Bildiğiniz üzere 2025 yılı, Aile Yılı ilan edildi. Bu kapsamda aile kurmayı teşvik edecek maddi destekler, danışmanlık hizmetleri, eğitimler ve konut desteği gibi uygulamalar hayata geçirilecek. Yeni evlenenlere kredi ve çocuk yardımı yapacaklarını da açıkladılar.
Para veririm ama…
Tabii ki bu yardım, karşılıksız değil. Yeni evleneceklerin, 48 ay vadeli ve iki yıl geri ödemesiz ve faizsiz olacak 150 bin liralık bu kredi desteğini edinebilmenin bazı ilginç şartları var. Öncelikle, 18-29 yaş aralığını geçmemiş olması gereken çiftlerin, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olması gerekiyor. Başvuru şartlarında belirtilen ama burada uzun uzun değinmeyeceğim bazı suçlardan mahkûmiyet kararının bulunmaması, taşınmaz sahibi ya da hissedarı olmaması gerekiyor. Ayrıca çiftlerin son 6 aylık gelir ortalaması ile son aya ait gelir toplamının, asgari ücretin 2,3 katını geçmemesi şartı var. İşin daha da ilginç yanı, bu çiftlerin bakanlık tarafından sunulan evlilik öncesi eğitim ve danışmanlık hizmetinden yararlanacağının, evlilik sonrası sunacağı eğitim hizmetlerine ise 2 yıl içerisinde katılacağının taahhütünü vermesi ve katılması gerekliliği var.
Hedef doğum hızında artış
Tüm bu yardımlarla doğurganlık hızının arttırılması hedefleniyor. Doğurganlık hızını arttırmaya çalışırken de bir yandan, esnek ve uzaktan çalışma imkanları ile kadınların ev ve iş hayatlarını rahatlatacak imkanlar oluşturulacağı belirtiliyor.
Bu destek ve hizmetler duyurulurken, elbette lubunyalar es geçilmiyor ve “LGBT’nin cinsiyetsizleştirme politikalarının aileyi hedef aldığı” savunularak bu politikalara tepki gösterecekleri duyuruluyor.
Kadın ev-iş sarmalına mahkum ediliyor
Aile Yılı’nın ne demek olduğu aslında bizler için aşikar. Sistemin en küçük kurumu olan aile demek, kadının ücretsiz emeğinin sömürülmesi demek. Ev içi emeğinin, yani ev işlerinin, hane içinden birisi tarafından, yani kadın tarafından, ücretsiz olarak yapılması sistemin sürdürülebilirliği için önem arz ediyor. Bu yüzden devamlılığı ve kadın tarafından yapılıyor olması normalleştirilmeli, meşrulaştırılmalı ve pekiştirilmeli. Özellikle esnek ve uzaktan çalışma imkanlarından bahsedilirken, “kadınların ev ve iş hayatlarını rahatlatacak” ifadesinin kullanılması bu duruma göz kırpan bir açıklama.
Çalışma hayatında var olan kadının ev-iş sarmalından çıkamamasını ve hayatını ev içi rollere göre tasarlaması gerektiğini hatırlatıyor. Ev içi işleri sadece kadına bağlayarak ve erkeği bu denklemin içerisinden çıkararak, toplumsal cinsiyet rolleri pekiştirilmek isteniyor. Ayrıca ev işlerinin yanı sıra, çocuk veya hasta/yaşlı bakımı gibi işleri de kadının üzerine yükleyerek, bu hizmetlerin, herhangi bir kreş ya da bakım evi açmaya gerek kalmadan, ücretsiz olarak karşılanmasını sağlıyor. Bunu yaparken fedakarlık, dayanışma, annelik gibi söylemlerden yararlanıyor. Çocuk doğurmayı, yaptığı yardımlarla teşvik ediyor.
“Aile değerlerinin” gizledikleri
Aynı zamanda ekonomik krizin getirdiği enflasyon, alım gücünün düşmesi, barınamama sorunu, işsizlik, gelir adaletsizliği gibi tüm sorunları “aile değerleri” üzerinden arka plana atıyor, üzerini örtüyor ya da bu krizlerin/toplumsal sorunların çözümüne ilişkin adım atmaktansa, bu yükü aile üzerinden topluma bölüştürüyor.
Örneğin işsizlik sorunu karşısında, kişilerin devlet yerine aileden destek almasını, aile değerlerini pekiştirerek ve yücelterek sağlıyor. İşsizlik sorununa çözüm getirmek yerine, bu maddi sıkıntıyı aile dayanışması vurgusu üzerinden, hane içerisinde işsiz yakınlara yardımı teşvik ederek gidermek istiyor. Toplumsal krizler, bireylerin kendi aralarında bireysel çözüm yolları üretmesine indirgeniyor.
Aileyi değil kadınları ve LGBTİ+’ları savunuyoruz
Aile kurumu sürdürebilmek için çocuk yapabilecek kişilere ihtiyaç duyduğundan, aileyi sadece kadın ve erkek evliliğine dayandırıyor, bu tanımın dışında kalan lubunyaları düşmanlaştırıyor, ailelerin ve çocukların önünde bir tehdit olarak gösteriyor, aile dengesini korumak istiyor. Bu ötekileştirme, varoluş önünde bir tehdit olarak lubunyaların hayatını tehlikeye sokuyor, toplumdan dışlanmalarına neden oluyor.
Tüm bu “Aile Yılı” safsatası, kadınların ve lubunyaların hayatlarının etrafında bir set oluşturuyor, sıkıştırıyor, öldürüyor. Kadının özgürlüğü ve emeği önüne kapanlar yerleştiren bu söylemleri üretmek yerine aile içi rollerin dönüştürülmesi şart. Kadının özgürleştirilmesi ve ekonomik olarak bağımsızlığını sağlayacak koşulların önünün açılması ve kamusal hizmetlerin geliştirilmesi gerekli.
Dila Ak
(Sosyalist İşçi)