Bir haftadır gördüklerimiz, duyduklarımız ve yaşadıklarımız, 15 Temmuz darbe girişimini Başbakan Binali Yıldırım’ın ilk açıklamasında kullandığı “bu bir kalkışmadır” sözü ile tanımlanabilecek bir sorundan çok daha derin bir kriz ve kaos olduğunu gösteriyor. Fethullah Gülen Cemaati, Ak Parti hükümetlerinin, toplumda ve orduda 15 yıldır biriktirdiği nefret, huzursuzluk ve tahammülsüzlüğü kendine yedekleyerek darbe yoluyla siyaseti ve toplumu radikal bir biçimde dizaynını amaçladığı apaçık ortada.
50 bini aşan kamu görevlisinin görevlerinden uzaklaştırılması, 11 bin kişinin gözaltına alınması ve binlerle ifade edilen tutuklamalar, itiraflar, intihar haberleri, darbe girişiminin siyasal, sosyal, kültürel sonuçlarının çok yönlü ve boyutlu olacağını gösteriyor. Bunlar, aynı zamanda “darbe girişimini tiyatro” olarak değerlendirmenin de ne derece aymazlık ve siyasi körlük olduğunun kanıtları.
Darbe girişimcilerine karşı kamu otoritesinin doğal olarak başlattığı temizlik ve cezalandırma hareketinin oldukça meşakkatli olduğunun farkında olan hükümet, Olağanüstü Hal ilan etti. Amaç hızlı ve zamanında gerekli tedbirleri almak olarak açıklandı. OHAL, 12 Eylül darbe anayasasında “Temel hak ve hürriyetlerin kullanılmasının durdurulması” biçiminde tanımlanıyor. Anayasadaki bu tanımlama, hükümet yetkililerinin: “OHAL” vatandaşa karşı değil, devlet işleyişine karşı ilan edildi”, “milletimiz rahat olsun hak ve özürlüklerin kısıtlanması söz konusu değil” gibi sözleriyle çelişiyor. OHAL, tabiatı gereği hak ve özgürlüklerin kısıtlanmasıdır.
Tabii ki OHAL’in nasıl, hangi çerçevede uygulanacağı süreci belirleyecektir. Burada keyfiyetin devreye girmemesi, oturmuş demokratik devlet işleyişine, yerleşik hukukun işlevli olmasına, demokratik kurum ve kuralların varlığına bağlıdır. Bütün bunların Türkiye’de yokluğu, zayıflığı kolay ve hoyratça hukuksuzluğun egemen kılınmasını getiriyor. Yakın ve uzak tarihimizin hukuksuzluklarla dolu olması, doğal olarak OHAL ilanı, demokrasi ve hukuk sorunu olanlarda büyük ve derin kaygıya yol açtı. İlk günden darbeci temizliği çerçevesinde, TRT’de 300, KESK’e bağlı Haber- Sen üyesi çalışanların açığa alınması, kimi yerlerde Eğitim- Sen üye ve temsilcilerinin de açığa alınması bu fırsatın muhalifleri de kamudan temizlemek için değerlendirme potansiyeline işaret ediyor.
Hükümet sözcülerin ve yetkililerinin açıklamasından da anlaşılacağı gibi OHAL sürecinde sadece darbeciler temizlenip, cezalandırılmayacak, devlet kurumları yeniden yapılandırılacak. Bu nedenle de sadece temel hakların ve özgürlüklerin geçici olarak sınırlandırılmasından çok öte ve derin sonuçlar üretmesi beklenen/amaçlanan bir OHAL ilan edildiğini kabul etmek gerek. Darbe girişimini ortaya çıkaran siyasal, sosyal sorunlar başta olmak üzere yeni anayasayla çözümü beklenen bir dizi sorun ve konu OHAL yasasına dayalı yetki, kısıtlama ve hukuksuzluklarla ele alınıp dizaynedilecek.
Burada üç temel sorunun yarattığı problemler karşımıza çıkacak.
Birincisi, 12 Eylül Anayasası’nın sıkıyönetim kanununun askere tanıdığı her alanda temel ve hak ve özgürlüklerin kısıtlanması yetkisi, neredeyse bire bir sivil idareye vererek, OHAL altında, keyfi, kanunsuz, denetimsiz ve itirazsız “devletin yeniden yapılandırılması” yeni bir dizi sorun yaratacak.
İkincisi, bu süreç, Türkiye’nin son bir yıl içinde Kürd illerinde bolca kötü örnekleri yaşanan kanunsuzluğun ve 1990’lı yıllar boyunca yine Kürd illerindeki OHAL uygulamalarının, hafızası ile alışkanlıkların çatışacağı bir süreç olacaktır. Barış daha da zora girecek. Kürd illerinde bir nesil OHAL’in acımasız, vahşi koşullarında büyüdü. Bugün bir parça bunun yarattığı sorunlarla boğuşuyoruz.
Üçüncüsü, Ak Parti’nin, 15 yıllık otoriterleşme politik pratiklerinin en azından toplumun yarısında yarattığı haklı ve maddi temeli bulunan siyasal kaygı, korku ve çaresizlik halinin ortaya çıkaracağı sorunlar yumağıyla karşı karşıya kalacağız. Darbecilere yönelik temizlik, cezalandırma ve devlet kurumlarını yeniden yapılandırma hareketi olarak gelişecek bu süreçte, ‘ak’ devlet kurumları yaratmaya yönelik atılacak her türlü adım ve her türden girişim mevcut krizi derinleştirecek, kaosu büyütecektir. Bu arada Ergenekon, Balyoz gibi yakın tarihimizin bilinir soruşturma ve davalarında yaşananlara benzer şeylerin yaşanması ülkeyi büyük bir kaos ortamına sürükleyecektir. Bu bakımdan siyasi iktidar 15 Temmuz akşamı Meclis’te oluşan darbe karşıtı büyük ittifakı dikkate almadan OHAL ilan ederek yeni bir tarihsel hataya imza attı.
Hakan Tahmaz
(Bas Haber)