Can Irmak Özinanır

Can Irmak Özinanır son yazıları

Can Irmak Özinanır tüm yazıları

06.07.2015 - 11:29

Rasyonel uzmanlığınıza da OXI!

Yunanistan halkının AB’nin ekonomik “aklını” yerle bir eden tarihi referandum kararının hemen ardından Britanyalı Marksist Alex Callinicos sosyal medyada şöyle yazdı: "Önümüzdeki birkaç gün boyunca egemen sınıfın her bir uzmanı popülizmin, rasyonel politika yapmayı bastıran gücü hakkında mızmızlanıyor olacak".

Bizim “uzmanlar” mızmızlanmaya zaten erkenden başlamışlardı. Örneğin hükümet politikalarını Doğan Medya bünyesinde destekleme işlevini üstlenen Nagehan Alçı referandum günü yayınlanan yazısında havuz medyasındaki meslektaşlarına çatıyor, Erdoğan’ı Tsipras’a benzetmemek gerektiğini, ancak AKP’nin “Thatcher tarzı rasyonel ekonomik politikaları” terk ederek Tsipraslaştığı için eleştirilmesi gerektiğini anlatıyordu. Alçı’nın “rasyonel” (akılcı) sözcüğü ile Thatcher’ın adını aynı cümlede kullanması bahsettiği aklın ne olduğunu ortaya koyar nitelikte. Thatcher’ın kim olduğunu uzun uzun anlatmaya gerek yok fakat yine de “Thatcher tarzı rasyonel ekonomik politikaların” Şili’de cunta destekçiliğinden, göçmen düşmanlığına, Güney Afrika’da apartheid rejimi savunuculuğundan, Arjantin’le savaş çıkarmaya, siyasi özgürlükleri yok ederken, madencilerin büyük grevini ezmek için mevcut hukuku bile askıya almaya kadar uzandığını hatırlatmak faydalı olacaktır. Thatcherizm’in özü her tür sosyal veya bireysel hak ve özgürlüğün özelleştirmeler lehine askıya alınmasıydı. Britanya halkının Thatcher’ın ölümü ardından kutlamalar yapması tesadüf değildi. Ancak Alçı, AKP Thatcherizm’den uzaklaşıyor diye boşuna telaşlanmasın özelleştirmelerin en kararlı savunucusu AKP, Soma’da da gösterdiği gibi madencilere düşman sermayeye dost olma konusunda da Demir Leydi’yi aratmıyor. Hatta Thatcher’ın, madenci yakınlarını danışmanlarına tekmeletmek veya maden kazası sonrası kendisini protesto eden birini bizzat yumruklamak gibi rasyonel eylemler konusunda oldukça geri kaldığını söylemek de mümkün.

Referandum sonuçları belli olmaya başladığı andan itibaren pek çok liberal “uzman” mızmızlanmanın dozunu arttırmaya başladı. Alçı’nın yazısında da bolca yer alan Yunanistan hakkındaki ırkçı klişelerin “rasyonal politikalar” zırhına büründüğü argümanlar sayfalara dökülmeye başladı:

-AB, Yunanistan’a zorla mı borç verdi?

-Tsipras halkını batırdı

-Başka milletleri sömürüyorlar. Borcu Alman işçiler ödüyor.

-Yan gelip yatıp borçlarını ödemiyorlar

-Zaten Yunan halkı tembel, çalışmıyor

-Solcular gerizekalı  

Eleştirinin yerlerde sürünmesini, aynı anda sermayenin referandumdan aldığı yara dolayısıyla salya sümük ağlıyor olmalarına verelim.  Ancak henüz başlangıcında köylülerin üzerlerinde yaşadıkları topraklara çitleme aracılığıyla el koyup, onları şiddet zoruyla şehirlere işçi olmaya yani emek gücüne el koymaya yollayarak yola çıkan kapitalizmin “rasyonelliği” karşısında net olmak gerekiyor. Bugün aynı akıl kendisini Yunanistan emekçileri başta olmak üzere tüm dünyada yoksullara, emekçilere karşı amansız bir saldırı olarak ortaya koyuyor. Toprakları çitleyen kapitalizm şimdi şehirleri çitleyerek yoksulları şehrin çeperlerine doğru itiyor, borçlandırma yoluyla insanların yaşamlarını çitliyor. Patronlar ve o patronların sırtlarını yasladıkları devletler kendi aralarında yenişemediği için çıkan savaşlardan, milyarlarca aç insan varken fiyat politikalarına zarar vermesin diye para harcanarak denize dökülen ürünlerden, biteviye üretim yapıp dünyanın iklimini altüst eden kâr hırsından ve daha nicesinden söz etmiyorum bile.

Yunanistan’da oylanan kriz karşısında neoliberalizmi derinleştirmek dışında bir çözüm bulamayan AB elitlerinin, finansal sermayeyi insanların hayatlarıyla ilgili temel karar mercii hâline getirme istekleriydi. Üstelik sadece Yunanistan’da değil Avrupa’nın ve dünyanın bütününde. Yunanistan’a verilen her borç, yeni kemer sıkma politikalarını, bu politikalar ise daha derin bir krizi beraberinde getirdi. AB, Yunanistan emekçilerine daha ağır kemer sıkma politikaları eşliğinde yeni bir borçlanma öneriyor. Bunun karşısında “rasyonel ekonomi politikaları” önerenler açıkça şunları öneriyor: Yunanistan halkı cebine asla girmeyen bir borcun daha altına girmeli, bu borcun ödenmesi için maaşları azaltılmalı, çalışma saatleri arttırılmalı ve yaşadıkları sürece emekli olmaları engellenmeli. Bunun karşısında eşitlik, adalet gibi “rasyonel olmayan” kavramlara sarılır genel grevler falan örgütlemeye kalkarlarsa demokrasi askıya alınmalı. Sıradan insanlar kendi hayatlarıyla ilgili doğru kararları veremezler, onlar için kararları sermayenin aklı verebilir.

Yunanistan işçileri referandumda bu uzmanların kendinden menkul rasyonelliğine de OXI dedi. Pek uzmanlık gerektirmeyen birkaç basit gerçeği hatırlattılar:

-Dünyada sınıflar vardır ve bu sınıfların çıkarları birbirlerine karşıttır.

-Patronların krizinin faturasını emekçiler ödemek zorunda değildir

-Büyük medya kuruluşlarına, korku kampanyalarına, baskı aygıtlarına rağmen sıradan insanlar kapitalist elitlerin planlarını bozabilir ve onların isteğinden farklı kararlar verebilirler

-Demokrasi ve kapitalizm arasında bir çelişki vardır

Yunanistan’daki oylama bunları hatırlatmakla kalmadı, köklü bir dönüşüm yönünde güçlü bir umut yarattı. Mesele borcun ödenip ödenmemesi değil, bu umudun yayılıp yayılmayacağı, kapitalizmle köklü bir karşılaşmaya dönüşüp dönüşmeyeceği… İşte burjuvazinin papağanlarının rasyonaliteden, akıldan falan bahsetmeleri bu yüzden. Henüz Yunanistan işçi sınıfının bir adım daha ilerleyip ilerlemeyeceğini bilmiyoruz ancak egemenleri ölümüne korkuttukları yaşamları efendilerine bağlı “akıl”ların mızmızlanmalarından belli oluyor. Egemen sınıf uzmanlarının mızmızlanmaları karşısında aklıma hep Bertolt Brecht’in Üç Kuruşluk Opera oyunundan bir replik geliyor:

“Bir banka soymak, bir banka açmanın yanında nedir ki?”

Can Irmak Özinanır 

[email protected]


Bültene kayıt ol