Kürd demokratik siyaseti büyük bir tutuklama kampanyasıyla karşı karşıya.
İçlerinde, son 30 yılın bütün çilesini omuzlarında taşıyan, Kürd Meselesi’nin mağduru, tanığı ve sanığı Ahmet Türk, Gültan Kışanak’ta var. HDP Eş Başkanları Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ, DBP Eş Başkanı Sebahat Tuncer, Fırat Anlı, Tuncay Bakırkan, Bekir Kaya gibi 1990’lı yılların çetin savaş koşullarında demokratik mücadeleyi tercih etmiş onlarca siyasetçi ve belediye başkanı da var.
Başbakan Binali Yıldırım, TÜSİAD’ın Yüksek İstişare Toplantısı'nda yaptığı konuşmada bu tutuklamaları “Çukur siyaseti yapanlar, sorunları çözeceğiz diye Kürd vatandaşlarımızı kandıranlar hesabını veriyor. İfadeye çağrılıyorlar gelmiyor. Eş yönetim, eş başkan gibi söylemler bizim hayrımıza değildir. Bu bölücülük mikrobunu vücudumuzdan atmalıyız. Bölgede yaşayan Kürd vatandaşlarımızla hiçbir sorunumuz yok. Bölücü terör örgütünün Kürd Meselesi diye bir sorunu yok. Sorun oradaki vatandaşlarımızın bölücü terör örgütü gibi bir sorunu var” sözleriyle savundu.
Başbakanın TÜSİAD yaptığı konuşmanın irdelenmesi gerek çok farklı yönleri var. İlginç bir konuşmaydı. Kürd Meselesi’ne ilişkin ettiği sözler TÜSİAD Yönetim Kurulu Başkanı Cansen Başaran Symes’in, toplantının açılış konuşmasında sarf ettiği “terörle mücadeleyi Kürd meselesinden ayırmalıyız" sözlerine yanıt niteliğindeydi.
Başbakan’ın sözleri sahadaki durumu yansıtmıyor. Aksine Kürdler, bu tutuklamaları “Kürdlerin hala tehdit olarak algılanmasının siyasal bir sonucu” olarak değerlendiriyorlar.
Gecen hafta Gültan Kışanak hakkında hazırlanan iddianame açıklandı. Mahkeme tarafından kabul edilen iddianamede Kışanak, hakkında "silahlı terör örgütünü kurma ve yönetme", 41 kez "terör örgütü propagandası yapmak" ve "kanuna aykırı toplantı ve yürüyüşlere silahsız katılarak ihtara rağmen kendiliğinden dağılmama" suçlarından 230 yıl ceza isteniyor. Basında yer alan haberlere göre savcı, Gültan Kışanak’ın Demokratik Barış Partisi Eş Başkanı ve Diyarbakır Büyükşehir Başkanı olarak her konuşması, her çalışması neredeyse suç olarak değerlendirilmiş.
Diğer tutuklu Kürd siyasetçiler hakkında da benzer içerikte iddianame hazırlanması kuvvetle muhtemel. Tersi bir gelişme olması olağandışı bir durumun işareti olabilir.
Diyarbakır 8'inci Ağır Ceza Mahkemesi tarafından Gültan Kışanak hakkında hazırlanan iddianamenin kabul edildiği gün CHP İzmir Milletvekili Musa Çam Edirne cezaevinde tutuklu Mardin Büyükşehir Belediye Başkanı Ahmet Türk ile görüştüğünü duyurdu. Ahmet Türk, Çam’a “biat etmeyenler tasfiye ediliyor” değerlendirmesinde bulunmuş.
Ahmet Türk, Kürd siyasetinin, yargının iktidarın siyasi kararı doğrultusunda siyasi kırım operasyonu yaptığı tezini tekrarlamış. Savcı ise Gültan Kışanak iddianamesinde görüldüğü üzere "silahlı terör örgütünü kurma ve yönetme", "terör örgütü propagandası yapmak" ve "kanuna aykırı toplantı ve yürüyüş” suçlaması gibi resmi devlet ağzını iddianameye taşımış.
Son bir yıldır izlenen politikaların sonuçlarını görmek için bu iki açıklamanın Kürdler üzerinde yarattığı etkiyi görmek yeterli olacaktı. Gültan Kışanak hakkında hazırlanan iddianame devletin bu savaşı kaybettiğinin belgesi olarak tarih arşivinde yerini alacaktır.
Fırat’tın batısında Kürd korkusunu tetikleyerek yürütülen siyasal operasyon ve kırım hareketi, Kürd yurttaşlar üzerinde yarattığı sonuç büyük bir öfke ve umutsuzluk. Bunun yaratacağı riski hükümet göze almış görünüyor. Bu risk siyasal olmaktan daha çok sosyal, sosya-psikolojik ve kültüreldir.
Kürd siyasetçilerin yargısal işlemle karşıya bulunduğuna inananlar zaten çeşitli nedenlerle safını Hükümetten yana belirlemiş durumdalar. Bunlar, devlet baskısı ve korkusuyla onay veren veya sessiz kalan küçük bir azınlık ile iktidar nimetlerinden faydalananlar ve bunu kaybetme kaygısı taşıyan partililer, korkucular, aşiretler, devlet memurları ve ana akım Kürd siyasetine karşı şiddetli husumet güden muhafazakâr Kürdlerdir.
7 Haziran sonrası izlenen siyaset nedeniyle ana akım Kürd siyasetine tepkili, kızgın, kırgın olup ama yukarıdaki sınıflandırmada yer almayan Kürdler, bu yargılı siyasal kırım operasyon nedeniyle iktidara, Ankara’ya öfkeli, aralarındaki bağ zayıflamış bir haldeler.
Kürd sokaklarında yeni savaş konseptinin yürürlüğe sokulması ve tutuklamalar sonrası ciddi siyasal, sosyal, sosyo-psikolojik ve kültürel çözülme ve çürüme yaşanıyor. Kürdlerde içe kapanma eğiliminin gelişmesi ve demokratik siyasetle sorun çözme, mesele halletme duygusunun zayıflaması bunun tipik verileridir.
Kürd sokaklarında tutuklamalar sonrasında güçlü tepkilerin gelişmemesi, sessizliğin hâkim olması, fırtına öncesi sessizlik ve demokratik siyasete güvensizliğin sonuçları olarak değerlendirmekte yarar var.
Hükümetin, bölgede kişisel ikbal peşinde koşmayan, korucu aşiretleri ve 90’lı yılların intikamıyla yanıp tutuşmayanlar dışında oy aldığı Kürd seçmenine ve kanat önderlerine kulak verse Ahmet Türk’ün “biat etmeyenler tasfiye ediliyor” değerlendirmesinin Kürdlerin halet-i ruhiyesini yansıttığını görecektir. Kürd sessizliğinin onay olmadığını ve demokratik siyasette yapılan tasfiyeler büyük bir volkanın habercisi olduğu hatırlayabilir.
MHP ile girilen yol başka bir ihtimal bırakmadığı da bir gerçek. Ama bu yolun çıkmaz olduğu da başka bir gerçek.
Hakan Tahmaz
(imp-news.com)