Türkiye, yeni Kürd savaşının 10. ayını geride bıraktı.
Her ne kadar Kürdlere karşı bir savaş olmadığı iddia edilse de 10 aydır her cephede sürdürülen topyekûn savaşa dönüşmüş durumda. Türkiye, 30 yıl süren savaşta 50 bin insanını yitirmişti. On yıllarca da onarılamayacak yıkım yaşadı. Savaş, 2014 Temmuz’unda başlatıldığında birkaç ayda bitmesi öngörülüyordu. Bu öngörü Ortadoğu’nun kaotik durumuna, tarafların savaş yorgunluğuna ve bunun sürdürülemez oluşuna dayandırılıyordu.
AB ile müzakere süreci ağır aksak da olsa ilerliyordu. Irak savaşı sonrası Güney Kürdistan’da Federal Kürd Yönetimi oluşmasıyla, Kürd sorununu artık eski gibi devam edemez bir duruma gelmişti. Son yıllarda Ortadoğu’da yaşanan ayaklanmalar ve Suriye savaşı Türkiye açısından savaşın sürdürülemez olduğuna işaret ediyordu. Savaşan taraflar, kendi ellerinin daha güçlü karşı tarafın daha zayıf olduğunun hesabını yaptılar. Çözüm Süreci’nin nimetlerinin kıymetini küçümsediler.
Ancak, işler hiç de planlandığı gibi gitmedi. Evdeki hesap çarşıya uymadı. Hesap edilmeyen, planlamada unutulan bir şeyler olduğu çok açıktı. Bütün dünyanın umarsız bir biçimde ve filim gibi izlediği, siyasi, etik kuralı olmayan, ulusal ve uluslararası hukukun ayaklar altına alındığı büyük yıkımlara yol açan savaşa sürüklendik.
Taraflar, 10 ayın bançosunu açıkladılar. Savaş rakamlarla açıklanmaya çalışılıyor. Artık, rakamlar konuşturulmaya başlandı. Her biri karşı tarafın daha büyük ve çok kayıp verdiğini iddia ediyor. Hükümet ve Genelkurmay, PKK’nin 7600 kayıp verdiğini, Murat Karayılan ise kendi kayıplarının 721, devletin ise HPG’ye 2345 YPS’ye karşı 2017 kayıp verdiğini, devletin kaybının toplam 4362 olduğunu iddia etmektedir. Bu rakamların savaşın gerçek fotoğrafı olmadığı bizzat açıklama sahiplerinin sözlerinden anlaşılıyor. Her iki tarafta savaşın kazanan tarafı olduğuna bizi ikna etmeye çalışıyorlar. Bu nafile bir çabadır. Türkiye toplumu bir bütün olarak savaşın kazananı olmadığını, herkesin çok şey kaybettiğini 40 yıldır sürdürülen kirli savaşın tecrübesiyle çok iyi biliyor. Bu savaşın bilançosu sadece tarafların kaybettiği insanların sayısının çokluğu veya azlığı ile açıklanabilir mi?
Murat Karayılan’ın Strek TV’deki, özel söyleşisinde aktardığı Sur’da yaşamını yitiren Çiyagar ait “Son ne olursa olsun, muhteşem olacak” sözlerine benzer anekdotlarla yaratılmak istenen kahramanlıkların ise bu ülkenin tükenişinin fark edilemeyen, savaş psikolojisinin trajedisi olsa gerek.
Tarafların 10 aydır sürdürülen savaşın Türkiye’nin, geri dönülmesi zor bir yola sürüklenerek sokulmasından başka bir şey olmadığını ve 40 yıldır sürdürülen savaşın, toplumu ruhsal kopuşun eşiğine getirdiğini görmemek, görmek istememek, görmemezlikten gelmek trajedi değilse büyük bir akıl tutulması, düşmanlık ve yok olma-var olma savaşı olsa gerek.
Binali Yıldırım hükümetinin Şehircilik ve Çevre Bakanı Mehmet Özhaseki,“Sur’a yapılacak yatırım 7,5 milyon. Evleri yapmak, yolları yapmak, dükkânları sağlıklı hale getirmek bir iki yılı alır. Fakat insanların gönüllerini yapmak, gençliği kazanmak kadınları kazanmak çok zaman alacak.” (13 Haziran 2016 Milliyet Gazetesi)
Bu sözler, savaşın gerçek fotoğrafını görmemize bir parça daha fazla yardımcı olabilir. 10 ayda, 20 yakın kent ve yerleşim yeri Sur’a benzer hale getirildi. Daha ne olsun ki.
Şimdi, demokratik siyaset alanında büyük operasyonun son hazırlıkları yapılıyor. HDP’li vekillerin ellerine kelepçe takılması, DBP belediyelere kayyum atanması gündemde. Bu gelişme savaşın yeni bir boyuta sıçratılmak istendiğini gösteriyor. Kürd siyasal hareketini milimize etme amaçlı tasfiye planı savaşı şiddetlendirme ve yayma potansiyeli taşıyor. Taraflar kazanan taraf olmadığını düşündüğü her aşamada savaşın kalıcılaşmasına, toplumda derin kök salmasına, vahşetinin derinleşmesine hizmet eden taktik ve stratejiler geliştiriyorlar. Oslo ve Çözüm Süreci’nin her türden kazanımlarını topyekûn berhava ediyorlar.
Savaş, içinden çıkılmaz bir boyuta sıçratılıyor. Kazananı olmayacak yoldan ilerlemeye çalışılarak, Türkiye kaybetmeye mahkûm ediliyor.
Hakan Tahmaz
(Bas Haber)