Hakan Tahmaz

Hakan Tahmaz son yazıları

Hakan Tahmaz tüm yazıları

16.02.2024 - 13:22

2028 seçimleri öncesi 31 Mart

Yaklaşan seçimler, çok açık ki 2028 seçiminin provası olacak. 2028 seçimleri, 2023 seçimlerinin bir tekrarı olamaz. Türkiye’nin rejim krizini aşmanın yolu demokratik toplumsal değişim, dönüşüm yaklaşımıyla olabilir. Siyasetsiz siyasete, popülizme ve Türk milliyetçiğine can suyu olarak değil.  

31 Mart 2024 yerel seçimlerinin en hararetli tartışma başlıklarından birini, Kürt siyasal hareketinin partisi DEM’in İstanbul başta olmak üzere Batı illerinde nasıl bir siyasal taktik izleyeceği konusu oluşturuyor.

Son birkaç seçimdir aynı soru ortalığı kaplıyor: Kürt seçmen ana muhalefet partisi CHP‘yi mi destekleyecek, yoksa sekiz yıldır Kürt siyasal hareketine kan kusturan iktidar partisini mi?

Yedi yıldır Edirne’de tutuklu HDP’nin Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş’ın eşi Başak Demirtaş’ın Halkım isterse ve Partim uygun görürse İstanbul Büyükşehir Başkanlığına aday olurum” açıklaması bir kez daha hakarete varan ağır suçlamaların bahanesi yapıldı.

Başak Demirtaş iki gün önce aday adayı olmaktan çekildiğini açıkladı. Selahattin Demirtaş aynı gün “Biriz, bütünüz aramızda herhangi bir ayrılık gayrılık yok. Parti ile benim aramda ayrılık gayrılık yok” açıklaması yaptı.

Bu saatten sonra Kürt hareketinin, DEM’in iktidar partisi ile anlaştığını iddia edenlerin, yersiz suçlayanların Kürt karşıtlığını nasıl sergileyecekler hep birlikte göreceğiz.

Bunlara benzer salvolar, ilk kez Gezi Direnişi sonrasında çözüm sürecinde yapılan 30 Mart 2014 yerel seçimlerinde, AK Parti adayı Kadir Topbaş’ın karşısında, o dönemin Şişli Belediye Başkanı CHP’li Mustafa Sarıgül’ün aday olmasıyla yapıldı. HDP’nin adayı ise milletvekili ve İmralı Heyeti Üyesi Sırrı Süreyya Önder’di.

2014 yerel seçimlerinde İstanbul’da, “tatava yapma bas geçti” sloganıyla ifade edilen kibir ve üstenci tavırlarla, Sarıgül gibi şaibeli popülist aday desteklendi.

31 Mart 2019 yerel seçimlerinde ve 2023 Mayıs seçimlerinde aynı tartışmalara, aynı suçlamalara, aynı iddialar etrafında süren seçim kampanyalarına şahitlik ettik.

Bunlar, Kürt seçmenini oy deposu ve Kürt siyasal partilerini yardım kurumu görme yaklaşımıdır. AK Parti’den kurtulmak için her şeyden her türlü taviz vermeyi mubah gören bir bakıştır.

2015 seçimlerinde CHP ile Türkçü MHP’nin, sonrasında ise CHP ile kentli Türkçü İYİP’in ortaklığını koşulsuz desteklemekten başka yol olmadığını sananlar, hala yanlışlarının idrakine varmış değiller.

Muhalifliği ak parti karşıtlığına indirgeme sığlığı

Şimdiye kadar, muhalif olmayı sığ, kaba AK Parti karşıtı olmaya indirgemenin ve Mayıs seçimlerinde “kazanacak aday” safsatası ile tüketilen enerji ve zamanın yenilgiye giden taşları döşemek olduğu çok net görülmüş olması gerekirdi.

Millet İttifakı partilerinin seçimlerden bir ay sonra savruldukları yer, içine sürüklendikleri tartışma ve 2024 Mart seçimlerinde darmadağınık halleri aslında çok şey anlatıyor.

Her şeyden önce siyasi bir makama siyasetler üstü bir kişilikle, yaklaşımla ve iddiayla talip olmanın kendisinin bir siyasete dönüştürülmesinin AK Parti iktidarının ömrünü uzattığı, topluma, seçmene güven vermediği çok açık olsa gerek. Bu türden yaklaşımların muhalif seçmende gelecek kaygısını güçlendirdiğine dair birçok emare söz konusu.

Örneğin Kürt seçmende 2023 Mayıs seçim başarısızlığı sonrasında ortaya çıkan ana muhalefet partisine tepkiler, eleştiriler tam da bu yaklaşımdan kaynaklanıyor, besleniyor.

DEM’in önceki seçimlerde Batı’da iktidar partisine kaybettirme siyasetini bu seçimlerde terk edip, “kent uzlaşısı anlayışı temelinde kazandırırken kazanmak” taktiğini geliştirmesinin, bu eleştiri ve tepkilerden güç aldığı anlaşılıyor.

Kürt siyaseti ve seçmeni, Kürt illerinde siyasal iradeleri gasp edilerek kayyım atanan belediyeleri bir kez daha geri almaya ve Batı illerinde ise siyasal gücünü tahkim etme ve görünür kılmaya odaklanmış görünüyor.

Bu noktada DEM’in, CHP’nin peşi sıra politik sürüklenmesiyle ile asgari müştereklerde ortaklık, ittifak kurmasının veya adil bir işbirliği yapmasının ve bazı durumlarda koşulu desteklemesinin çok farklı şeylerdir.

31 Mart seçimleri bu bakımdan bütün partiler için olduğu gibi DEM için de bir imtihan olacak. Herkes için bu seçim yerel seçim olmanın çok ötesinde bir anlamı ve önemi olan bir seçim.

2028 seçimlerinin ön provası gibi bir şey oluyor. Seçimler İmamoğlu, Erdoğan ikilisi arasında geçen bir seçim gibi yaşanacağa benziyor. 2028 seçimlerine dair çok şey anlatan bir seçim süreci yaşanacak.

Tartışmanın odağı toplumsal sorunlara çözüm değil

Tartışmanın, ayrışmanın odağı ne yazık ki, toplumsal sorunların çözüm politikalarından daha çok, iktidarın kutuplaştırdığı toplumsal kesimlerdeki küçük oy değişiklikleri, kaymaların nasıl bir algı yöntemiyle olacağı ekseninde sürdürülen seçim hazırlıkları bunun en güçlü belirtisi.

İYİP liderinin bütün hiddetiyle ana muhalefet partisine ve adaylarına saldırışını sineye çeken; birçok seçim bölgesinde İYİP kadrolarını aday gösteren CHP’nin mecburi desteklenmesini beklemek bir çıkmaz sokaktır. Bolu, Antalya gibi birçok kentte gösterdiği adayların son dönemde gelişmekte olan ırkçı, milliyetçi ve faşist dalgayı daha da köpürttüğü gerçeğinin görülmesi ve tehlikenin farkına varılmıyor olması büyük bir aymazlıktır. Bu koşullarda çaresizce ve haksız DEM ve Kürt seçmenlere yüklenmeleri beklenen sonucu doğurmayacak. Önce yerel yönetimlerde iktidarın ötekileştirdiği Kürt seçmenlerin de bu ülkenin lafta değil özde yurttaşları olduğu bilinciyle ayrımcılığa son vermek gerekir. Kentsel eşitlik ve adaletin temellerini atmakla işe başlanmalı.

Yaklaşan seçimler, çok açık ki 2028 seçiminin provası olacak. 2028 seçimleri, 2023 seçimlerinin bir tekrarı olamaz. Bambaşka bir ülke sosyolojisi ve siyasal koşullarda gerçekleşecektir. Türkiye’nin rejim krizini aşmanın yolu demokratik toplumsal değişim, dönüşüm yaklaşımıyla olabilir. Siyasetsiz siyasete, popülizme ve Türk milliyetçiğine can suyu olarak değil.

Hakan Tahmaz


Bültene kayıt ol