Başbakan Binali Yıldırım’ın, gecen hafta AK Parti Merkezi'nde iftar yemeğinde "Terör örgütünün bugünlerde 'biz görüşebiliriz, silahları bırakabiliriz, konuşalım' gibi doğrudan, dolaylı haberleri geliyor” sözleri masaya yeniden nasıl ve ne zaman dönüleceğini gündeme getirdi.
Başbakan sözlerinin devamında, Cumhurbaşkanı’nın “artık müzakere yok, mücadele” vara denk düşen sözler sarf etti: “Konuşacak hiçbir şey yok. Konuşacağımız tek şey, bayrağımız. O bayrağın rengi şehitlerimizin kanıyla, hilali bağımsızlığımızın sembolü, yıldızı şehitlerimizin gökyüzünde parlayan yıldızıdır... diyerek yirmi yıl önceki başbakan Tansu Çiller’e benzeyen bir tarzda sürdürdü.
Kandil, Başbakanı yalanladı. HDP İmralı Heyeti üyesi Sırrı Süreyya Önder ve İdris Balukan, taraflar arasında dolaylı temasın olduğunu doğruladı. AK Parti’ye yakınlığıyla bilinen Hürriyet Gazetesi yazarı Abdulkadir Selvi köşesinde bu açıklamaları doğruladı.
Selahattin Demirtaş’ın, Amed Newroz mitinginde “masaya dönülmesi” çağrısı, bir gün sonra Murat Karayılan’ın benzer açıklaması ve kısa bir süre sonra dönemin başbakanı Ahmet Davutoğlu’nun “örgüt, 2013 Mayıs’ına dönerse görüşmeler yeniden başlayabilir” açıklaması bir arayışın olduğunun işaretleriydi.
Bu açıklamaların zeminini mevcut savaş politikasının sürdürülemez olması oluşturuyor. Masanın devrilmesinin ilk gününden itibaren bir gün tekrar masaya dönmek zorunda olduklarını her iki tarafta çok iyi biliyordu. Ancak ne zaman, kiminle, nasıl sorularına verilen yanıtlar belirsizdir. Bugün de bu sorulara sarih bir biçimde yanıt verilemiyor.
Masanın kurulmasını engelleyen bazı gerçekler çok açık, seçik ortaya çıkmış durumda. Bunların başında meselenin başkanlık sistemiyle sınırlı bir sorun olmadığıdır. Daha köklü ve derinlikli bir sorunu olduğu AK Parti’nin son bir yıldır diline pelesenk ettiği yerli, milli vurgusuyla ve siyasetiyle açığa çıktı. Çözüm masasının devrilmesinde HDP’nin “seni başkan yaptırmayacağız” siyasetinin belirleyici olduğunu iddia etmenin düğümün çözümünü yanlış yerlerde aranmasına yol açtı. Masadaki muhatabından kurtulmak için “düşman kardeşlerle” cephe oluşturma taktiği izlendi. Otoriter bir yönetime kayma eğilimi gösteren iktidar partisine karşı, çözüm masası karşıtlarıyla ittifak yapma girişim ve siyaseti muhatabında doğal olarak ciddi ve derin güvensizliğin oluşmasına yol açtı. Gezi direnişi, 7-8 Ekim Kobanê direnişi ve 17-24 Aralık polis operasyonları gibi gelişmeler sonrasında kendini iyice güvensiz hisseden iktidarın, yerel ve cumhurbaşkanı seçim sonuçlarında çözüm sürecinin meyvelerini toplayamadığını görmesiyle ön müzakere aşamasının aşılmasını engelledi, masa devrildi. Bu gelişmeler Çözüm Süreci’nde taraflar arasında sorunun doğası gereği var olan güvensizliği giderici radikal adımların atılmamasının iki yıllık Çözüm Süreci’nin neredeyse en belirleyici sorunu olduğunu gösterdi. Suriye ve Kobanê’de yaşanan gelişmelerle birlikte bütün bu olup bitenler hükümette kaybeden taraf olma duygusunu güçlendirdi, Kürd siyasetinde ise kazanan tek taraf olma zehabına kapılmasına neden oldu. Bu duyguyla çözüm sürecinde iki iktidar denemelerine yönelmesi hükümette iktidarının sonunun yaklaşmakta olduğu kanısını güçlendirdi.
Bu koşullarda tarafların yeniden çözüm masasına dönmeleri oldukça zor görünüyor. Suriye ve Kobanê’nin durumu netleştiği ölçüde masanın kurulma ihtimali daha da güçlenecektir. Suriye ve Kobanê’nin, masanın devrilmesinde oynadığı negatif rol gibi, yeniden kurulmasında da pozitif rol oynayabilir. Bu noktada belirsizlik ve çatışma sürdüğü müddetçe içte çözüm zor.
Oslo ve Çözüm Süreci’nde yaşananlar, taraflar arasında ve toplumda ciddi bir güven sorunu oluşturdu. Artık hiçbir şey eski gibi olamaz. Masanın yeniden kurulmasında mutlaka bir aracıya ihtiyaç var. Ne yazık ki bunun iç dinamiklerle olabilmesi zor gözükmüyor. Batı’ya karşı, hükümetin çekincesi mevcut. Taraflar üzerinde etkisi olacak, belli noktada güven duyacakları siyasal güce ihtiyaç var. Tarafların masada buluşmalarını sağlayacak odak gerekir. Bununla sınırlı olmak koşuluyla Oslo sürecinde YNK oynadığı rolü bu kez KDP istenirse oynayabilir. Bunun için PKK ve KDP arasındaki suni gerilimin bir an önce düşürülmesi ve rekabetçi tutumların terki ilk adım olabilir. Bir yıldır yıkılan kentler ve ölen gençler Kürdlerde büyük kırılma yarattı. Bu koşullarda KDP tarihsel geçmişi nedeniyle katalizör rolü görebilir. KDP, sadece masanın kurulmasını kolaylaştırabilir. Aracısız masa kurulamayacak. Çıkış isabetli bir aracının belirmesindedir. Masa kurulmadan yıkılan, harabeye çevrilen Kürd kentlerinin de kısa sürede modern konut, işyeri, yol ve alt yapı yapılabilir ama Kürdlerin kırılan gönülleri çok ama çok zor kazanılır.
Hakan Tahmaz
(Bas Haber)