ABD seçmeni Cumhuriyetçi Donald Trump’ı Ocak ayında başkanlık koltuğuna oturtmaya karar verdi. Hem de Trump, demokratların adayı Hilary Clinton’dan çok daha az bir oy aldı ama senato ve temsilciler meclisinde beklenmedik oranda fark atarak başkan oldu. Dünyanın yükselen trendi popülist sağ politikaları merkeze yerleştirdi. Tıpkı Türkiye’nin 2002 seçimlerinde Ak Parti’yi merkeze taşıması gibi.
45. ABD Başkanlık seçimlerinin sonuçları farklı boyutlarıyla epey tartışılacak. Beyaz, orta sınıf Amerikalıların direnişinin veya tepkilerinin sonucu seçilen başkanın kişiliği de tartışmalarda önemli yer tutacak gibi görünüyor. Kalıcı sonuçlar üretmesi gösterilecek yüksek performansa bağlı. Şimdilik seçim sonuçlarının ABD’lileri sarstığını ifade etmek ile yetinelim.
Türkiye’de de tartışma Türkiye’nin iç siyasetine etkileri ve ABD’nin Ortadoğu politikasında ortaya çıkacak değişiklikler ve sonuçları boyutuyla sürüyor.
Başkan Trump, devletlerin dış politikasında seçim konuşmalarındaki gibi radikal değişime gitmenin kolay ve kısa sürede olmayacağını biliyor olsa gerek. Bilmiyorsa da kısa sürede öğrenecek. Ancak Obama döneminin bazı politikalarında ciddi değişiklik olacağı kesin. Bu değişikliklerin kısa sürede ortaya çıkacağı alan Ortadoğu bölgesi olacak. Trump, Ortadoğu’yu dizayn etme sevdasının ABD’ye pahalıya mal olduğunun farkında. Trump, bu politikaların ağır faturasının yükünü üzerinden atmak için yeni yollar deneyecek. Ekonomik ve siyasi korumacılık siyaseti izleme planlanıyor. Bu nedenle hızla kendini iktidara taşıyan beyaz Amerikalıların, Obama politikalarında “öncelikli tehdit olarak algıladığı” konularda değişik adımlar atacak.
Bir çok nokta belirsizlik olmakla birlikte Rusya ile ilişkiler hızla değişebilir. Bu radikal bir değişim olur. Bunun yansımasının ilk sonuçları hiç kuşkusuz Suriye’de görülecek. Bölgesel sorunların halledilmesinde yerel dinamikler ve aktörler bir parça daha öne çıkacak. Obama döneminde ABD, İsrail ilişkisindeki geriye gidiş durabilir. Trump’ın seçim vaatleri arasında yer alan İran ile Obama döneminde yapılan ve uluslararası nitelik kazanmış olağanlaşmanın gözden geçirilmesi sonuç verecek gibi görünmüyor.
Bütün bunlar, önümüzdeki dönemde Kürdlerin meselesinde ve IŞİD ile mücadelede yeni bir sürece tanıklık edeceğimizi göstermeye yetiyor. Her iki konuda da Türkiye ile ABD arasındaki makasın biraz daha açılma olasılığı oldukça yüksek. Bu olasılığa rağmen Türkiye ABD ilişkilerinin türbülansa girmesi ise pek mümkün değil. Türkiye’nin NATO ülkesi olması ve jeopolitik konumu ABD Türkiye ilişkilerinin sigortasıdır.
Ancak seçim kampanyası süresince Ortadoğu’da Kürdlerin önemine yaptığı vurgu ve seçim kampanyasını İslam ve IŞİD karşıtlığı üzerinden yürüten Trump’ın bölge politikası Türkiye ile yeni sorunlara gebe. Clinton’un aksine, müdahaleci değil içe kapanmacı bir çizgi izlemesi de bu olasılığı daha da güçlendiriyor.
Rusya ile iyi ilişkiler, Suriye’de Esad’a karşı daha da yumuşama siyaseti, Kürdlerin Bağdat ve Şam ile koordineli politikalarla kendi yollarında daha hızlı ilerleyişlerinin önünü açabilir. Bir taraftan Esad gibi eli kanlı bir diktatörün ömrünü uzatırken diğer yandan bölgede Kürdlerin elini güçlendirme olasılığı oldukça yüksek. Bu ikisinin arasındaki çelişki ise yeni sorunlara işaret ediyor.
Trump, seçim kampanyası sırasında birkaç kez sarf ettiği “Kürd savaşçılarının da hayranıyım. Ayrıca Türkiye ile yakın ilişkilerimiz var. Eğer Suriye’deki Kürdlerle Türkleri bir araya getirmeyi başarabilirsek gerçekten harika olur” sözleri bu olası gerilim alanına işaret ediyor. Türkiye’nin çözüm sürecini bitirilmesinde başat rolü bulunan Suriye’deki Kürdlerin konumu sorununa çözüm üretmek mayınlı bir alan. Bu mayınları temizlemek Türkiye’nin Kürd korkusunu yenmesiyle mümkün. O nedenle de oldukça zor. En azından çok sancılı olabilecektir. Salt Türkiye’nin güvenli bölge talebinin karşılanmasıyla aşılabilecek bir sorun değil.
ABD’nin yeni başkanının, radikal İslamcı hareketleri ve IŞİD’i Ortadoğu’daki esas, öncelikli ve büyük tehlike olarak tanımlaması Türkiye ile farklılığı oluşturuyor. Bölgede Kürdlerin konumlanışları güçlendiği ölçüde, Türkiye yürüttüğü Kürd politikasında daha da zorlanacak. Bu yaklaşım KBY, PYD yönetimleriyle ilişkilerde sürekliliği sağlayacak ve Ortadoğu’da Kürdleri güçlendirecek; Türkiye’de ise Kürd sorununun akut halinin sürmesini getirecektir. Kürdistan Bölgesel Yönetimi ve Rojava yönetimi içte ve dışta etki alanları güç kılacak. Trump, sonrası insan hakları, özgürlükler ve demokrasi gibi konularda eleştirilerden kurtulmuş bir Türkiye yönetimi, bütün bunları sineye çekebilir.
Hakan Tahmaz
(Bas Haber)