Türkiye, iç krizini çözmekten uzaklaştığı her adımında, her yanlış hamlesinde bölgenin derinleşen kaotik ortamının girdabına sürükledi.
Hükümet partisinin kutuplaştırılmış ve konsolide edilmiş seçmen çoğunluğuna dayalı tek adam yönetiminin uygulamaları ve siyasi alternatifsizliği krizden çıkışı daha da zorlaştırıyor.
Türkiye’nin krizine yol açan bir dizi sorunun çözümü ve siyasi istikrarın sürekliliğini sağlamanın yolu yeni, sivil, demokratik anayasayı çoğulcu bir anlayışla hazırlamaktır.
Ancak gelişmelere yakından baktığımızda bu muhtevada bir anayasanın hazırlanabileceğine ilişkin bir belirti yok. Aksine AK Parti, başkanlık sistemi, millici, Türkçü ve devlet organları arasında “güçler ayrılığı” yerine, “güçler ahengini” sağlayan anayasa için krizi derinleştirmekte ısrarcı görünüyor.
Anayasa tartışmasının gelip dayandığı önemli konulardan biri de Kürdlerin egemenlik paylaşımı istemleri ve yeni anayasada Kürdlerin statülerinin ne olacağı konusu.
Maalesef Türkiye bu tartışmayı sağlıklı yürütülebilecek bir toplumsal atmosferden, siyasal ortamdan mahrum. AK Parti bugüne kadar olduğu gibi kriz ve gerilimden güç devşirme siyasetini izleyerek toplumsal tansiyonu yükseltmeye çalışıyor.
Bu nedenle Cumhurbaşkanı yurtdışı gezisine giderken AYM’nin Can-Gül kararına ilişkin “bu karar beni bağlamaz, saygı duymam, uymam” diyerek krizin daha da derinleşmesine benzin döktü. Hiçbir ülke, böylesine hoyrat yaklaşımın yarattığı artçı depremlere çok uzun süre dayanamaz.
Hiçbir normal ülke, bir biçimde elde edilmiş konum ve dokunulmazlık zırhına sahip devlet adamlarının anayasa, yasa, hukuk, kural, teamül tanımaz tutumunun yarattığı sarhoşluk haliyle yönetilemez. Yönetilenler ise demokrasiden yeterince nasiplenmemiş olanlardı.
Cumhurbaşkanın siyaseten aldığı pozisyon, müdahil olma tarzı ve yönelimi Türkiye’nin normalleşmesini engelliyor. Anayasa tartışmasını ipoteği altına aldı.
Bugünkü krizden çıkışın gecikmesine yol açan her türden gelişme Türkiye’nin geleceğini tahmin edilemeyecek ölçüde tehlikeye atma potansiyeli taşıyor.
Kendi iç krizini çözememiş Türkiye’nin, Ortadoğu’da yaşanan tarihsel gelişmelerde oyun kurucu olabilme şansı yoktur. NATO gücü olması ve mülteci kozunun beş para etmediği kısa sürede görülecektir. Esas büyük tehlike, bu krizinin Ortadoğu’nun kaotik ortamının çok önemli bir parçasına dönüşmesidir.
Kürd sorununda izlenen siyaset bunun yolunu döşüyor. Hükümet partisinin yönelimleri Ortadoğu’yu sarmış olan mezhep eksenli kavganın baş aktörlerinden biri konumuna taşıdı.
7 Haziran sonrasında Türkiye’yi savaş ülkesine dönüştü. İktidar, içte ve dışta savaş yürütüyor. Bu savaşın kısa süre sonra yıkıcı ve kalıcı sonuçları ortaya çıkacak.
Her şeyi geçelim, tek başına hükümetin sekiz aydır Kürd siyasal hareketine dönük kitlesel siyasi imha hareketi on yıllarca tedavisi mümkün olmayacak siyasi, sosyal ve kültürel sonuçları olacak.
Cizre’de, Sur’ da, Silopi ‘de el cümle Kürd kentlerinde yaşanan vahşet karşısındaki Türkiye’nin çaresizlik halleri insanları “insanlıktan istifa etme” noktasına sürüklüyor.
Hükümetin, Kürdlerden oğullarının, kızlarının, bebelerinin öldürülmesini, cesetlerinin yakılmasını, kentlerinin ve barınaklarının harabeye dönüştürülmesini sessiz sedasız izlemelerini beklemesi “insanlıktan” çıkmak değilse nedir?
Burada çıkış hakkıyla, sağlıklı ve verimli yeni rejim tartışmasını sağlıklı yapmakla mümkündür. Önce normalleşmek gerek. Bunun ilk adımı Cumhurbaşkanının anayasal yetki sınırına çekilmesidir. İkinci olarak savaş, çatışma, gerilim ve kutuplaşma siyaseti terk edilmesidir. Ve çoğulculuğu esas alan, katılımcı bir anayasa için yasalarda yol temizliğine ihtiyaç vardır. Değilse konumu ne olursa olsun, bir kişinin talimatları doğrultusunda demokratik bir anayasa yapılamaz. Yapılmaya çalışılması Türkiye’yi uçurumdan itmeye kalkışmak olur. Bedeli de bütün toplum için ağır hem de çok ağır olur.
Hakan Tahmaz
(BasNews)