduğunu unutmamalıdır. O tabancanın o vatandaşlara neler hissettireceğini bilmek zorundadır. Sadece ilahiyatçı olarak değil, insan olarak bunu bilmek, düşünmek, tartmak zorundadır. Noel hakkında ille de görüş bildirmesi gerekiyorsa, bu görüşlerin suistimal edilmesini engellemek için konuşmasının sonunda "Hıristiyan vatandaşlarımın bayramını kutlarım" deme insanlığını da göstermelidir.
Nihayet, gelelim itiraz etme meselesine. Kuşkusuz, itiraz etmek gerek, Mehmet Görmez'e de, tabancalı mankafalara da. Ve itiraz ediliyor nitekim. Ama nasıl?
Laikliğe Çağrı Birlikteliği, Görmez hakkında 'halkı kin ve düşmanlığa teşvik'ten suç duyurusunda bulunmuş. CHP milletvekili Barış Yarkadaş, "Laikliğe sahip çıkanlara gözdağı" verildiğini belirtmiş. Sol bir örgüt laikliğe çağrı yapmış. İtirazlar hep "laiklik" temelinde. Ben de buna itiraz ediyorum; bu tarzı yanlış buluyorum.
Bu tartışmayı kazanmak için, AKP'yi AKP'nin tabanına şikâyet etmek gerektiğine inanıyorum. Tartışmanın AKP tabanında kazanılması gerektiğini düşünüyorum. Dindar nesil yetiştirmek isteyen Cumhurbaşkanı da, Diyanet İşleri Başkanı'nı da bu tabana hitap ediyor. Biz de öyle yapmalıyız. Mehmet Görmez'e "Yanılıyorsun, benim İsa'yla, Hıristiyanlarla, Noel'le hiçbir sorunum yok" diyecek olan o taban olduğuna göre, şikâyet mercii o olmalıdır.
Ben nasıl iyi biliyorsam, bu taban da iyi bilir: Türkiye siyaset dilinde "laiklik" kelimesi laiklik anlamına gelmez. Şifreli bir kelimedir; Atatürk anlamına gelir, din düşmanlığı anlamına gelir. Dindar Müslümanlara onyıllarca eziyet eden Kemalist devlet politikaları anlamına gelir. Dolayısıyla, "Laiklik elden gidiyor" yaygarası eşliğinde söylenen her şey gerçekte başka bir anlama gelir ve bunu ben de, dindar halk da biliriz.
"Noel kutlanmasın" kampanyalarına karşı itirazımızı eşit vatandaşlık, kardeşlik, karşılıklı höşgörü temelinde yapmak gerek. "Laiklik" temelinde yapıldığı zaman, maksadın üzüm yemek değil bağcıyı dövmek olduğunu ben de, halk da anlıyoruz.
Roni Margulies
(T24)