Geçtiğimiz haftasonu yapılan seçimlerin sonucunu en iyi özetleyen, Uykusuz dergisinin kapağı: Tayyip Erdoğan balkondan “Bunlar şöyle, bunlar böyle” diye haykırırken, bir el “trak” diye balkonu kapatıyor.
AKP yenik, AKP’liler moralsiz.
Merkezi bir çizgileri kalmamış durumda, her biri bir yana savruluyor.
Liderlik ise toparlanmak için her seçeneği hazırlıyor. Bir yandan kimi paçavralar “MHP ile koalisyon” gazı veriyor, eski Türkiye’nin şefi Tayyip Erdoğan gazı alındıktan sonra bir diğer eski Türkiye artığı Deniz Baykal ile buluşuyor, kimi AKP’liler ise “Halkımız sonuçların böyle olacağını bilse AKP’ye oy verirdi” diyerek olası bir genel seçimde %45’in üstüne çıkacaklarını savunuyor.
Doğru değil. İnsanlar tam da sonuçlar böyle çıksın diye oy verdiler ve kısa vadede bunun değişebileceğini düşünmek saflık olur.
AKP’nin kibri, yalanları, her önüne gelen toplumsal kesimi ezebileceğine yönelik boş hayalleri, neoliberal çılgınlığı halk tarafından durduruldu.
Öte yandan, AKP’nin bu yenilgisi CHP’nin başarılı olduğu anlamına gelmiyor. Başarılı olunduğu iddiası, bizzat “emanet oylar” tartışmasıyla HDP’nin siyasetine biçim vermeye çalışan CHP’liler tarafından öne sürülüyor. Bölgelere göre incelendiğinde seçim sonuçları da, kamuoyu araştırmaları da HDP’nin ikiye katladığı oyunun çoğunun AKP tabanından kazanıldığını gösteriyor. Yani CHP, iktidar partisi 9 puan oy kaybetmesine rağmen yerinde saymayı başararak, ulaşılması güç bir başarıya imza attı.
Bu nedenle, seçim sonuçları şu eksende okunmalı:
1- Seçmenin verdiği “mesajın” Erdoğan-Baykal görüşmesi ve neoliberal Kemal Derviş takviyesiyle devam edilmesi olduğunu düşünenler tarihin çöplüğünü boylarlar.
2- Oluşan tablodan “çözüm süreci karşıtlığı” çıktığını düşünenlerin de akıbeti benzer olur.
3- Barış, eşitlik, özgürlük ve neoliberalizm karşıtlığı çerçevesinde bir programla seçime giren HDP’ye kayan oyların çoğunluğunun AKP tabanından gelmesi,Marksist.org ve arkasındaki siyasi geleneğin yıllardır savunduğu argümanı haklı çıkardı: AKP, ancak onun tabanındaki yoksul emekçi kesimlerin, bu partiye sağcı neoliberal kimliği nedeniyle değil kemalizmle itişip kakıştığını ve Kürt sorununa çözüm getireceğini düşündüğü için oy verenlerin belli bölümleri ondan kopartılarak yenilebilir. Bu seçimdeki yenilgi, AKP için sonun başlangıcı olsun.
4- Hem Türkiye halklarının “koyun” veya “bidon kafalı” olduğunu düşünen elitist ulusalcılar hem de giriştikleri her tür baskıcı uygulamayı “halk onayı” ile aklayabileceklerini düşünen AKP ideologları, sandıktan hak ettikleri yanıtı aldı.
5- Gezi’yle birlikte, Soma’yla birlikte, yükselen işçi hareketiyle birlikte Türkiye’de koşulların değiştiği açıkça hissediliyordu. Seçim sonuçları bunu tescilledi. Önümüzdeki dönem egemen sınıflar açısından zor geçecek, büyük bir ekonomik ve siyasi istikrarsızlık dönemi başlıyor.
Bütün bunların ardından, siyasetin gündemi koalisyon tartışmalarına kilitlenmiş durumda. Seçmenleri devamlı HDP’lilere “AKP’yle anlaşacak mısınız?” diye soran CHP, AKP’nin kapısında. MHP, koalisyon şartını “HDP’nin olmaması” diyerek ulusalcılara, “çözüm sürecinin bitirilmesi” diyerek –şimdilik- AKP’ye kapattı.
Benim gönlümde ise şöyle bir koalisyon var: 2007-2010 arası süreçte askeri vesayet rejimiyle hesaplaşmak için sokaklara çıkan on binler, anayasa değişikliği referandumunda “Yetmez ama Evet” diyerek 12 Eylülcülerin yargılanmasının yolunu açan yüz binler, Batı’da yıllardır bir barış hareketi inşa etmek için çabalayarak Kürt halkına omuz veren aktivistler, iklim değişikliğine ve kirli enerji politikalarına karşı mücadele edenler, Ermeni Soykırımı’nın tanınması için 24 Nisan anmalarına katılan binler, Gezi direnişine özgürlükçü ruhunu veren (ve onun Cumhuriyet mitinglerinden farklı bir şey olmasını sağlayan) gençler, Bursa’dan Kocaeli’ne MESS’i çaresiz bırakan yeni ve militan işçi kuşağı birleşebilir.
Bunlar bir partide birleşebilirlerse, koalisyon tartışmaları ebediyen bitirilmiş olur.
Ozan Tekin