Başbakan Binali Yıldırım, kabinenin yarısını da yanına alarak 4 Eylül’de Diyarbakır’da Kürd illerinde uygulanacak 10 yıllık Kalkınma ve Yatırım Paketi’ni açıkladı. 5 Mart 2016 tarihinde dönemin Başbakanı Ahmet Davutoğlu, Mardin’de benzer bir paket açıklamıştı.
Diyarbakır’da verilen vaatler, yapılan açıklamalar Ankara’ya dönüş yolunda uçak daha havaalanına inmeden genellikle unutulur. Siyasetçilerin, Diyarbakır’da başka, Ankara’da başka konuşması gelenek haline geldi. Umarız bu kez böyle olmaz.
Başbakan, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan gibi şair Cahit Sıtkı Tarancı'nın "Memleket İsterim” şiirini okudu. Erdoğan’ın bu şiiri okumasına yazar Adalet Ağaoğlu vesile olmuştu. 10 Ağustos 2005 tarihinde benimde içinde yer aldığım 10 kişilik bir heyet olarak Başbakan ile görüşme yapmıştık. Kısa süre önce yayınlan 150 imzalı barış bildirisini iletmiştik. Başbakan iki gün sonra Diyarbakır’da açılış yapacaktı. 1 Haziran 2005 tarihinde beş yıl süren tek taraflı ateşkesi PKK bitirmiş, şiddet ve ölümler yeniden artmıştı. Dönemim Başbakanı Erdoğan, 12 Ağustos 2005 tarihinde Diyarbakır’da bu şiiri okudu ve konuşmasında “Kürd Sorunu benim de sorunum, büyük devlet: hatalarıyla yüzleşmeyi bilen devlettir. Kürd Sorunu’nu anayasal çerçevede, demokratikleşerek çözeceğiz” demişti. Bu içerikteki konuşma devlet ve Ak Parti açısından bir ilkti. Kürd Sorunu’nda yeni bir dönemin kapısı aralandı. Bu konuşmanın üzerinden 11 yıl geçti. Kürd Sorunu’nun demokratik çözümü ve şiddetin toplumsal yaşamdan çıkarılması bakımından aldığımız yol ortada. Mevcut başbakanın konuşmasını bununla karşılaştırılamayacak kadar güvenlik eksenli bir konuşma.
Açıklanan Yatırım ve Kalkınma Paketi’nin son bir yıldır tavan yapmış olan şiddettin sona ermesine, hükümetin yeniden demokratikleşme yoluna girmesine vesile olup olamayacağı tartışılıyor, merak ediliyor.
Durumun beklendiği kadar parlak olmadığı, paketin ekonomik, sosyal hizmetlerle sınırlı olmasından ve konuşmada sarf edilen “çözüm mözüm yok” sözlerinden anlaşılıyor. Bu sınırlıkta bir programla Hükümet, 24 Temmuz sonrası uyguladığı güvenlik eksenli politikalarına devam edeceğini ve yıkılan, boşaltılan kentleri yeniden inşa ve modernize edeceğini açıklamış oluyor.
“Çözüm mözüm yok” sözüyle “PKK, HDP ve Abdullah Öcalan’ın muhatap alınmayacağını veya bunlarla sınırlı bir masa olmayacağına dair bir mesajı veriyor. Hatta Kürd Sorunu değil PKK sorunu var yaklaşımında ısrar ediliyor. Kürd kentleri yıkılırken, harabeye dönerken kalplerin kırıldığının, parçalandığı ve öfkenin büyüdüğü realitesini dahi kabul görmediği anlaşılıyor. Buna dair tek bir öneri, söz yok.
Türkiye’de son iki yıldır hiçbir demokratikleşme, ileriye gidişin söz konusu olmadığı, Kürd savaşının bölge çatışmasına dönüştüğü, ülkenin KHK’ler ile yönetildiği, OHAL döneminde başka bir şeyin olmasına da pek imkan yok. Cumhurbaşkanı’nın ifadesiyle FETO soruşturmasında “at izinin, it izine karıştığı” bir zaman diliminde bu çok zor.
Yeni bir süreç ancak Suriye/Kobanê sorunu hal yoluna girdiğinde resmen başlayabilir. Bugün yapılabilecek olan bu süreci kolaylaştıracak ve Türkiye’nin normalleşmesine hizmet etmektir. Paket bu açıdan çeşitli fırsatların doğmasına vesile olabilir. Her şeyden önce yağmalanmış, yıkılmış, yok edilmiş kentlerin yeniden inşasının daha fazla geciktirilmemesi oldukça önemlidir. Ancak en az bunun kadar önemli olan yeniden inşanın nasıl yapıldığıdır.
Çözümün toplumsal zemini ve ilişkilerini geliştirmek için hükümet, bu programı yerleşim yerlerindeki yerel yöneticiler, sivil toplum örgütleri, kanaat önderleri başta olmak üzere ilgili aktörlerle iletişim içinde yürütmeli, belirlenen ihtiyaca göre revize etmelidir.
İnsanların barınma, iş, yol ve su gibi zorunlu ihtiyaçları karşılanırken, kırılan, parçalanan gönülleri kazanmaya, onarmaya yönelik çalışma da paralel biçimde yapılmalıdır. Yaşanan can kayıpları ve hak ihlalleri konusunu araştırmak, mağduriyetleri gidermek için Meclis Komisyonu kurulmalıdır. Bu komisyon sivil toplum örgütleriyle ve kanat önderleriyle eşgüdüm içinde çalışmalıdır. Bu ve benzeri çalışmalar çözümün toplumsal zeminini hazırlar.
Hakan Tahmaz
(Bas Haber)