Şafak Ayhan

Şafak Ayhan son yazıları

31.01.2024 - 20:32

Kamusal eğitim ve Özel Sektör Öğretmenleri Sendikası

Okul sahibinin sermayesini sosis fabrikası yerine öğretim fabrikasına yatırmış olması hiçbir şeyi değiştirmez

Karl Marx

Özel Sektör Öğretmenleri Sendikası, direnmeye, mücadele etmeye yeni bir soluk getiriyor. Son yıllarda eğitim emekçilerinin mücadelesi içinde tüm baskılara rağmen gerek üye sayılarındaki artış gerekse örgütlenme perspektifleriyle tam da olunması gereken yerde, sokakta, olarak kendini her eylemde yeniden yaratıyor. Yeri geliyor öğretmeni yasa- yönetmelik tanımadan tatil günlerinde, mesai saatleri dışında çalıştıran bir sermaye grubunun ensesinde bitiyor, yeri geliyor başka bir kan emici eğitim patronunun öğretmenin maaşını istemesi üzerine darp edilmesi olayında güçlü tepkilerle patronları teşhir ediyorlar. 30 Ağustos 2022’de yine bu taleplerle sokağa çıktılarında birçok eğitim emekçisi öğretmen gözaltına alındı ve biber gazına boğuldu. En son 29 Ocak 2024 tarihinde meclis önündelerdi. Belki de bu sendikanın kuruluş amaçları içerisinde en önemli gündeme sahip, sermayeyi zora sokacak emekçiyi güçlendirecek talepleriyle. Peki, neydi bu kadar önemli olan talep?

Özel sektör denilen vahşi piyasada ‘’Taban Maaş‘’ uygulanmasının bir an önce hayata geçirilmesi talebi.

1980 askeri darbesiyle tohumları atılan, Özal zamanında yeşerme koşulları oluşturulan, AKP ile de hasatın toplandığı, meyvelerinin yenilmeye başlandığı neoliberalizmin eğitim politikaları, tekelleşme, piyasalaşma ve rant ilişkileri.

2014 yılına gelindiğinde AKP eğitimin piyasalaşması ve sermayeye teslim edilmesinin önündeki en büyük engellerden biri olarak öğretmen maaşlarını görüyordu, çünkü mevcut uygulama kamudaki öğretmen ile özel sektörde çalışan öğretmen arasında ücret uçurumu oluşmasını bir nebze engelliyordu. Kaldırılan taban maaş uygulamasıyla özel sektörde çalışan bir eğitim emekçisi artık ‘’işine gelirse, ister çalış ister çalışma’’ koşullarına bizzat devlet eliyle sürüklenmiş oldu.

Siyasi iktidarın Gülen cemaati ile dershane ilişkileri üzerinden yaşadığı tartışmalar tam da bu dönemlere denk geliyor, cemaatten boşalan eğitim ‘piyasası’nın acil bir şekilde doldurulması gerekiyordu. Bu sektörde tekelleşen Gülen cemaatinin ardından piyasayı heyecanlandıracak ve bu alana yatırımları artıracak bir sermaye teşvikine ihtiyaç duyuluyordu. Ne diyordu Marx, Ücretli emek ve sermaye: Ücret fiyat ve kâr kitabında: “Kapitalist üretimin genel eğilimi ücretlerin ortalama standardını yükseltmek değil düşürmek yolundadır.” Sistem tam da böyle davrandı ve 5580 sayılı Özel Öğretim Kurumları Kanunu’nun 9. Madde 2. fıkrasında yer alan taban maaş düzenlemesini kaldırdı. Artık bu sektöre yapılacak yatırımların önündeki en büyük engel ‘’emekçi ücretleri’’ sermayenin istediğiyle devletin desteğiyle kaldırıldı.

 Ömründe bir kez bile sınıfa girmemiş, eğilip de bir öğrenci ile göz göze gelmemiş olan sırf parası olduğu için özel okul, dershane, kurs merkezi, etüt merkez, adına ne dersek diyelim yerler açan eğitim patronları; ister üniversiteden yeni mezun öğretmen olsun, isterse 30 yıllık öğretmen olsun istediği kişiyi istediği koşullarda istediği ücrete çalıştırabilecek oldular.

 İşte bu zulme, adaletsizliğe, eşitsizliğe ve sömürüye dur diyebilmek için kuruldu Özel Sektör Öğretmenleri Sendikası ve onun tüm mücadelesi insan onuruna yakışan bir yaşam ve çalışma koşulları.  Meclis önünde attıkları sloganlar ve sendika başkanı Eren Edebali’nin açıklamaları sürecin tam bir özeti:

Öğretmene değil, patronlara barikat!

 

Öğretmen Sendikası Genel Başkanı Edebali, polis barikatı önünde şunları söyledi:

-Anlayış bekliyorlar. Yok, bitti. Empati bitti, mesleğin kutsallığı bitti. Biz o evlere geçinme telaşı içinde giriyoruz. İstanbul’da deprem yönetmeliğine uygun, yaşayabileceğimizin güvencesini veren evler 40 bin lira. Öğretmenin maaşı 17 bin lira. Hiçbir aile, çocuğunu öğretmen olsun diye yönlendirmiyor. Öğretmenlik mesleğini öldürdüler, biz yaşatmak istiyoruz.


-Bugün insanca yaşamak için burada, bir aradayız! Bugün bizi görmezden gelip kendine yalnızca patronları muhatap görenlere “Türkiye’nin dört bir yanından öğretmenler geldi, siz neredesiniz?” diye sormak için buradayız! Eğitimi tüccarların, müteahhitlerin, mafyanın elinden çekip almak için buradayız!

-Bugün asgari yaşama, ücretli köleliğe isyan etmek için buradayız!

-Yaşasın Sendikamız! Yaşasın öğretmen dayanışmamız!

-Mücadele dersini öğretmenler verecek!

-Taban maaş hakkımızı geri alacağız!

Kamusal Eğitim zeminin kayıp gitmesi

Aslında bu, sermaye ve devlet ilişkilerinde neoliberal politikaların engel tanımaksızın güçlenmesiyle ortaya çıkan, rıza üretimine dayanan, buna karşı verilecek olan mücadeleyi çeşitli yollarla bertaraf etme gücünü de kendinde var eden bir düzenin ürünü. Mücadelenin verilmesi gereken odak budur, öfkenin hedefinde bu politikalar ve bunların yaratıcısı olan kapitalist üretim ilişkileri yer almalarıdır.

Verilen vergilerin dönüşünün en elzem olduğu iki alan eğitim ve sağlık alanında, maalesef kamusal tüm zemin kaymış durumda. Devlet hastanelerinde aylar sonrasına verilen randevular, ilaçların kara borsa olması, doktor kapılarında oluşan kuyruklar, sağlık emekçilerine yönelik artan şiddet, doktorsuzluk, ekipmansızlık gibi sistem tarafından bizzat kamusal sağlık hizmetinin içinin boşaltılması ve işlevsiz hale getirilip sağlık bakanının da ortaklarından olduğu özel hastanelere muhtaç etme politikası tıkır tıkır işlemeye devam ediyor. Yarın herhangi bir sağlık sorununda devlet hastanesinden aynı gün doktor randevusu alamayacağınız için en yakın özel hastaneden 1000 liradan başlayan ücretlerle ‘’sağlık hizmeti’’ alabilirsiniz.  Ne kadar güzel, hem milyonlarca lira vergi veriyoruz hem de para ile sağlık hizmeti alıyoruz.

 Aynı sürecin farklı versiyonu eğitimde de uygulanıyor. Şu an şehir merkezlerindeki devlet okullarında sınıf mevcutları 35 kişiden başlıyor.  Bir sınıfın ideal öğrenci sayısı 13-15 öğrenci arasıdır. Devlet özel okullara yıllarca öğrenci başına binlerce lira teşvik ödemesinde bulunurken Anaokulu, İlkokul ve Ortaokul kademelerinde hiçbir devlet okulunun düzenli bir ödeneği bile yok.

Savaşa milyarlar harcayan devlet, okullarda çocuklara bir öğün yemek bile vermiyor, aç gezen çocuklarla dolu okul bahçeleri. Okulların temizlik ihtiyaçları okul aile birliğinden gelen aidatlarla sağlanıyor, temizlik görevlilerinin olmadığı okullara okul idareleri velilerden toplanan ücret karşılığında temizlik görevlisi arayışında.

Devlet, öğretmen konusunda da sermaye mantığında hareket ettiği için ücretli öğretmen adı altında ucuz iş gücüyle üç öğretmen çalıştıracağı yerde,  bir tane ücretli öğretmene asgari ücretten daha da düşük ücret vererek sorunları çözmeye çalışıyor. Oysaki sorun bizzat kendisi. Binlerce eğitim emekçisini, ücretli öğretmen adı altında ucuz iş gücü olarak kullanıyor. Amaç yine aynı, eğitimi piyasalaştırmak, devlet okullarını işlevsiz hale getirip insanları özel okullara muhtaç hale getirmek. Özel okul sahibi bakanlar, bu okulların ortaklarından olan bakanlık görevlilerini de gördük.

Özel okul isteyen velinin amacı daha iyi bir eğitim-öğretim süreci değil aslında, daha güvenli bir bina, daha temiz bir okul, en az bir öğün yemek, daha az mevcutlu sınıflar, daha temiz tuvaletler kısacası daha insani koşullar. Bunları devlet okulları yapamaz mı? Zaten bunlar yapılsın diye milyarlarca vergi vermiyor muyuz?

Geçtiğimiz yıl Millî Eğitim Bakanlığı’nın (MEB) yayınladığı 2022/’23 eğitim öğretim yılsonu örgün eğitim istatistikleri açıklamasının ardından Eğitim Sen konuyla ilgili olarak , “MEB Örgün Eğitim İstatistikleri Analizi” başlıklı rapor yayınlamıştı. Daha detaylı bilgi almak isteyenler bu rapora ulaşabilirler. Bu raporda en dikkat çekici konu özel okul sayılarının hızlı bir şekilde artmaya başlaması. Rapordan alıntılıyorum:

Türkiye’de 2022/’23 eğitim öğretim yılı sonu itibariyle toplam 14 bin 281 özel öğretim kurumu (okul öncesi, ilkokul, ortaokul ve lise) bulunmaktadır. Eğitimde 4+4+4 dayatması ile belirgin artış gösteren özel okulların resmi okullara (75 bin 16) oranı 2022/’23 eğitim öğretim yılı sonu itibariyle iki kattan fazla artarak yüzde 19’a ulaşmıştır.

Türkiye’de faaliyet yürüten özel okullar AKP ile birlikte altın çağını yaşamaya başlamıştır. Özel okul ve özel okula giden öğrenci sayıları tüm zamanların rekorunu kırmış durumdadır. Eğitimde 4+4+4 uygulaması öncesinde Türkiye’de 4 bin 664 özel okul (2.848 özel okul öncesi, 931 özel ilköğretim, 885 özel lise) bulunmaktayken, 2023 itibariyle özel okul sayısı 14 bin 281’e [(6.528 özel okul öncesi (%35,8); 2 bin 65 özel ilkokul (%8,2); 2 bin 266 özel ortaokul (%12); 3.422 özel lise (%27)],aynı dönemde toplam öğrenci sayısı ise üç kat artarak 535 bin 788’den 1 milyon 670 bin 729’e yükselmiştir.

Gerek okul sayısı gerekse öğrenci sayısı açısından baktığımızda 4+4+4 ile birlikte eğitimde özelleştirmenin ne kadar hızlı gerçekleştiği açıkça görülmektedir. Bu durum, kamusal eğitimin hükümet ve MEB iş birliği ile çökertilerek, özel öğretimin devlet desteğiyle ihya edildiğinin kanıtıdır.”

Bir taşla iki, hatta daha fazla kuş

Özel okul patronlarının önündeki en büyük engellerden birisi devlet tarafından da kaldırılınca arkası kesilmez bir emek sömürü piyasayı eğitim iş kolunda oluştu. Çocuğunuzun bir yıllık eğitimi için sizden 500.000/ 600.000 lira para isteyen özel okul patronlarına bir veli olarak şunu sormanızı çok isterim:

“Çocuğumun öğretmenine aylık kaç lira maaş veriyorsunuz?”

Patronun yüzü kızarmaya bozarmaya başladı bile.  Patron yalanları sıralamadan önce biz söyleyelim. Asgari ücret bile değil, evet yanlış duymadınız. Şu an mevcut asgari ücret Aralık zammıyla 17.000 TL oldu, ancak çoğu patron geçen dönem başında öğretmenleriyle o dönemin asgari ücreti olan 11.000 TL üzerinden ve “dönem içi oluşacak ücret artışlarından yararlanılmayacaktır” ibareli sözleşmeler imzalattıkları için çoğu öğretmen geçen yılki asgari ücretle çalışmaya devam etmek zorunda bırakıldı. Sizden yüzbinlerce lira para alan patron,  çocuğunuzun öğretmenine asgari ücret bile vermiyor ve bu öğretmenler 12 saati aşan mesai, hafta sonu kurslarında, etütlerinde de mesai ücreti almadan çalışıyor. Bu öğretmen hangi koşullarda kendine zaman ayırıp kendini geliştirecek ve sizin çocuğunuza iyi bir gelecek hazırlayacak?

Devlet bu durumdan oldukça memnun çünkü plansız bir şekilde oluşturulan üniversitelerin eğitim fakültelerinden her yıl yüzbinlerce öğretmen atanabilmek umuduyla KPSS’ye giriyor. Sistemin yine bir rıza üretimiyle ağzından şunlar cümleler dökülüyor:

“...Bak KPSS ‘yi yaptım yetersizsin, yeterli olanlar, performansı yüksek olanlar (Neoliberalizm ’in en sevdiği kavramlardan birisi-performans ), mülakata takılmamak için torpili olanlar sınavla atandı. Sen de kendini bu düzene göre biçimlendir ve performansını yükselt, tabii bu atamanın olacağı anlamına gelmiyor en iyisi sen atanana kadar, şurada çok sevdiğimiz yeri geldiğinde bir kalemde milyonlarca lira vergisini bile sildiğimizin bir dostumuzun açtığı özel okulda asgari ücrete, haftada altı gün, günde 10 saat bir güzel sömürül, pardon –çalış-  sonrasına bakarız. Hem ben de sizi işsiz olarak göstermem, sen de ucuz emek gücün ile artık değer üretmiş olursun. Bizim patronun da ağzı kulaklarında olur.

 Ha, bakın şunu da söyleyeyim olurda bu özel okullarımızda sendika falan işlerine girerseniz kendinizi kapının önünde bulursunuz. Nasıl olsa bu koşullarda çalışmak zorunda kalan ataması yapılmamış yüzbinlerce öğretmen var. Yine mi akıllanmadınız illa sendika diye diretiyor musunuz? O zaman siz bilirsiniz, biber gazına boğar, jopu da sırtınızdan eksik etmeyiz...”

Sistemin bu aman vermez politikaları ne kadar güçlü olursa olsun, ne kadar karşı konulamaz şartlara evrilirse evirilsin bu rezil düzeni geriletecek ve yok edecek olan sadece ve sadece birleşik mücadeledir. Asla kulak asmamak gerek, “aman boş verin nasıl olsa böyle gelmiş böyle gider”, “aman sesinizi çıkartmayın bu iktidara yarar” diyenlere.

Selam olsun emeği, onuru, ekmeği için bu mücadeleyi yükselten, Özel Sektör Öğretmenleri Sendikası’na. Selam olsun patronların korkulu rüyası olanlara.

Şafak Ayhan


Bültene kayıt ol