Türkiye’de siyasetin yaklaşık iki yıldır sarpa sarmış olması memleket sınırları içindeki herhangi bir gelişmeden kaynaklanmıyor. Sadece siyasetin de değil. Ekonominin, dış politikanın, muhalefetin, demokrasinin ve en başta barış sürecinin.
Hepsini kilitleyen, olumsuz bir yöne iten gelişme, Türkiye’den değil, Suriye’den kaynaklanıyor.
Esad’ın güçlerini bölgeden çekmesi ve PKK’ye bağlı Kürt güçlerinin hakimiyet kurmasıyla birlikte Türkiye’ye komşu bir Kürt devletinin ortaya çıkma olasılığı/süreci, Türkiye devletini teyakkuza geçirdi. Barzani ile komşu olmak neyse ne; ama PKK ile komşu olmak, PKK’nin devlet kurması, kabul edilebilir bir şey değildi. Erdoğan’ın defalarca ifade ettiği gibi, bu, Türkiye devletinin kırmızı çizgisiydi. (İmralı Notları kitabında Sırrı Süreyya Önder, Başbakan Erdoğan’la 2013’te yaptığı görüşmeyi şöyle aktarıyor: “Başbakan devam etti: ‘Bana ne yapacağımı soruyorsun, söyleyeyim. Her şeyi yapacağım. Bir zamanı var ve bu konuda Apo ile de anlaşmışım. Tek bir kırmızı çizgim var, o da Suriye’dir. Orada Kuzey Irak benzeri bir yapılanmaya asla izin vermeyeceğim’ dedi.”)
Yine Erdoğan’ın dediği gibi, Irak’ta Kürt devleti kurulması engellenememişti, Suriye’de aynı duruma düşülmeyecekti. (Şöyle dedi: “Irak’ta düşülen hataya Suriye’de düşmek istemiyoruz... Türkiye Irak’ta olsaydı, Irak’ın durumu böyle olmazdı. 1 Mart tezkeresi ilk anda geçseydi, Türkiye masada olacaktı... Şimdi Suriye’de bu iş ancak bir yere kadar böyle gider. Bir yerden sonra böyle gitmez. Hassasiyetlerimizi Türkiye olarak korumak zorundayız.”)
Kobanê’de IŞİD’e karşı kazanılan zafer, Amerika’nın desteğinin kazanılması ve PYD gerillalarının dünyada adeta kahraman olarak görülmesiyle Erdoğan’ın sözünü ettiği kırmızı çizgi ve hassasiyetler gümbür gümbür aşılmış oldu. Devlet tüm kademeleriyle seferber oldu, Erdoğan başkomutan olarak başlarına geçti.
Amerika izin vermediği için, Kuzey Suriye’ye saldırmak söz konusu değildi, ama PKK’yi geriletmek, zayıflatmak gerekiyordu. Barış süreci çöpe atıldı, savaş başladı.
Görünen o ki, Suriye’deki aynı gelişmeler Kürt hareketini de gaza getirdi. Hareket, Türkiye’nin değil Suriye’nin dinamiklerinden yola çıkarak, Türkiye’nin çok farklı koşullarında gerçekleştirilebilirliği olmayan adımlar atmaya girişti.
Kısacası, iki taraf da, 30 yıl sonra barış sürecini gündeme getiren (ve Öcalan’ın sık sık tekrarladığı) temel gerçeği unuttu: Türkiye’de Kürt sorununun silahlı çözümü yoktur. Taraflardan birinin diğerini askerî ve siyasî olarak yenmesi mümkün değildir.
Bu durumda bize düşen, devletin savaş politikalarından dönmesini sağlamak için, bu çıkmaz sokaktan çıkmak için, zor da olsa, şu anda imkânsız gibi de görünse, devasa bir “Çözüme Evet Koalisyonu” inşa etmektir.
Roni Margulies
(Sosyalist İşçi)