İslamî cenahın bir dergisinde bu hafta şu sözleri okudum:
“Geçtiğimiz günlerde ziyaret ettiğim köydeki yaşlı bir akrabam, darbeyi durduranın yönetici elitler değil, milletin kendisinin olduğunu, ama giderek yükselmekte olan diktatoryal sorununun da ortada durduğunu (elbette böyle ‘süslü’ laflar etmeksizin) söyledi.”
Yazının sonunda şöyle deniyor:
“Bu kriz anları atlatıldığında, sanki bunları savuşturanlar iktidar seçkinleriymiş gibi, halk veya millet bir kez daha unutularak toplumsal-mekân devletlûların insafına terk edilecek ya da devletlûlar tarafından toplumsal-mekâna bir kere daha el konulacaktır. Oysa doğru tutum, halkın karar verme etkinliklerini ve yetkinliklerini artırmaktır. Halk/millet bu konuda belki tevazu göstermekte olabilir. Ama görülen o ki, birçok konuda kendisini yönetenlerden daha basiretli ve cesur olduğunu defalarca ispatlamıştır.”
Söylemeye gerek yok, yazının yazarı da sosyalist değil, köydeki yaşlı akrabası da.
Ama 15 Temmuz gecesi yaşananlara gösterdikleri tepki bir sosyalistten beklenecek tepkinin tıpkı aynısı:
Önce, “İşte, toplumu değiştirecek olan kitlesel güç; yönetici elitler değil, milletin kendisi” diye düşünmüşler.
Sonra, “Doğru tutum, halkın karar verme etkinliklerini ve yetkinliklerini artırmaktır” diye.
Sonra da, “Ama giderek yükselmekte olan diktatoryal sorun da ortada duruyor” diye.
Bunlar, tam tamına, darbe girişimi ve sonrasında benim de aklımdan geçenler.
Ve bu düşünce zincirinden ben şu sonucu çıkarıyorum:
Halk 15 Temmuz’da silahlı askerlere karşı, tankların önünde durarak, kendi seçtiği hükümeti savunmak için çıktı sokağa. Yani, sokaktaki her bireyin tek tek ne düşündüğünden, herhangi bir kişinin kafasından “demokrasi” kavramının geçip geçmemesinden bağımsız olarak, demokratik bir içgüdüyle çıktı.
Bu, en temel anlamda, AKP hükümeti için bir sorundur. Attığı her otoriter adımda, demokrasiden her uzaklaştığında bu içgüdüye çarpma tehlikesiyle karşı karşıya kalacaktır.
Hükümet elbette halkın seferberliğini kendinden yana yontmaya çalışacak. Ve elbette bunu yaparken avantajlı bir konumda olacak.
Hükümetin otoriterliğine muhalif olan bizlerin ise yapması gereken, halkın demokratik içgüdüsüne hitap etmek, “diktatoryal sorunu” vurgulamak, hükümetin anti-demokratik uygulamalarını işaret etmek, “Darbeyi bunun için mi durdurduk?” diye bar bar bağırmaktır.
Ama bunu yapabilmek için halka güvenmek gerekir. Diktatoryal sorunu sadece bir avuç aydının değil halkın da bildiğine güvenmek gerekir.
Halkı beğenmeyen, “gerici, dindar bir sürü” olarak gören ve hatta tehdit olarak algılayanlar yenilgiyi baştan kabullenmiş demektir.
Bu bir mücadele; kolay olacak diye bir şey yok. Bu işler böyledir.
Roni Margulies
(Sosyalist İşçi)