Fransa’da faşizmin sembol figürlerinden Jean-Marie Le Pen, 96 yaşında öldü. Le Pen’in ölümü Fransa sokaklarında sevinç gösterileriyle kutlandı. Bir faşistin dünyadan ayrılması sevinç verici bir hadiseyse de 96 yaşında ve fikirleri yükselişteyken ölmesi de ironik.
Adanmış bir ırkçı
Bugün “baba” Le Pen olarak bilinen Jean-Marie, politikaya Paris’te hukuk okuduğu yıllarda başladı. İlk yıllarında Paris sokaklarında monarşist Action Française’in (Fransız Hareketi) gazetesini satıyordu. Daha sonra temel işlevi sokakta solcu militanlara saldırmak olan hukuk fakültesi öğrencilerinden oluşan sağcı bir birliğin başına geçti. Bir süre aşırı sağcı adayların seçim kampanyalarında yer alan Le Pen, 1956 yılında milletvekili oldu. Asker olarak Cezayir İşgali başta olmak üzere Fransa’nın işgallerinde de yer alan Le Pen, bir süre Nazi marşlarını yayımlayan bir müzik şirketi de yönetti.
1972 yılında Ulusal Cephe Partisi’ni kurdu (Front National- FN). FN, iktidarı ele geçirmek üzere faşist bir kitle hareketine ihtiyacı olduğunu biliyordu ancak partinin kurulduğu yıllarda faşizm tüm dünyada kötü bir şöhrete sahipti. Le Pen ve arkadaşları, partinin ana akım siyasetten dışlanmamak için “faşist” yaftası yemesini engellemeleri gerektiğini biliyordu. Bunun için de bu dönemde “ikili söylem” dedikleri bir tarz geliştirdiler: Kamu otoriteleri tarafından kabul edilebilecek en uç şekilde; sağcı, ırkçı, kadın düşmanı ve homofobik retoriği kullanmak.
Kamu önündeki resmî konuşmalarında kendilerini politik alanın meşru bir parçası olarak gösteriyorlar, parti içinde ve dışında demokrasiye saygılı olduklarını anlatıyorlardı. Ancak parti içinde gayrıresmî biçimde faşist çekirdeği güçlendirmek üzere kendi otoriter ve antidemokratik gündemlerinin altını çiziyorlardı.
FN, ilk yıllarından itibaren göçmen karşıtlığını programının en önemli parçalarından biri kıldı. Le Pen’e göre Fransa’nın “arındırılması”, Galyalı ve Romalı Katolik kökenlerine dönmesi gerekiyordu. 1990’larda merkez sağın da göçmen karşıtı argümanlar kullanmaya başlaması Le Pen’e yıllardır aradığı fırsatı getirdi. Göçmen karşıtlığının ana gövdesi olarak kendini örgütleyen Le Pen ve FN, 2002 yılında politik kariyerinin en üst noktasına ulaştı. Irkçı, otoriter bir programla 5 milyona yakın oy alan Le Pen, faşist yükseliş karşısında Fransız toplumunun önemli bir kısmının merkez sağcı aday Jacques Chirac etrafında birleşmesi sonucu iktidarı ele geçiremedi.
Le Pen’in faşist politikasının tek ayağı göçmen karşıtlığı değildi. Azınlıklara, kadınlara, LGBTİ+’lara güçlü bir düşmanlık besleyen Le Pen, II. Dünya Savaşı’nda Naziler tarafından soykırım için kurulan toplama kamplarının da “bir ayrıntıdan ibaret” olduğunu söylemişti. 1996’da yaptığı bir konuşmada FN gençliğini bir krize hazırlanmaları gerektiği konusunda uyarıyordu: “Kriz, tarihin muhteşem ebesidir”.
Faşizm tehlikesi bitmedi
Le Pen, 2011 yılında FN liderliğini bıraktı. Yerine kızı Marine Le Pen seçilirken onursal başkan olan Jean-Marie, toplama kampları hakkındaki sözünü bir kez daha yinelemesi üzerine 2015 yılında partisinden ihraç edildi. Babasının imajından bir nebze olsun kurtulmak isteyen Marine Le Pen, partinin ismini Rasseblement National (Ulusal Birlik-RN) olarak değiştirdi. Fransa’da uzun süredir işçi sınıfına ağır bir neoliberal saldırı yürüten Emmanuel Macron’un politikalarıyla dünyadaki aşırı sağ yükselişi aynı momente denk geldi ve RN seçimlerde oy oranlarını ciddi bir şekilde arttırdı. 2024 Genel Seçimleri öncesi tüm kamuoyu yoklamaları RN’nin iktidara gelebileceğini gösteriyordu. Hatta Fransız burjuvazisinin önde gelen kesimleri RN’nin iktidara gelebilmesi ihtimali üzerine onlarla temasa geçmeye ve sermayenin bu geçişten sert bir şekilde etkilenmemesini garanti altına almaya çalıştı.
Aslında Perşembe’nin gelişi Çarşamba’dan belliydi. Genel seçimden bir ay önce yapılan 9 Haziran 2024 Avrupa Parlamentosu seçimlerinde RN belediyelerin yüzde 90’ında birinci parti olmuştu. Fransa solu bu yükselişi ciddiye almadı ancak Cumhurbaşkanı Macron parlamentonun fesh edildiğini ve kazanmaları hâlinde FN’ye hükümet kurma görevi vereceğini söyleyince solda alarm zilleri çalmaya başladı.
Solun, FN’ye karşı son anda verdiği tepki kendisini 1930’larda kurulan Front Populaire’i (Halk Cephesi) kendine model almak ve Nouveau Front Populaire (Yeni Halk Cephesi-NFP) isimli sol partilerin birliğini kurmak oldu. NFP’nin ortaya çıkışı tabanda, Fransa’nın en büyük işçi konfederasyonu olan CGT tabanında, gençlik örgütlerinde ve LGBTİ+ hareketinde militan bir mobilizasyonu sağladı. Ancak NFP’nin “faşizme karşı” stratejisi, merkez sağ ve neoliberallerle ittifak kurmak oldu. Fransız sosyalist Denise Godard’ın yazdığı gibi: “NFP’nin seferberliğine rağmen, ilk turda RN anketlerin zirvesine çıktı ve neredeyse her seçim bölgesinde aday çıkardı. 11 milyon oyla, 2022 seçimlerindeki toplam oylarını ikiye katlayarak muhteşem bir ilerleme kaydetti. Sol, strateji değiştirmeye gerek görmedi. NFP’nin mantığı, en radikalinden en sağcısına kadar tüm bileşenlerini merkez sağ ve Macron’u destekleyen partilerle fiili bir anlaşmaya dönük bir tartışmaya yöneltti. İlk turda üçüncü olan her NFP adayı, RN adaylarına karşı hükümeti ya da muhafazakar adayları desteklemek üzere çekildi. Bu durum NFP’nin, örneğin 2023’te emekli maaşlarına saldıran başbakan Elisabeth Borne’a ve son on yılların en ırkçı yasasının yaratıcısı olan içişleri bakanı Gérald Darmanin’e oy verilmesi çağrısında bulunmasına yol açtı.”
Faşizme karşı birleşik cephe
Kısacası NFP, RN’nin iktidara gelmesini engellemiş olsa da faşizme karşı oluşan militan ruh hâlinin sistem tarafından soğurulmasını temsil ediyor. Bu ise faşizmin yükselişini durdurmaktan çok uzakta.
Fransa’da seçim öncesinde faşizme karşı sokağa çıkarak gücünü kanıtlamış olan taban hareketinin örgütlenebileceği kanalları yaratmak, her yerelde, işyerinde işçi sınıfının içinde örgütlenen birlikler yaratmak ve ırkçılığa karşı militan bir mücadele ile neoliberalizm karşıtı mücadeleyi omuz omuza vermek faşizmi durdurabilecek olan tek güç.
Can Irmak Özinanır