Çözüm Süreci Dersleri yazı dizisinin üçüncü ve son yazısını haftaya tamlayacağım. Bu yazıda Tahir Elçi’nin katledilmesi üzerine duygu ve düşüncelerimi yazmamam, 15 yıllık arkadaşlığıma ve Tahir’e ihanet etmek olur.
Tahir, bu kadar çok sevildiğini, bu kadar çok mücadele arkadaşı ve dostunun olduğunu yaşarken görüyor, biliyor olsaydı keşke. Baksanıza yandaş ve ana akım medyanın birçok köşe yazarı, iktidar ve muhalefet partilerinin mensupları, birçok akademisyen ve aydın günlerdir Tahir Elçi’nin kıymetli bir insan, barışsever, şiddet karşıtı, gerçek bir demokrat insan olduğunu yazıp çiziyorlar, anlatıyorlar.
Tahir Elçi’nin katledilmesi sonrası yaşamaya başladıklarımız, Hrant Dink’ın katilinden sonra yasadıklarımızla tıpa tıp aynı. Film aynı film.
İnsan sormadan edemiyor, PKK’ye "terör örgütü değildir, zaman zaman terör eylemleri yapan bir örgüttür" sözlerinden sonra Kürd karşıtlarının, PKK düşmanlarının, Türk ırkçıların, Kemalistlerin ve faşistlerin linç girişimleri ve ölüm tehditleri karşısında neredeydiniz, kaçınızın gıkı çıkmıştı?
Bir televizyon programındaki bu sözleri nedeniyle hakkında hızla açılan soruşturma nedeniyle ifade vermek üzere, sabaha karşı polis gözetiminde Diyarbakır’dan İstanbul’a getirildiğinde neden Tahir Elçi’yi bir avuç insan karşıladı? Şimdilerde yüksek perdeden konuşanların, yazanların, ifade ve düşünce özgürlüğünü savunmak akıllarına neden hiç gelmedi?
Farklı olan bir şey var. Daha Tahir’in vücudu soğumadan, katliamın toz bulutları arasında tetiği çekenler, suçlular ilan edildi. Hükümete yakın olanlar, cinayetten PKK’yi, Kürd siyasetini, hatta HDP’yi sorumlu tutarken, hükümet karşıtları bölünmüş durumdalar. Konu Kürd ve PKK meselesi olduğunda devletin ve Türklüğün bekası için AK Parti muhaliflerinin büyük bölümünün hep dili tutuluyor, kafaları karışıyor, yönlerini bir türlü bulamaz oluyorlar. Bu kez de böyle oldu. Tahir Elçi’yi Tahir Elçi yapan gerçekleri görmemekte ısrar ettiler ve ediyorlar.
Tahir Elçi’yi Tahir Elçi yapan, Türkiye’nin Kürd gerçeğinin, siyasal, hukuksal, tarihsel, kültürel, sosyal, evrensel hakları kapsayan, şiddeti dışlayan ve psikolojik boyutlarının toplamına karşı duruşu, yaklaşımı ve mücadelesidir.
Tahir Elçi, 7 Haziran seçimlerinden sonra savaşın yaşam alanlarına taşınmasının ürünü olan hendeklere, öz savunma ilanlarına ve sokağa çıkma yasaklarına da; diyalog yerine yasadışı, ölçüsüz güç kullanmaya ve güvenlik eksenli politikalara da birlikte, cesaretle karşı çıktı. Tahir Elçi’nin bu tutumunu sergileyebilen bir elin parmağından az sivil toplum örgütü temsilcisi olma kimliğinin üzeri örtülerek, tarafların kendi iddia, politikalarının kullanışlı aracı hâline getirilmek istenmesi, Türkiye’nin saplandığı bataklıktan çıkışının ne kadar zor olduğunu gösteriyor bize.
Bu bataklığı yaratanlar, buna hizmet edenler, vesile olanlar, çanak tutanlar, kolaylaştıranlar, buna karşı ses çıkarmayanlar, cesaretli davranmayanlar, yaşananlardan gerekli dersi çıkarmayanlar bu cinayetten sorumlular. Herkes suç. Ama en fazla da bataklı yaratanlar, muktedirler suçlu.
Sürüklendiğimiz bu bataklıktan kurtulmanın yolu Tahir Elçi’nin politik tutumunu sahiplenmekten geçiyor.
Yani katillerin, tetiği çekenlerin ve çektirenlerin kim olduğunun açığa çıkması için Tahir’in faili meçhullerin üzerine giderken yaptığını yapmaktır. Hüküm vermeden, sadece gerçeğin açığa çıkmasına, adaletin tecelli etmesine hizmet eden bir soruşturma ve yargılamaya hizmet eden bir tavır sergilemektir ve bunun için mücadele etmektir.
Bu, başlangıç olabilir. Bu katliamın gerçekleşmesinin sosyal ve toplumsal zeminini ortadan kaldırmak gerek. Yapılması gereken Tahir Elçi’nin canını ortaya koyarak mücadele ettiği bölgenin bugünkü haline son verecek çözüm bulmaktır. Diyalog, müzakere ekseninde demokratik siyaset ve mücadele zeminlerinin ve kanallarının açılması, kullanılması ve genişletilmesidir.
Bu yolda sadakatle yürümekten imtina etmek, timsah gözyaşı dökmek ve yitip giden canı araçsallaştırmak gibi etik olmayan bir davranış olur. Ama daha da kötüsü sahte hayat yaşamaktır.
Olay yeri incelemesine kim, neden engelliyor, neden sessizlik hâkim.
Hakan Tahmaz
(BasNews)