Buz gibi nefret, endişe, güvensizlik ve aşağılamayı üretenler, bu “yerel ve geçici aksilikler” sonrasında Türkiye’de her şeyin kaldığı yerden ilerlemeye devam edeceğini düşünüyorlar. Böyle olacağına dair iyimserlikleri parmak ısırtacak ölçüde.
Bombaladıkları yerlere hemen TOKİ girmeli diye gazeteleri yazmaya başladı bile. Yaratılan bu cehennem, feci bir acıdan ibaret değil, kahkahayla işlenmiş bir işkence aynı zamanda. Polislerin bombalarken gülmeleri, keyifli bir şekilde işgal ettikleri okullarda verdikleri pozlar: kötülüklerinin “muzır sonsuzluğu”na karşı Cizre, Nusaybin, Sur, Silopi, Şırnak’takilerin, Kürdistan’dakilerin umutları var.
Bu umut “fakirin ekmeği umut” gibi bir umut değil. İçinde yaşanılan durumun kapsamlı bir değişime gerek olmadığı gibi bir iyimserlikleri yok. Aşırı kasvetlilikte yok.
Politik değişimin önündeki engel, kötümserlik değil hepimizin gün geçtikçe daha iyi ve daha medeni olduğumuz gibi kendinden hoşnut inançlar besleyenler aslında. En kötüyü soğukkanlılıkla değerlendirdiğimizde daha iyiye gidebiliriz. Kötümserliklerimiz, değişimin gerekliliğine inanmayanların iyimserliklerinin aksine, değişimin birlikte yaratılabileceğini de öngörmeli. İktidar kötülüklerinin “muzır sonsuzluğu” inancında iyimser olmaya devam etsin; bizim için faniliğimizin de farkında olarak politik değişim için mücadele etmektir.
Ve bunu örgütlü olmazsak yapamayız ve şimdi en fazla örgütlü olmamız gereken bir zaman. Kürdistan dışında oturduğumuz için gün geçtikçe işler daha iyi olur diye düşünmek pek olası değil.
Sibel Erduman