Hani çok mühim meseleler konuşuyoruz ya...
Ben giderek gündemden kopuyorum. Milletin büyük çoğunluğu “koalisyon ne olacak?” sorusuna, büyük ve de stratejik düşünerek çeşitli spekülasyonlar yaparak cevap vermeye çalışırken, ben çok dert etmiyorum.
Benim gündemim nedense çok daha az heyecanlı ve gerilim yüklü... ama tahammül edilemez derecede de kabus gibi...
Mesela aramızda kaç kişi acaba şunun farkındadır?
“Ankara Düşünceye Özgürlük Girişimi” adına yazan Sait Çetinoğlu’nun derlediği bilgilere göre, son 13 yılda, 2300 insanın cezaevlerinde –tıbbi raporlarına rağmen tahliye edilmeden- yaşamını kaybetmiş...
Şu sıralarda hapishanelerde adli ve siyasi olmak üzere toplam 1000’e yakın hasta mahpus var ve bunların yaklaşık 300’ü ağır hasta; yani ölmeleri an meselesi...
İncir çekirdeğini doldurmayan meselelerde, tamamen kurgusal hezeyanlarla, ayakları yerde tepinerek söylevler çeken, mastürbasyon yapar gibi rakiplerini kelime oyunlarıyla falan mat etmek için delice çabalayarak köşe yazıları serdeden ağır ağbilerin insanlık katsayıları nedir acaba?
Hadi devlet katında, siyasetle yatıp kalkıp, mühim işler peşinden koşarak mühimleşen ağbileri bir kenarea bırakalım... Peki en sıradanlığımız içinde, biz neden bu kadar duyarsızız?
Hani özellikle taptıkları lidere tapma eylemlerini yerine getirmek için gösterdikleri göz yaşartıcı performansı yapabilen insanlar o performansın onda birini neden “ölümler” karşısında gösteremezler?
Çin’de devlet Doğu Türkistan’da Müslümanlara eziyet ederken, eziyete karşı sokağa dökülen bizim tosunlar, neden sokakta Çinli yakalayıp dövmeye kalkar? Çekik gözlü gördüğü Korelileri de yakalayıp döver? Mesele yanlış adamı dövmek değil; neden “adam dövmek” için bu kadar çok yanıp tutuşur?
Sorun bütün çekik gözlüleri Çinli zannetmesinde başlıyor aslında... Öyle görünüyor ki, bazı toplumsal kesimlerin bu “aptallık düzeyinin sıfır hali” ırkçılığı, başkalarını bilmemeyi, yok etmek istemeyi bu kadar çok normalleştiriyor.
Madımak’ta insan yakan katiller... Kameraya neşe içinde bozkurt işareti yapan, yanan ateşe benzinle giden, “Allahu ekber!” diye bağıran çoluk çocuk... Yakmak için yanıp tutuşan insan yığınları...
Böyle bir ruh hali Türk milletinin (ya da Müslüman halkımızın) “fıtratında” herhalde yoktur.
Ama belli ki ötekilere karşı acımasız olmayı öğreten siyasal kültür ve onu sürekli besleyenler sağlam bir rol oynuyorlar...
Bir türlü kısır döngüden çıkamayan, nemalandığı için çıkmak istemeyen iktidar sahipleri; bu memlekette iktidar olmaktan başka çare görmeyip, hep kendisini döven babasını, öğretmenini, hocasını, mahalledeki ağbisini, kendinden büyük devre eri, üst sınıf öğrenci ağbisini, komutanını taklit eden zavallı ve de ortalama bireyler... Korkunç bir sosyalizasyon tornasının ürünü olarak ortalıkta performans sergiliyorlar ancak aynı zamanda bu tornayı da sürekli yağlayıp, çalışır durumda tutuyorlar.
Bu yağlamaya bağlı olarak, uzun müddet PKK’nın başına yıkıldığı için, Madımak’a karşı “öteki tarafın maktulü” olarak sahiplenilen Başbağlar kartı devreye giriyor.
Bu iki tarafa dönük olarak işlenen korkunç katliamlardan sadece biriyle empati kurmak, sadece birinde ölenlere daha çok üzülmek, öbür tarafı kafaya takmamak insan olarak eksilmenin işaretlerini taşıyor.
Ama gene de şunu unutmayalım; Madımak’ı tezgâhlayanlar ve Başbağlar’ı tezgahlayanlar aynı odak olsa da, fiilen sahada operasyonu yapanlar Başbağlar’da bizzat o karanlık devletin kendi elemanlarıyken, Sivas Madımak’ta bizzat elle tutulur, gözle görülür, sokaktaki sıradan insanlardı... Yani saçlı, bıyıklı, tişörtlü, gömlekli, şişman, zayıf vs.
“Sıradan faşizm”in bildiğimiz hali yani... Kendisini milliyetçi, Müslüman gibi sıfatlarla, etrafını sarmalayan güruha “bak ben de sürüye uyuyorum” diyen yaratıkların “önemsiz” dünyası...
Hepinize iyi bayramlar!
Ferhat Kentel
(BasNews)