Hükümetin oy kaybederek iktidardan düşmesinden sonra gerçekleşen tüm saldırılardan sonra, bugün geldiğimiz noktada Cizre’de yaşananlar, tüm şehrin abluka altına alınması; insanların yaşamlarını sürdürmeleri için gereken tüm ihtiyaçlarını karşılamalarının önlenmesi ve fiili olarak keskin nişancılar tarafından tek tek vurulması. Tüm bunlarla birlikte HDP’nin parti binalarına saldırılması.
Bu durum her şeyden önce T.C’nin kuruluşundan itibaren hiçbir zaman değiştirmediği bir özelliğini, ayrımcı ve ırkçı bir özelliğini ortaya koyuyor. Bu, sadece 400 milletvekili meselesi değil, Kürt halkının demokratik kazanımlarına yönelik toplu bir saldırıdır. Eşit yaşama mücadelesine yönelik bir saldırıdır.
Tam bu noktada T.C’nin bu özelliğini hiç hesaba katmadan, tek başına barış talebi yetmez. Kürt halkının eşit yaşam mücadelesine ‘antiemperyalist’ ve ‘devrimci’ mücadele adına imtina ile yaklaşırsanız, T.C’nin bu kapitalist dünya düzenindeki ırkçı yüzünü örtmesini sağlarsınız ve devletin tüm çıplaklığıyla (o kadar çıplak ki, gözleri ve algıyı kör ediyor) Kürt halkına karşı (özyönetim açıklaması neden gösterilerek) savaşını (AKP ve ABD’nin bir Ortadoğu projesi gibi) büyük analizlerle savuşturursunuz. T.C’nin AKP’li ya da AKP’siz ırkçı yüzüyle hesaplaşmayan bir muhalefet, her zaman şu ya da bu şekilde bu ırkçılığa ortak olur.
En başta amasız ve fakatsız Kürt halkının eşit yaşam mücadelesine katılmak gerekir. Bu mücadelenin en önemli kazanımı olan HDP’yi yaşatmak ve yolunu genişletmek gerekir. Bunu, bu devletin temel direklerini (tek millet tek devlet) korumayı önüne hedef olarak koymuş sözde muhalefet partileriyle kurulacak ortaklıkta gören bir anlayışıyla yapamayız. Bunu, sokakta örülen birbirinden ayrı gibi görülen mücadeleleri, kazanılabilecek hedeflerle koşulları değiştirecek potansiyellerini ortaya çıkartacak şekilde birleştirebilmekle yapabiliriz.
Ve tüm bunlarla birlikte "oylar HDP’ye" demeyi ve tüm imkânlarımızla oylarımıza sahip çıkıp aktif bir seçim kampanyasına katılmayı unutmadan.
Sibel Erduman