Ferhat Kentel

Ferhat Kentel son yazıları

Ferhat Kentel tüm yazıları

23.05.2016 - 14:48

Çerkes soykırımından başlayarak

21 Mayıs Çerkes soykırımının yıldönümü.

1864’te Rus orduları yüzyıllarca süren bir yok etme seferberliğini nihayete erdirdiler. Yüzbinlerce Çerkes katledildi. Hayatta kalabilenler bulabildikleri imkanlarla güneye, Osmanlı’ya, Osmanlı’nın güney eyaletlerine, şimdiki Suriye ve Ürdün topraklarına doğru ulaşmaya çalıştılar. Yollarda binlerce insan hayatını kaybetti. Karadeniz, Çerkeslerin nesiller boyunca unutamadıkları bir felaket denizi haline geldi. Her zaman olduğu gibi, felakete uğrayan, ölümden kurtulmaya çalışan insanlar yollarda bir kere daha nasıl tekrar felakete uğruyorlarsa, binlerce Çerkes de denizde can verdi. Denizde yakınlarını kaybedenler yıllarca balık yiyemediler.

Osmanlı Çerkeslere kucak açtı. Osmanlı ‘iyilik’ yapmıştı ama hesabı vardı. Çerkesler Osmanlı devleti tarafından tampon halk olarak kullanıldı. Marmara’nın güneyinde Rumlara karşı ve Samsun’dan Kayseri’ye inen hat üzerinde Ermenilere karşı Çerkesler ‘millet-i hakime’nin gücünü arttıracak unsurlar olarak görüldü. Çerkesler topraklarından kovulmuşlardı ve geldikleri topraklara sonuna kadar, tırnaklarıyla tutundular. Balkanlardan gelen halklarla birlikte yükselmekte olan yeni bir Türk vatandaşlığının “asli” unsurları oldular.

“Asil unsur” olmak, kendi otantik varlığını silmek anlamına geliyordu. Silemeyenlerin kaderi ise Çerkeslerin Rusya’da yaşadığından farklı olmadı. Bir bakıma Çerkes soykırımı, oluşmakta olan ‘uluslararası düzen’ için bir model oldu. Fransız devrimiyle birlikte ortaya çıkan ‘sihirli’ yöntem asimilasyonu beceremeyen devletler, “ulusal (ya da milli) çıkarları” adına, etnik-dinsel temizlik silahını icat ettiler.

Fethettiği topraklarda tutunamayan Osmanlı ve tepesindeki İttihat Terakki, varlığını sürdürmek için, yenildiği düşmanlarını taklit ederek, geride kalan topraklarını homojenleştirmeye girişti.

Bu toprakların en eski halklarından biri olan Ermenilerin de soyları kırıldı; kendi topraklarından kovuldular; yaşadıkları büyük felakete yollarda yaşadığı felaketler eklendi. Çerkesler gibi anavatanlarından bambaşka yerlere savruldular.

Çerkeslerin başına gelen Ermenilerin başına geldi... Ermenilerin başına gelen daha sonra Almanya’da Yahudilerin başına geldi. Nazizm’in mimarı Hitler, ‘uluslar arası’ düzenin Ermeni soykırımını hatırlamadığını, ulusların ‘ulusal çıkarlar’ adına hatırlamak istemediğini çok iyi biliyordu.

Bir yanda, Naziler Yahudileri toplama kamplarında kurşunla, gazla, teker teker, topluca öldürürken, öte yanda Rusya’yı yıkarak “sosyalizm” adına kurulduğu iddia edilen bir ülke “Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği”, eski çarların geleneğinden bir milim kopmadığını gösterdi. Özellikle Stalin döneminde olmak üzere, insanların hayatları üzerinde kibirli bir nüfus mühendisliği adına, milyonlarca insan açlıktan kırıldı. “Reel sosyalizm”e itiraz edenler “deli” ya da “hain” muamelesi görerek akıl hastanelerine, toplama kamplarına kapatıldı.

Kırım Tatarları da, Sovyet hükümeti tarafından “Nazilerle işbirliği” yaptıkları iddiasıyla, “ihanet” suçlamasıyla, 1944’ten itibaren yerlerinden yurtlarından edilerek sürgüne yollandılar. Genç, yaşlı, çoluk, çocuk onbinlerce Tatar sürgün yollarında ya da sürgünde hayatını kaybetti.

Korkunç olan şu: zulme uğrayanlar da zalimlerin zulümlerinin parçası haline gelebiliyorlar. Başkasının uğradığı zulmü görmeyerek, başkasının hak ettiğini düşünerek, zalimler gibi düşünerek...

Zulmedenlerin dilinden hiç eksilmeyen büyülü kelime, başkalarını yok etmeye gerekçe üretmek üzere biçilmiş bir kaftanolan “ihanet”, zulme uğrayanlara da sirayet etti....

Zalimler arasındaki esinlenmelerle hayata geçen cezalandırmaların ölçeği, derecesi fark etmiyor. Zalimin ya da mazlumun kimliği de hiçbir fark taşımıyor.

Ve Diyarbakır'ın Dürümlü mezrasında, 12 Mayıs'ta bomba yüklü kamyonu infilak ettirerek 16 kişiyi öldürenler de ‘zalim’ kategorisinin tam ortasında yer alıyorlar.

Ferhat Kentel

[email protected]

(Bas Haber)


Bültene kayıt ol